Dış Köşe

Kabahatin çoğu bizde – Yeşim Akın

0

“Bir tutku cinayetleri vardır, bir de mantık cinayetleri. Aralarındaki sınır belirsizdir. Ama ceza yasası, oldukça elverişli bir biçimde, kasıt kavramıyla ayırır bunları birbirinden. Kasıt ve kusursuz cinayet çağında yaşıyoruz. Canilerimiz aşk özrüne sığınan o umarsız çocuklar değil artık. Tam tersine olgunluk çağlarındalar, suçsuzluk kanıtları da yadsınamaz türden: her şeye, her katili yargıç yapmaya bile yarayan bir felsefe.’’

Albert Camus / Başkaldıran İnsan

29 Aralık 2012, Cumartesi. Sol Gazetesi 9. Sayfa sağ üst köşe haberi: “İtalyan Rahip: Suç öldürülen kadınlarda’’. Başlık şaşırtmıyor beni. Haberin devamı da. “2000-2011 yıllarında 2 bin 61 kadının cinayete kurban gittiği İtalya’da Rahip PieroCorsi, bu cinayetlerde gerçek suçlunun erkekleri kışkırtan kadınlar olduğunu savundu.’’

Alışılmış o evrensel ezberci metinden konuşuyor rahip, ne kılık kıyafetimiz kalıyor ne spor salonumuz, ne sinemamız. Attığımız her adımda, aldığımız her nefeste suçluyuz. Tanıdık bir söylem, bildik bir nefret. Kadınlığın gerektirdikleri, ülke, sınır tanımıyor. Rahip Corsi’nin suçlamalarını kapımın önünden geçen ilk erkekten duymam işten bile değil. İtalyan, Türk, rahip, esnaf, amca, baba, koca. Sayılabilecek yüzlerce kimliğin karşısında ben bir cinsiyetin yalnızca, tek bir kimliğim. Kadın. Yetiyor.

Sebepsiz cinayet olur mu, elbet olmaz. Ülkemde 2005-2011 yıllarında 4 bin kadın cinayet hükmü giymişken, halen her üç kadından biri şiddete maruz kalmaktayken elbet suçsuzluktan bahsedemeyiz. Ölen (‘’öldürülen’’ tabiri faillerde suçluluk duygusu yaratabileceğinden bu sözcükten kaçınılmıştır) kadınların ardından açıklamalar yapmak ve yığınla ekonomik, toplumsal, kültürel neden, zihniyet, gelenek, töre, eğitimsizlik, din, farklı öğretiler sıralamak yargıyı da yormakta elbette. Hem ne kadar neden sıralanırsa sıralansın mantık, cinayeti suçsuzluk postuna sarıp sarmalayamamakta. Ortada bir suçlu olmadıkça fail haklı çıkamıyor, olmuyor. Camus’un düşüncesinden farklı olarak, cinayet kurbanı bir kadın ise, fail de yargı da hiçbir felsefeye ya da öğretiye sığınma gereği duymuyor. İşin kolayı ortaya bir suçlu bırakmak: Kadın. Ölen de kadın, suçlu da. Belki kadın olduğu, belki öldüğü için, belki her ikisi birden. Sonuç değişmiyor.

Durumun korkunç boyutu suçun ve suçlunun inkarından ziyade cinayetleri meşru kılma çabası. Kurbanın ölmesini gerektirecek ilkeleri tanımlamak onlara göre toplumu yaşatan ilkeleri tanımlamakla bire bir. İşte tam da burada çağlar boyu canlılığını yitirmeyen o çelişki karşımızda beliriyor: Toplumu yaşatan ilkeler kadın üzerinde, kadın bedeni üzerinde devamlılığını sürdürürken aşağılanan, yaşamasına hak görülmeyen taraf yine kadın oluyor.

Kurban kadın olduğunda cinayet, cinayet olarak adlandırılmıyor, insanlık her zaman ve her coğrafyada farklı ölçütler kullanıyor. Ellerinde kan izleri olup da makul bir şekilde sebepler sıralayan, cinayetler çoğaldıkça sebeplerini de çoğaltan insandan daha korkunç ne olabilir? Yargılanması gereken katil yasanın kendisi oluveriyor.

Bazen düşünüyorum da; suçlu bizler miyiz gerçekten?Devlet ‘’en fazla ölürsün’’ dediğinde en fazla öldüğümüz için mi? Tecavüze uğradığı gerekçesiyle aile meclisi kararıyla öldürülen ve henüz dün ceset torbasıyla gömülen 15 yaşındaki Hatice ile birlikte topyekûn ölmediğimiz için mi? Küçük kız çocuğuyken her hafta sonu bana sımsıcak kahkahalar attıran, ince mizahıyla büyüdüğüm Levent Kırca’dan ‘’sanat insanı’’ sıfatı altında duyduğum, duyup da irkildiğim o sözler yüzünden, kabahatin büyüğü bende mi? Ya düzülecek (Levent Kırca tabiri ile) ya öldürülecek beden olduğum için tüm kabahat bende mi? İç içe geçmiş bu sözümona kadın sevgisi ve nefreti ile her yüzleşmemde kendimi ‘’korkak bir karanlık içinde’’ hissetmem benim sayemde mi?

Nazım, satırlarını bu ironide giyineceğimizi bilseydi yine de dili varıp ‘’kabahatin çoğu senin, canım kardeşim!’’ der miydi…

*(2 Ocak 2013) San Terenzo Kilisesi Rahibi Don Piero Corsi, kilisesinin ilan tablosuna yazdığı “Kadınlar, giydikleri mini eteklerle erkekleri tahrik ediyor” sözleri üzerine gördüğü tepkiler nedeniyle istifa etti. Kadın dernek ve kuruluşlarının bu gibi açıklama ve yaklaşımların ülkedeki kadın düşmanlığını körüklediğini, kendilerini giderek daha da tehlikede hissettiklerini açıklamasının üzerine tepkilerin giderek arttı. Rahip Don Piero Corsi görevine layık olmadığını belirterek istifa etti.

Bu yazı ilk olarak ucansupurge.org/ da yayınlanmıştır.

Yeşim Akın, Kastamonu
Uçan Süpürge Yerel Kadın Muhabirler Ağı
2 Ocak 2013

 

More in Dış Köşe

You may also like

Comments

Comments are closed.