Kültür-Sanat

“Sen Aydınlatırsın Geceyi” ya da “İnsan endişeden yaratılmıştır*”

0

UYARI: Yazının film izlenmeden okunmaması tavsiye edilir.

Bir perşembe akşamı Başka Sinema’nın sahnelerinden biri olan Beyoğlu sinemasında izledim(k) Sen Aydınlatırsın Geceyi filmini. Onur Ünlü’ nün yönetmenliğini yaptığından, Leyla ile Mecnun ekibinin oynadığından gayri bir bilgi sahibi olmaksızın, bir dost ile sinemada şarap içmekten başka da bir gayem olmadan gittim filme (kadehleri bir önceki geceden çantaya yerleştirmiştim).

Film insan üzerine ağır bir “yük” bırakıyor. Üzerinden bir aydan fazla zaman geçmesine rağmen şimdi bile filmi düşündüğümde aynı yükü hissediyorum. Ana karakter Cemal’in intihar denemesi ile başlayan filmde, Cemal’in annesini ve kardeşini yangında kaybetmiş olduğunu öğrendiğimizde artan acı eşiği; kan ağlayan doktor, yüksek doz ilaç alıp kusmalar, avlanırken öldürülen kuş, bakılmak zorunda olunan yatalak akraba, amca oğlunun intiharı, Cemal’in eşinin patronunu öldürmesi ya da öldürememesi, kesilen kolların olduğu sahneler ile derin izler bırakıyor ve bu acı öyle yükseliyor ki filmi hatırladığımda siyah beyaz bir film olmasına rağmen kanın kırmızı rengini görüyorum.

Küçük bir kasabada geçiyor olması, karakterlerin doğa üstü güçleri olması, şiveli konuşmaları, ağır duygu yüklü müzikleri, siyah beyaz çekimin yarattığı etki ile birleştiğinde film, bizi koca evrende “şimdiki dünyamızın dışında” küçücük bir alana sıkıştırıyor; sessizce acıyı hissediyoruz. Filmdeki karakterlerin hepsinin bir gücü olsa da bu gücün esiri oluyorlar ve bu güç onları muzdarip ediyor. Bunca doğa üstü gücü olan insanın yaşadığı kasaba bir bekleme salonuna dönüşüyor gözümüzde. Düzgün Türkçe konuşsalar ya da süper güçleri olmasa kendimizi bu kadar dışarıda tutmayacağız belki ama en büyük yanılgı da bu oluyor; tam da şimdi yaşadığımız hayatı ve bizi anlatıyor film.  Kendimize ne kadar sıfat yüklersek yükleyelim en nihayetinde insanız, en nihayetinde bu dünyada bir bekleme salonunda sıkışmış bekliyoruz. Neyi, kimi beklediğimizi bilmeden, düşünmeden. Belki Cemal gibi tüm sıkıntımızı gözümüzü bir noktaya dikip saatlerce bakarak yansıtmasak da zamanımızı geçirdiğimiz tüm mekanlarda yerli yersiz endişelerimizle hayatımıza devam etmekle yansıtıyoruz.

Filmde özellikle duygudan duyguya saniyeler içinde gidilen sahnelere değinmeden edemeyeceğim. Yasemin ile Cemal’in ilk buluşmalarında birlikte hapları şeker gibi yuttukları sahnede insan aynı anda hem üzülüp hem gülebiliyor. Elleriyle ateş edebilen karakterin kuşa ateş edip vurduğunda ağır çekim ile gördüğümüz sevinç anı, kamera kuşa dönüpte bir canlının ölümünü izlediğimizde acıya dönüşüyor. Ağzımdaki gülümseme bir saniye içerisinde acıya çarpılırken bir insanın mutluluğunun her zaman her canlı için mutluluk getirmediğini hatırlatıyorum.

Sırf izlerken ki hissiyatı yakalamak için tekrar tekrar izlediğim filmler vardır. Bu filmi yaşattığı hissiyattan dolayı tekrar izleyeceğimi sanmasam da Onur Ünlü’ nün seyirciye duyguyu ne şekilde yansıtacağına, filmdeki sahnelerin karşılığını sözcük olarak zihinde uyandırmasına dair bulduğu yöntem ve görsel etkileyiciliği ile sinemamızda sıkı takip edeceğim bir yönetmen olacağı kesin.

*Film Euripides’in sözü ile açılıyor.

 

 

Zeliha Yıldırım

You may also like

Comments

Comments are closed.