Köşe Yazıları

Durun! Bugün Dünya’nın kapasitesini aştığımız gün!

0

2011 yılında 27 Eylül, 2012 yılında 23 Eylül, 2013 yılında ise 20 Ağustos! Dünya’yı bitirdiğimiz tarihler. Dünya’nın bir yıl için bize sunduğu kaynakları tükettiğimiz gün. Bugünden sonra 2014’e kadar yaşadığımız her günü yaşamımızdan çalıyoruz. Dünya’nın kapasitesine yük bindiriyoruz. Duvara doğru, gaza biraz daha yüklenerek gidiyoruz.

Aslında 30 Aralık’ta bile bu günü yaşasaydık ( Tam olarak yaşadığımız olayın adı Dünya Ekolojik Kapasite Aşımı Günü, İngilizcede de oshoot/overshoot) bile büyük bir problem olacaktı bu. Fakat biz limiti artık Ağustos ayında aşmaya başladık. Bir günlük değil, onlarca günlük bir yük bindiriyoruz Dünya’ya. Tüm bunların yanında grafiğin büyük keskinliği de korkunç bir görüntüyü ortaya çıkartıyor. Bir anda Ağustos’a geldi aşım günü. Geçen sene 24 Eylül, bu sene 20 Ağustos. Bu hızla kaç sene içinde daha sene başlamadan, gelecek seneyi bitireceğiz? Ve bir sene başlamadan Dünya’yı kemirerek daha ne kadar, yaşamayı umuyoruz? Tabii ki bu günün bu kadar öne çekilmesinin nedeni hem Dünya’ya bindirdiğimiz yükün artması, hem de Dünya’nın kapasitesini, ormansızlaşmay, okyanus kirliliği vb. olgularla azaltmamız.

Kabaca anlatmak gerekirse Dünya bize her sene bir kredi açıyor. Dünya’nın bize sunacaklarını ve bizim “pisliğimizi” ne kadar temizleyeceğini hesaplayabiliyoruz. Buradaki “bizim” içinde sadece insanlar yok elbette. Canlı cansız tüm varlıklar buna dahil. Örneğin karbon salımlarının bir bölümü ağaçlar, okyanuslar tarafından tutuluyor her sene. Ama bir bölümü işte. Bugünden sonrası artık tutulmuyor. Yok edilemiyor, kirlilik olarak ya gökyüzü çanağında ya da yeryüzü çanağında birikiyor. Bugünden sonra ne yapıp edeceksek, 10 yıl sonra, belki daha da erken bir sel ya da aşırı sıcaklıklarla bize dönecek. Zaten şu anda yaşadıklarımız da yıllar önce insanların yaptıklarının bir sonucu. Hani çocuğu rahat etsin diye şehir içinde, devasa arazi araçlarıyla geziyor ya birileri; işte o rahat ettirmeye çalıştıkları çocuklar yıllar sonra o arazi aracının egzozundan çıkanlar yüzünden zarar görecek.

Peki ne yapmalıyız? Öncelikle durmalıyız. Sonra da bazı yüklerden kurtulmalıyız! Bu şekilde tüketerek, bu şekilde “ahmakça bir rahatlık” peşinde koşarak devam edemeyeceğimiz açık. Bu yaşam tarzımızla denizleri dev lağım çukurlarına, gökyüzünü zehirli gaz depolarına dönüştürüyoruz. Sonrasında da kendi yarattığımız bu cehennemden kurtulmaya çalıştıkça bataklığın dibine daha net bir şekilde gidiyoruz.

Düşünün bir kutu yapıyorsunuz, dev bir kutu. İçeriye güneş ışığını almıyorsunuz, temiz hava almıyorsunuz. Dev motorlar içerisini havalandırıyor ve müthiş bir sıcaklığı dışarı veriyor. Onlarca ışık içeriyi aydınlatıyor ve onların da olduğu ortam soğutulmaya çalışılıyor. Yüzlerce araçlık park alanları arabayla dolup taşıyor, arabalarıyla oraya gelen insanlar nefes alabilsin diye bir de oralar havalandırılıyor. Öyle ki, buraların aydınlatılması ve havalandırılması için harcanan enerji, kutunun içinde satılan ürünlerin üretilmesinde harcanan enerjiden daha fazla olabiliyor. Sonrasında insanlar sıcaktan korunmak için bu kutulara sığınıyor. Alışverişlerini bu kutulardan yapıyor ve klasik alışveriş ağına zarar veriyor. Şimdi bu yaşamın neresi “akıllıca”? Bu yaşamın neresi sürdürülebilir? Tam bir ahmaklık yaşamımızı esir alıyor.

Her şey bitmiş değil. Dönülmez noktada değiliz fakat o noktaya doğru ilerliyoruz. Durmalıyız ve durdurmalıyız. Bireysel olarak biz durmalıyız, hep birlikte hükümetleri durdurmalıyız. Hem de sorumluluğu başka insanlara/ülkelere yıkmadan. Ne de olsa Türkiye olarak Dünya’ya yük bindirme hızında açık ara öndeyiz!

Yeşil Gazete yazıları ve diğer yazılar için: http://www.urbarli.net

https://twitter.com/#!/Urbarli

 

You may also like

Comments

Comments are closed.