Köşe Yazıları

Obama’nın İklim ile Sınavı: Bir Sıfır’dan Büyüktür

0

İklim değişikliği her geçen gün daha görünür bir biçimde hayatlarımızı etkiliyor. Giderek artan sera gazı emisyonları ve üstümüzdeki serayı giderek daha kalınlaştırırken; Dünya’nın ortalama sıcaklığı giderek daha hızlı bir biçimde artıyor; daha sık fırtınalar; kuraklıklar; yağış düzensizlikleri ile karşı karşıya kalmaya başlıyoruz.

Sadece insanların değil tüm doğanın; tüm canlıların hayatını tehdit eden iklim değişikliği; her hangi bir ülkenin tek başına üstesinden gelebileceği birşey değil. İklim değişikliği bir küresel mücadele alanı. Dayanışma; ortak karar alma ve ortak eyleme geçme alanı.

Ancak, ne yazıkki küresel sera gazı salımları ve atmosferdeki CO2 her geçen gün hiç olmadığı kadar yükselirken; iklim değişikliği ile mücadele konusundaki uluslarararası dayanışma umudu her geçen gün  daha da azalıyor.

İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi ve Kyoto Protokolü; çalışmıyor. Bu uluslararası belgeler kapsamında ülkelerin neredeyse hiçbiri ; sözlerini şu ana kadar tutmadı.  Kyoto Protokolü; uzatılmasına rağmen artık kimsenin;  uluslararası dayanışmaya dair umudu kalmadı.

Sözleşme zaten, ABD tarafından Kongre kararı ile onaylanmadığından dolayı; zaten ölü doğmuştu. ABD, Dünya’nın Çin ile beraber en fazla CO2 emisyonu yapan iki ülkesinden biri.  Kişi başı emisyonlara baktığımızda ise; ABD bu alanda liderliği, Birleşik Arap Emirlikleri gibi bir kaç ülke ile beraber; açık ara elinde bulunduruyor.

ABD’nin Kyoto’yu Kongre’de onaylamamış olması; yıllardır iklim değişikliği ile mücadeleyi sekteye uğratıyor. Üstelik, ABD menşeili petrol ve sanayi şirketlerini ve ABD’nin kirli enerji yatırımlarına ilişkin küresel mali desteklerini / sübvansiyonlarını da göz önünde bulundurduğumuzda; ABD’nin küresel iklim değişikliği ile mücadeleyi nasıl sekteye uğrattığının farkına varabiliriz:

ABD’nin Enerji Bilgi Yönetimi (EIA)’nin 2010 yılında yayınladığı bir rapora göre, 2008 yılında, ABD fosil yakıtlar için 557 milyar dolar sübvansiyon desteği verirken, yenilelebilir enerjiye ise sadece 43 milyar dolarlık destek sağlamış. [1]

Obama’nın Konuşması

Obama’nın 25 Temmuz 2013 tarihinde Georgetown Üniversite’sinde yaptığı ve konusu iklim değişikliği olan konuşmasını bu çerçevede değerlendirmek lazım diye düşünüyorum.

Öncelikle, tarihte belki de ilk defa bir ABD Başkanı iklim değişikliğinin ne kadar ciddi bir tehdit olduğunu ve eyleme geçme vakti gerektiğini ifade etti.

Konuşmasında öncelikle iklim değişikliğinin ne kadar ciddi bir tehdit olduğunu anlatan Obama; her geçen gün artan sıcaklıklar yüzünden, kuraklık, yangın ve sellerin sıklaştığını ve su seviyesinde yükselmenin New York gibi önemli şehirleri nasıl tehtid ettiğini anlattı.

Ancak; bence konuşmasının kritik ekseni, bildiğimiz gerçeklerden bahsetmesi değildi. Obama’nın; harekete geçme zamanı geldiğini vurgulaması önemliydi. Ülkesine; çok geç olmadan harekete geçme cesaretine sahip olup olmadıklarını sorması önemliydi.

 

Obama; konuşmasına özellikle enerji sektöründeki duruma odaklandı.

“Bugün; ABD’nin CO2 emisyonlarının yüzde 40’ı enerji santrallerinden geliyor. Ama bir de buradan bakın. Şu anda bu santrallerin yaptığı karbon emisyonlarını sınırlayacak her hangi bir federal limit yok. Hiç yok. Civa;sülfür ve arsenik gibi toksik kimasaların; havamızdaki veya suyumuzdaki miktarını sınırlıyoruz ama enerji santralleri her hangi bir sınır olmadan karbon emisyonu yapabiliyor. Bu doğru değil, güvenli de değil ve bu son bulmak zorunda.”[2]

Devamında ise; ABD Çevre Koruma Ajansı’nı; bu konuda harekete geçirdiğini de ekledi. Yalnız bunu yaparken; piyasaya göz kırpmadan da edemedi. İklim değişikliği ile mücadelenin serbest piyasaya zarar vermeyecek şekilde yapılacağını da vurguladı.

