İklim KriziManşet

[Yazı Dizisi] Isınmayı COP18 de durduramadı ~3

0
Yeşil İklim Fonu şu anda boş

Bianca Jagger İnsan Hakları Vakfı’nın kurucusu ve Başkanı, Uluslararası Af Örgütü – ABD Yürütme Kurulu üyesi, Nikaragua doğumlu bir insan hakları ve barış aktivisti  Bianca Jagger‘ın COP18 hakkındaki izlenimlerini ve hayalkırıklığını anlattığı yazısını, Huffingtonpost Blog’da yayınlanmasının ardından, Yeşil Gazete gönüllü çevirmenlerinden Betigül Onay‘ın çevirisiyle parçalar halinde sunuyoruz.

Yazının ilk kısmını okumak için tıklayınız.

Yazının ikinci kısmını okumak için tıklayınız.

***

Yeşil İklim Fonu

COP15’in sonuç dokümanı olan 2009 Kopenhag Uyumu;  AB ve ABD, Kanada ve Avustralya’nın da içinde olduğu dokuz ülkenin gelişmekte olan dünyaya 2020’de $100 milyar doları hedefleyecek şekilde, 2012 sonunda $30 milyar “iklim yardımı” ödeyeceği sözünü içeriyordu. Bu sözden önceden ülkelerin haberi vardı.

NASA Goddard Uzay Araştırmaları Enstitüsü’nden Profesör James Hansen COP15 sonrası “ Yılda yüz milyar dolar – Clinton hükümeti sekreterliğinin gelişmekte olan ülkelere vermek için toplayacağı para- buhardan ibaret bir para. Bunun gibi bir finansmanın gerçekleşmesi için bir mekanizma yok,  gerçekleşeceğine dair bir beklenti de yok” dedi.

Profesör Hansen haklıydı. Doha’ya giden yolda, fon 2012’deki ilk 30 milyar $ hedefini tutturamadı. Oxfam ve Uluslararası Çevre Enstitüsü (International Institute for Environment) sadece 23.6 milyar doların (%78’inin) ifa edildiğini gösteriyor. 23.6 milyar doların bir kısmı sadece borç ya da yeni para olrak gösterilen ama zaten varolan yardımlar.

Gelişmekte olan dünya için uyum ve azaltımın finansmanının COP18’de sonuçlandırılması kritik önem taşıyordu. COP’un finansal uçurumu ele alması ve taahhüt ettiği 100 milyar $ ‘ı gelişmekte olan ülkelere transfer edecek mekanizmayı devreye sokması gerekiyordu.

Deyim yerindeyse “hızlı başlayan finans” anlaşması son bulduğunda, gelişmekte olan ülkeler 60 milyar $’ın söz verildiği gibi 2013 ile 2015 arasında gönderilmesini talep ediyordu. Artış iklim değişikliğinin artan etkilerine karşı hassas olan ülkeler için önemliydi.

Yeşil İklim Fonu şu anda boş

Başkan Obama Sandy fırtınasının yol açtığı zararları onarmak için Kongre’den 60 milyar $ istedi. Gelişmekte olan ülkeler aynı miktarı, dünyanın büyük kısmını iklim değişikliğinin yol açtığı tahribattan izole etmek için istedi.

Nihai metin 2013-2015 dönemi iklim finansmanı için rakam içermedi. Dahası, hassas ülkelerin finansmanı için daha önce anlaşmaya varılmış yıllık 100 milyar dolar hedefi ile ilgili somut bir taahhüt yoktu.

İngiltere 2013 ile 2015 arası dönem için 1.5 milyar Sterlin ayırdı; Almanya, Fransa, Danimarka, İsveç, Finlandiya ve Hollanda da 2015’e kadar  toplam 8.3 milyar Euro katkıda bulundu. Tek tek ülkeler taahhütler de bulunsa da, AB bir rakam üzerinde uzlaşmadı.

Görüşmeler, masada sadece 10 milyar $ ile son buldu. Gereken miktara kıyasla önemsiz bir miktar.

