ManşetTarım-Gıda

Etinizi nasıl alırdınız? Serbest mi gezinsin, laboratuvarda mı üretilsin?

0

Geçtiğimiz Pazartesi günü Londra’da gerçekleştirilen bir basın toplantısında dünyanın laboratuvarda üretilen ilk eti tanıtıldı ve bu etle hazırlanmış ilk hamburgeri iki ünlü yemek eleştirmeni tarafından tadıldı.

Hollanda’nın Maastricht Üniversitesi’nden Prof. Dr. Mark Post’un düzenlediği basın toplantısı “Tarihte Bugün” köşelerinde 5 Ağustos gününün yanına not düşülür mü henüz bilinmez ama söz konusu toplantının Londra bilim ve mutfak tarihi adına bir ilk olduğu kesin. Konuyu bilmeyenler için sahne ilk bakışta bir yemek programını andırabilirdi. Bir şef, yemek için hazır bekleyen iki eleştirmen ve bir sunucu. Buraya kadar her şey normal olabilir ancak bu toplantıyı özel kılan şey tavada duruyordu: Laboratuvarda üretilmiş bir parça et. Uzun yıllardır ekibi ile beraber laboratuvar ortamında inek kök hücrelerden et üretmeye çalışan Post ilk ürünü olan hamburger köftesini İngiltere’nin ünlü şeflerinden Richard McGeown’a pişirtti ve ilk lokmaları Hanni Rützler ve Josh Schonwald’ın beğenisine sundu. İlk yorumlar çok coşkulu olmasa da sonuçlar Dr Post’un tabiriyle “iyi bir başlangıç”. Rützler “Dokunun daha yumuşak olmasını bekliyordum, tadı gayet yoğun; ete yakın ancak o kadar sulu değil.” derken Schonwald “Ağızda bıraktığı his aynen et gibi. İnsan yağı arıyor, çeşnisi ise tamamen farklı” diyerek bizleri neyin beklediği ile ilgili bilgilendirmeye çalıştı.

Peki o hamburgerin içine girebilecek onlarca farklı et dururken nereden çıkmıştı yapay et? Artan nüfus ve değişen beslenme alışkanlıkları ile et tüketiminin giderek yükselmesi (Ülke ülke güncel et tüketim verilerine ve artışlarına şu linkten ulaşabilirsiniz)  çevresel ve etik soruları da beraberinde getiriyor. Endüstriyel hayvancılığın tek başına küresel metan salımlarının %40’ının, karbon salımlarının %5’inin kaynağı olması ve kullanılabilir tarım arazilerinin yarısından fazlasının doğrudan insanları beslemek için değil de hayvanları beslemek için kullanılıyor oluşu tabağımıza gelen etin gerçek maliyetinin sorgulanmasına neden oluyor. Bunun üzerine bir de endüstriyel çiftliklerde ve mezbahalarda hayvanların yaşadıkları eklendiğinde bilim insanlarının önünde  artan protein ihtiyacının bu çevresel ve etik sorulara cevap olacak şekilde nasıl karşılanabileceği sorusu  yükseliyor. Bu soru yalnızca bilim insanlarının değil, konu ile ilgili çalışan örgütlerin de gündeminde. Öyle ki PETA yapay et üretmeyi başaran ilk kuruma 1 milyon dolarlık bir ödül vereceğini açıklamıştı . İşte Dr Post da bu soruna kafa yoran bilim insanlarından bir tanesi.

Dr Post’un yönteminde üretim, yetişkin bir hayvanın kaslarından kök hücre alımı ile başlıyor. Bu işlem sırasında hayvan öldürülmüyor. Alınan kök hücreler daha sonra uygun besin çözeltisi içerisinde takip edilerek birkaç santim uzunluğunda ve birkaç milimetre kalınlığında kas şeritleri oluşturana kadar çoğaltılıyor. Bu üretim sırasında protein içeriğini zenginleştirmek için kaslara elektrik akımı veriliyor. Kas dokuları hazır olduktan sonra yeterli sayıda şerit bir araya getirilerek sıkıştırılıyor. Elde edilen bu organik madde hayvansal protein açısından zengin olsa da renk ve tad olarak biraz farklı olduğu için son olarak üzerine boyar maddeler, besin destekleri ve çeşniler ekleniyor.


