Köşe Yazıları

Gezi Parkı (2) – Yalanlar

0

Gezi Parkı etrafında başlayan ve sonra tüm Türkiye’ye yayılan hareket iki şekilde bastırılmaya çalışıldı. Bastırma şekillerinin ilki hala sokaklarda olan şiddet. Toplumsal bir işkence halini alan bir şiddet dalgasıyla karşıladı devlet, halkını. Şiddetin katı hali de, sıvı hali de, gaz hali de topluma karşı kullanıldı ve hareket böylece bastırılmaya çalışıldı. Her şiddet eylemi karşısında daha fazla insanı buldu. Üç çadır şiddetle sökenler, ikinci gelişlerinde karşılarında on çadır buldular. İki yüz liseli öğrencinin üzerine Özel Harekat akrebi sürenler, karşılarında beş yüz liseli buldular. Şiddet hareketi sindirmekten ziyade haksızlığın cisimleştiği ve insanların gözünde artık gözlerini kaçıramadıkları bir olgu halini aldı.

İkinci bastırmaya çalışma yöntemi “yumuşak güce” dayalı bir tarzda karşımıza çıktı. Yani, yalanlar ve tek elden yönlendirilen kirletilmiş bilgi… Bu bambaşka bir sonuca yol açtı. Halk olarak biz, medya denen “şeyin” ne olduğuna dair fikrimizi bir kere daha netleştirdik. Bunun yanında da yöneticilerin, sokaklarda olan ve gözlerimizle gördüğümüz olayları bizlere nasıl aktardığını deneyimledik. Olan ya da kurulmaya çalışılan güven ilişkisi bu yalanlarla yıkıldı gitti. Gezi Parkı, halk ile yöneticiler-medya bloğu arasındaki güven ilişkisini bir daha gelmemek üzere yok etti.

Yok etti çünkü, 31 Mayıs’tan beri ne söylendiyse belli bir amaca yönelik olarak söylendi. Doğru bilgi yerine kirletilmiş bilgi servis eden medya ve yaşananları çarpıtmaya yönelik olarak ağızlarından çıkan her şey yalanlanan yöneticiler doldurdu her tarafı. (Burada Kadir Topbaş’ın hakkını teslim etmek lazım. En hızlı yalanlanan yönetici ödülü 48 saniye ile onda. Bu kadar az konuşup bu ödülü almak da ayrı bir başarı olsa gerek.) Yöneticiler ve ona sahiplik ilişkisi ile kul köle olmuş medya öyle bir hal aldı ki, doğru bilgi için belki de bu kadar çok kişinin CNN’e (Enternasyonal yayın yapan) yöneldiği başka bir olay yaşanmamıştır.

Kısa kısa örnekler vermek gerekirse;

* Daha en başında Gezi Parkı’nın yerine bir AVM-Rezidans yapılacağı ifade edilmişti. Daha sonra böyle bir olay sanki hiç olmamış gibi davranılarak müze lafları dolaşıma sokuldu. Bu süre içerisinde halkın park istediği, mahkemenin de inşaat kararını her ne olursa olsun durdurduğu unutturuldu.

* Faiz Lobisi diye bir kavram uydurulup, demokrasi ve özgürlük için sokağa çıkan insanlar sanki birer “maşa”ymış gibi gösterilmek istendi. Hareket itibarsızlaştırılmaya çalışıldı.

* Örgütlü müslüman kesimin de Gezi Parkı içerisinde yer alması ve sol düşünceyle kol kola girmesi sonucu başörtülü bir kadına şiddet uygulandığı yalanı ortaya atıldı. Görüntüler var dendi. Günlerdir ortada yok. Şiddeti ben yaşadım diyen biri de ortada yok.

* İki polisin kurşunla yaralandığı ortaya atıldı. Bunun üzerinden toplumsal işkence örtülmeye çalışıldı. Ne polisler var, ne tabancalar, ne de görüntüler. Aynı şekilde olaylar sırasında hayatını kaybeden polis, göstericiler tarafından öldürüldü dendi. Ailesi çıktı, olayın bir kaza olduğunu açıkladı.

* Camiye girildi, içki içildi, uygunsuz durumlar yaşandı dendi. İçki şişesinin ilaç şişeleri, uygunsuz durumun da tedavi olduğu görüntülerle kanıtlandı. Hala olduğu ilan edilen aksi görüntüler bekleniyor. Doğruları söyleyen cami görevlisi de izne çıkartıldı.

* Gezi Parkı’na müdahale edilmeyecek dendiği neredeyse her zaman müdahale oldu. İnsanlar önlem almak için açıklamaları izler oldu. (Tersini yapmak için!)

* Gerçekleri öğrenmek için izlenen CNN sunucusu Amanpour’un sahte röportajı (bile) yayınlandı. Sahtecilik ortaya çıkınca özür dilemek yerine üste çıkılmaya çalışıldı.

* Ankara’da yapılan 40 bin kişilik miting yüz binlere, İstanbul’da yapılan 250 bin kişilik miting milyonun üstüne çıkartılmaya çalışıldı. Özel tekniklerle fotoğraflar medyaya dağıtıldı. Zaten ortak manşeti atmak için hazır bekleyenler de bu rakam ve görüntüleri servis ettiler. Aynı mitinglerde kamuoyunu yönlendirmek için MHP bayrakları ve Çarşı flamaları açıldı. Yapılan miting prodüksiyonlarında sokaktaki muhalif imgeler (ç)alınmaya çalışıldı.

* Öldürülme görüntüsü net olarak ortada olan Ethem Sarısülük için ilk önce arkadaşlarının attığı taş ile öldü dendi. Otopside kurşun çıkınca arkadaşları vurmuştur savına dönüldü.

* Dikilen ağaç sayısı 31 Mayıs’tan itibaren düzenli olarak arttı. Sadece bu 20 gün içerisinde yarım milyara yakın olarak rakam arttı. (Son rakam 2.8 milyar olmalı) Söylenen rakamlar ile Türkiye’nin yüzölçümü karşılaştırılınca gerçek ortaya çıktı.

* İlk başta kimseyi temsil etmeyen insanlarla görüşmeler düzenlendi. Daha sonra temsilcilerle görüşme yapıldı. “Referanduma tamam dendi” diye açıklama yapıldı. Ortaya çıktı ki, heyet böyle bir şeye evet dememiş. Daha sonra zaten ortada bir referandum dahi olmadığı ortaya çıktı!

* Sokakta etkin olan bir taraftar grubunun sokaktan çekildiği resmi bir ağızdan açıklandı. Çok kısa bir süre sonra ne böyle bir görüşme, ne de böyle bir çekilme olduğu ortaya çıktı.

Bunlar sadece bazıları. Öyle bir 20 gün yaşadık ki, resmi ağızlar ve o ağızlara bakan medya sürekli olanı başka türlü göstermeye, kendi gerçekliğini yaratıp, olmamış olayları “tarihe geçirmeye” çalıştı. Bir bölüm insan için bu başarıya da ulaşmıştır fakat artık her şey çok net ki, Gezi Parkı kimimizin zihnini saran yalan duvarını yıktı, kimimiz için de yalan duvarı görünür hale geldi. Korku ve telaşta ilk olarak dürüstlük feragat edildi.

* Gezi Parkı (1) – Mesele sadece ne?

*

Yeşil Gazete yazıları ve diğer yazılar için: http://www.urbarli.net

https://twitter.com/#!/Urbarli

 

You may also like

Comments

Comments are closed.