İkinci verdiği mesaj ise yenilebilir enerji konusundaydı. ABD şu anda enerjisinin yüzde 10’nunu yenilenebilir kaynaklar ile üretiyor. Obama; 2020 yılına kadar bu kurulu güç kapasitesini yüzde 20’ye çıkaracaklarını açıkladı. Yani 7 yılda, ABD’deki kurulu yenilenebilir enerji gücü iki katına çıkarılacak. Bu kabaca bir hesapla; ABD sadece enerji sektöründe yapacağı yatırımlar ile ülkenin toplam emisyonunu yüzde 4 oranında düşürecek demek.

Obama, ABD’nin diğer ülkelere verdiği kömür yatırımı sübvansiyonlarından ve desteklerinden de bahsetti:

“Bugün, denizaşırı ülkelerde; eğer karbon yakalama teknolojileri yoksa, yeni kömür santrallerinin yapımı artık finanse edilmeyecektir. (elektrik üretimi için başka bir opsiyonu olmayan en fakir ülkelere size; ABD destek vermeye devam edecektir.)” [3]

Peki bu konuşma küresel iklim mücadelesini nasıl etkileyecek?

Bu cevabı karmaşık bir soru.

Öncelikle;  konuşmasından sonra; Obama’nın kalan yıllarında, iklim değişikliği ile mücadele konusunda daha girişken olacağını ve daha aktif bir rol alacağını tahmin edebiliriz. ABD’de petrol lobisi çok güçlü, ancak Obama’nın artık oy derdi yok ve lobilere karşı daha az gebe.  Birleşmiş Milletler ve İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi Sekreteryası; 2015 yılında yeni ve daha etkin bir küresel iklim değişikliği ile mücadele sözleşmesi peşinde koşuyor. 2016 yılına kadar başkan olan Obama; eğer bu anlaşmanın oluşmasında daha etkin bir rol alır ve anlaşmaya ABD’nin imzasını koyarsa, dengeler değişebilir.  (Bu noktada; anlaşmanın zor olduğunu da belirtmek gerekiyor; yani bu küçük bir ihtimal; ama olabilir.)

İkinci kritik nokta ise, ABD’nin diğer ülkelere verdiği kömür sübvansiyonlarının azalacağı sonucu. Türkiye (şu anda Türkiye’den yatırım izni almış ve inşaatı devam eden / başlayan 60 kömür santrali onayı var[4]) gibi birçok ülke halen kömür yatırımları yapıyor ve bu yatırımların küresel emisyonların artışına sebep olacağı gerçeği hepimizi korkutuyor.  ABD’nin sübvansiyonları olmadan bu yatırımların yavaşlayağı; yeni yatırım kararlarının daha zor alınabileceğini söyleyebiliriz.  Yeni kömür yatırımı yapmak isteyen ve ABD’den destek bekleyen ülkeler bir kez daha düşünmek zorunda; ya da karbon yutak teknolojisine sahip santraller inşaa etmek zorunda kalacak.

Aynı şekilde, ABD’nin 2011 yılı itibari toplam kurulu gücü; 1,050.9 Gigawatt düzeyinde ve Obama’nın konuşmasına göre bu kurulu gücün 2020’de yüzde 20’u yenilenebilir olacak; yani rakamlar bize ABD’ye çok ciddi yenilebilir enerji yatırımları geleceğini söylüyor. Bu durum; ABD’nin diğer ülkelerdeki yenilenebilir enerji sübvasiyonlarını arttıracağı ihtimalini de göz önünde bulundurduğumuzda, yenilenebilir enerji sektörünün giderek büyüyeceğini söyleyebilir.

Özetle Obama’nın konuşmasının küresel iklim değişikliği ile mücadele için önemli olduğunu söyleyebiliriz. Obama gelecek son üç yılda kömür yatırımlarını azaltacağını; daha fazla yenilebilir enerji yatırımlarını destekleyeceğini, konuşmanın ve eylem planının küresel düzeyde kömür sektörüne desteği azaltabileceğini ve son olarak da iklim değişikliği ile mücadele konusunda yeni etkin bir sözleşmeye bir adım daha yakın olduğumuzu söyleyebiliriz. Ancak; atılacak daha çok adım var. Obama’nın konuşması ile ABD’nin atacağı adımlar ABD için büyük bir adım gibi görülebilir; ancak iklim değişikliği ile mücadele için küçük bir adım. Daha hızlı ve etkin eylem planlarına ihtiyacımız var. En önemlisi küresel bir dayanışmaya ihtiyacımız var.

Yine de ABD şu ana kadar iklim değişikliği konusunda kayıpları oynuyordu. Neredeyse hiç adım atmadı; hatta tam tersi yönde kirli teknolojileri desteklemeye ve iklim değişikliğine körükle gitmeye devam etti.  Tam da bu yüzden;  Bir, sıfırdan büyüktür ve; hiç yoktan iyidir!

Bu yazı ilk kez EkoIQ dergisinin Ağustos 2013 sayısında yayınlanmıştır.

 

Devin Bahçeci

You may also like

Comments

Comments are closed.