Hafta SonuManşet

Chavez, devrimin kadınlara bağlı olduğunu biliyordu

0
Chavez, kadın destekçileriyle, 2009. Fotoğraf: Prensa PSUV/EPA

Selma James ve Nina Lopez imzalarıyla The Guardian’da yayımlanan yazıyı, Yeşil Gazete çevirmenlerinden Gizem Eymirlioğlu’nun çevirisiyle sunuyoruz.

Selma James

***

Venezuela Başkanı Hugo Chavez’in cenazesinin Kadınlar Günü’ne denk gelmesi, milyonlar (özellikle en yoksullar olan kadınlar) tarafından sevilen “yoksulların başkanı”nın bu dünyadan ayrılması için iyi bir zamanlama oldu.

Chavez 1998’de seçildiğinde tabandan gelen hareketler canlanmış ve kadınlar özellikle güçlenmişti. Kadınlar 2002’de ABD destekli darbede sokaklara dökülen ilk kesim olmuş ve onların hareketlenmesi devrimi adeta kurtarmıştı. Kadınlara “niye?” diye sorulduğunda alınan cevap hep aynı olmuştu: “Chavez bizim oğlumuz”, yani verilen kavgada Chavez kendilerinin bir uzantısıydı.

Chavez’in kısa bir süre sonra öğrendiği gibi devrim kadınlara dayanıyordu ve “sadece kadınlar devrim gerçekleştirebilecek arzu ve aşka sahipler”di. Chavez biliyordu ki misyonlar – herkesin kalbinde yer kazanmasına sebep olan , devlet tarafından fonlanan ancak işlemeyen yeni sosyal hizmetler – temelde kadınların başlattığı taban hareketlerinin kontrolündeydi.

2005’te dünyada bir ilk olarak bakıcılığın bir emekçilik olduğunu tanıyan yeni anayasanın 88. maddesinin kısmi uygulanacağını açıklarken Chavez demişti ki: “Kadınlar evde çocuk bakımına, temizliğe, ütüye, yemeğe, çocuklarını büyütmeye o kadar emek harcıyorlar.. Ancak bu hiçbir zaman gerçek bir iş olarak kabul edilmemesine rağmen hiç böyle görülmedi.. Devrimler size öncelik verir, siz de emekçisiniz, ev kadınızınız, ev emekçisisiniz.”

Chavez kadın hareketini yeni kurulacak toplum hareketinin merkezine koyan ilk başkan değildi.

Yarım asır once Tanzanya’nın bağımsızlık döneminin önderi ve ilk başkanı Julius Nyerere,  kalkınma programını iki sorun üzerine kurmuştu: kadınların eşitsizliği ve yoksulluğu. “Köylü kadınlar hem evde hem tarlada çalışarak Tanzanya’daki herkesten daha çok çalışmaktadırlar” demişti.

“Gerçek şu ki köylü kadınlar çok çalışıyorlar, yeri geliyor haftasonu tatil demeden, günde 12 – 14 saat çalışıyorlar”, “öbür taraftan köydeki erkekler hayatlarının yarısını izinde geçiriyorlar”…

 

Chavez, kadın destekçileriyle, 2009. Fotoğraf: Prensa PSUV/EPA

 

Nyerere’nin ujama’sı ve “Afrikan sosyalizmi” kendi kendine yetme ve iş birliği Tanzanya’yı, yabancı kaynaklı kredilerden uzak tutarak bağımsızlığını koruyacaktı ve erkekler de bu konuda üzerlerine düşeni yapmalıydı. Eşitlik sadece adalet meselesi değil, ayrıca ekonomik gereklilik ve siyasi bağımsızlık meselesiydi.

Nyerere’den cesaret alan bölgeler kadın erkek eşitliğine dağanan çocukların yetişkinlerin ve herkesin katkısı olan ve ürünün herkes tarafından eşit paylaşıldığı ujema komünleri kurmuştu. Bu muhteşem toplum Nyerere’nin iktidar düşkünü yoldaşları tarafından yok edilse de bize neyin mümkün olduğunu göstermişti.

Venezuela’ya daha yakın olarak kadınlar Haiti’nin ilk demokratik seçimlerle iktidara gelen başkanı Jean-Bertrand Aristide döneminde (1990-2000) tanınmıştı. Aşırı yoksulluk ve adaletsizlikle mücadele vermek uğruna Aristide Kadın İşleri Bakanlığı kurmuş ve kadınları bakanlık görevlerini atamış, gündelikçi kadınlara ve ordunun tecavüzünden hayatta kalmış kadınlara destek olmuştu. Venezuela’ya benzer olarak kadınlar okuma yazma ve sağlık programlarının hem organizatörleri hem de faydalananları olmuşlardı. Asgari ücretlerdeki artış özellikle onlara katkıda bulunmuştu, çünkü az ücretle işçi çalıştıran işyerleri (sweatshoplar) genelde kadınlardan oluşuyordu.

Genç kuşağın Aristide olan sevgisi efsaneviydi ancak kadınlar bu sevginin temelini oluşturuyordu. İki ay sonra yaşanan 2010 depreminde kadınlar sürgündeki başkanlarının geri dönmesi için 20,000 imza toplamışlardı, deprem sonrası yeniden yapılanma döneminde ona ihtiyaçları vardı. Bir yıl sonra Aristide geri gelmişti ancak başkan olarak değil, bir eğitimci olarak cuntanın kapatmış olduğu yoksul öğrenciler için kurduğu tıp okulunu tekrar açtı.

Bolivya’da ise yerli kadınlar Evo Morales’in başkanlığa götüren toplu hareketin merkezi olarak benimsenmişlerdi. Bu dönemde “su savaşları” yaşayan ülke(suyu özelleştiren ve yağmur suyu toplayanları cezalandıran) çokuluslu şirket Bechtel’i Bolivia’dan kovmuştu. 2008’de  kurulan Kongre’de ve yeni anayasa tartışmalarında beyaz elitler meclisi ve oylamayı protesto ederken Kongre’yi ablukaya alanlar arasında kadınların önemli bir payı vardı. Abluka meclistekileri oylama yapılana kadar bina içinde kalmaya mecbur bıraktı. Yeni anayasa kadınlara ödeme eşitliği ve ev işinin ekonomik değerini tanıyan yeni yetkiler ve haklar sağlıyordu.

Yoksulların başkanı sonsuz yolculuğuna uğrulanırken, Arjantin’de terör estiren Latin Amerika diktatörlüklerini hedef alan tarihi Condor Operasyonu davası başlıyor. Bu arada Chavez’in çok da bilinmeyen bir mirasını hatırlamamız gerekiyor; Venezuelada petrol gelirleri Argantin başkanları Nestor ve Cristina Kirchner’i kendilerini askerden dokunulmazlık sağlayan kanunları geçirmeleri konusunda destekledi. 1983’te diktatörlükleri deviren ve uzun sure diktatörlüklerin tecavüz ettikleri ve katlettikleri binlercesi için adalet isteyen Plaza de Mayo Anneleri ve Anneanneleri bir asker olan Chaveze hürmet göstermişlerdir.

Onlar da Güney Amerika ve bir çok başka bölgedeki kadınlar gibi, Bolivarcı devrimin kazançlarına zarar gelmemesi için diken üzerinde bekleyeceklerdir.

 

Yeşil Gazete için çeviren: Gizem Eymirlioğlu

Yazının özgün hali (ingilizce) için tıklayınız.

(The Guardian, Yeşil Gazete)

 

 

More in Hafta Sonu

You may also like

Comments

Comments are closed.