Bu yöntemin iddia edildiği gibi çevresel ve etik sorulara cevap olup olmadığı ise tartışma konusu. Yapılan çeşitli araştırmalar, (Bkz: Tuomisto, H.L. & Teixeira de Mattos, M.J. 2011. Environmental impacts of cultured meat production. Environmental Science & Technology, 45: 6117-6123) yapay etin tarım alanı kullanımı, sera gazı salımları, enerji ve su tüketimi konularında büyük iyileşmeler sağladığı yönünde bulgulara sahip. Öyle ki Tuomisto’nun araştırmasında yapay etin endüstriyel dana etiyle karşılaştırıldığında tarım alanı ihtiyacını %1’e, su tüketimini ve sera gazı salımını %4’e enerji ihtiyacını ise %55’e kadar düşürebileceğini iddia ediliyor. Yine de araştırmada seri üretime geçildiğinde karşılaşılabilecek belirsizliklerin (artan besin çözeltisi ihtiyacının hangi kaynaktan ve ne gibi yöntemlerle karşılanacağı) bu sonuçlar üzerinde ciddi etkileri olabileceği belirtiliyor. Ayrıca yöntemin her şartta enerji verimli olduğunu iddia etmek de henüz mümkün değil zira kök hücre çoğaltmak çok enerji isteyen bir yöntem. Bu bilgi çiftlik tavuklarından et elde etmek için gereken enerjinin yapay tavuk etine göre daha düşük olmasında kendisini gösteriyor.

Konuyu eleştirenlerden en çok yöneltilen soru şüphesiz etin besin değerinin ve insan sağlığına etkilerinin tam olarak araştırılıp araştırılmadığı. Mark Post bu konuda açık sözlü davranıyor: “Laboratuvarda yetişmiş etiketi aynı organik ve serbest gezen etiketleri gibi bir tercih sebebi olabilir ama bunun için bu şekilde üretilmiş etin çiftlik etinin tüm özelliklerini taşıması gerekiyor. Tabii bu hiç bir zaman mümkün olmayabilir de.” Gıda Standartları Ajansı da konunun sağlık yönüyle ilgili temkinli yaklaşıyor. Bugüne kadar et testlerinin başlaması adına herhangi bir başvuru yapılmadığını kaydeden ajans yetkilileri “Etin güvenli olarak kabul edilebilmesi için görünüş gibi fiziksel özelliklerden tut besin değerlerine kadar ete eşdeğer olduğunun ispatlanması gerekiyor” diyorlar.

Bir diğer tartışma da şu andaki yöntemin hayvan refahı açısından ne kadar ikna edici olduğu yönünde. Peter Singer gibi uzun yıllardır vejetaryenlikleriyle bilnen insanlar dahi bu eti yiyebileceklerini açıklamasına rağmen Mother Jones’tan Tom Phillpott’un haberine göre yapay et de o kadar sütten çıkmış ak kaşık olmayabilir. Hücrelerin beslenmesi için gereken çözeltide şu anda doğmamış buzağılardan elde edilen bir serum kullanılıyor. Bu serumun kullanımı şu aşamada vejetaryen ve veganları çok ikna edici görünmüyor. Zaten konu ile ilgili görüş bildiren vejetaryen ve veganların görüşü ortak: “Proteinimizi bitkilerden almaktansa, bunca araştırma ve Teknoloji geliştirme çabası neden?”. Mezbaha sektörünün yan ürünlerinden birisi olan söz konusu serumun değeri litre başına 250 dolar seviyesinde. Bu fiyat belki neden Pazartesi günü Londra’da yenen hamburger köftesinin 320.000 dolara mal olduğunu açıklamaya yardımcı olabilir.

Mark Post bu fiyat yüksekliğinin bu aşamada normal olduğunu söylüyor: “Sanırım bu ürünün tüketiciye ulaşması biraz zaman alacaktır. Bu sadece yapabileceğimizi göstermek içindi.” Yapılacak finansal desteklerle fiyatların tüketicilerce kabul edilebilecek seviyelere inebileceğini söyleyen Mark Post basın toplantısında ayrıca uzun zamandır adı sır gibi saklanan finansal destekçisinin de adını açıkladı: Google’ın kurucularından Sergey Brin. Brin projeye yaptığı 330.000 dolarlık desteği verme nedenlerini sıraladığı bir videoda bugün endüstriyel hayvancılığın geldiği noktada vicdanen rahat bir şekilde et yemenin mümkün olmadığından dem vuruyor ve alternatif teknolojilerin desteklenmesi gerektiğinden bahsediyor.

Nüfus ve et tüketimi artmaya devam ettikçe benzer tartışmaların yaşanacağına kesin gözüyle bakılırken bu teknolojilerin tüketicilerce hangi oranda kabul edileceği de önemli bir soru. Yapay et tartışmaları ile beraber Guardian’da başlatılan anket sonuçlarına göre katılımcıların üçte ikisi bu eti tüketebilecekleri yönünde cevap vermiş durumdalar.

Haber: Bora Kabatepe

(Yeşil Gazete, National Geographic, BBC, Mother Jones)

 

More in Manşet

You may also like

Comments

Comments are closed.