Oxfam’dan Celine Charveriat 7 Aralık’ta basın konferansında şöyle dedi: “Bu ülkeler [gelişmekte olanlar] kabul edilemeyeceği kabul etmeye zorlanıyorlar. Hiç birşeyi kabul etmek ya da BM sürecini tıkamayla suçlanmak arasında bir dilemaya sokuluyorlar. Burada esas konu, gelişmiş ülkelerin sözlerini tutmaması ve yasal yükümlülüklerini yerine getirmemesi ile ilgili.”

Bu gelişmiş olan ülkeler arasında ABD başlıca suçlu olarak görülüyor. İklim finansını artırmaya olanak sağlayacak metindeki dili bloke ettiği için suçlanıyor.

Kasım’da Başkan Obama zafer konuşmasında iklim değişikliği ile mücadele edeceğine dair taahhütte bulundu. “Çocuklarımızın; borcun yük olmadığı, eşitsizlikle zayıflamamış, ısınan gezegenin yıkıcı gücünün tehdidinde olmayan bir Amerika’da yaşamasını istiyoruz” dedi.

Amerika’nın COP18’deki ve geçmişteki COP’lardaki müzakere pozisyonu bu sözlere tamamen ters oldu. COP18 “Geçit” metni üzerinde mutabık kalmadan önce, ABD başmüzakereci Todd Stern, “kayıp ve zarar”larla ilgili yeni dilden bahsederken şöyle söylediğinin duyulduğunu belirten raporlar var: “Bunu bloke edeceğim. Bunu kapatacağım.”

COP18, gelişmekte olan ülkelere iklim değişikliğinden dolayı ortaya çıkan “kayıp ve zararlarını” onaracak finansmanın sağlayacak “İklim Değişikliği Etkilerinden Oluşan Kayıp ve Zararı Ele Alacak Çok Pencereli Mekanizma”yı onayladı.  Gelişmekte olan ülkelere ilk kez böyle bir güvence verildi ve “iklim değişikliğinden dolayı kayıp ve zarar” ifadesi ilk kez uluslararası yasal bir dokümanda yüceltildi. Ama yine uygulama sorunlu. Para nereden gelecek? Afet yardım fonlarından mı yoksa var olan yardımseverlik yardımlarından mı?

Taraflar Konferansı’nın başarısızlığı

Naderev Sano UNFCCC sürecinde gözyaşlarına boğulan ilk kişi değil. COP13’te Bali’deyken, Yvo de Boer müzakerelerin ortasında ağladı. Gözlemcilerden biri “ Sadece gözlerini silmiyordu, göz yaşları sel gibi akıyordu” diye anlattı.

COP18  ile ilgili benim hislerim bunlar.

Rio’daki ilk Yeryüzü Zirvesi’ne 1992’de  katıldım. Büyük umutlarla, değişimin mümkün olduğuna inanarak gittim. O zamandan sonra bir çok COP’a ve BM Konferanslarına katıldım. BM sürecinin işleyişini Bali, Endonezya’da; Poznan, Polonya’da; Kopenhag, Danimarka’da; Durban, Güney Afrika’da ve Rio +20 Brazilya’da gördüm. Bu konferansların hiçbiri iklim değişikliği tehdidine çözüm getirmedi. Çok taraflı süreçlerin yararlılığına, UNFCCC’ye ve UNCSD’ye inancım sarsıldı.

Bir sonraki COP’u bekleyen görev ürkütücü. Kopenhag’da, Durban’da ya da Doha’da karar verilmiş olması gereken bir çok şey gelecekteki müzakerelere bırakıldı. Ormansızlaştırma ve Orman Kayıpları Yoluyla Salımların Azaltılması (REDD) ile ilgili anlaşmalar, salım azaltım vaatleri ve finansman kaplumbağa hızıyla ilerliyor. Şimdiye kadar, müzakereler, sürekli olarak politik ve özel çıkarlar nedeniyle kesintiye uğradı.

Bana 20 yıl önce, o ilk Rio Zirvesi’nde; 2012’de küresel karbon salımları yaklaşık %50 artacak, dünya üzerinde 1 milyar üzerinde açlık seviyesinde yaşayacak, fosil yakıt teşvikleri yıllık 1 trilyona ulaşacak deseydiniz, dehşete kapılırdım.

Lord Stern son raporunda belirttiği gibi, ‘Değişimin genel hızı umursamazca yavaş. Değişim çok zor ve çok maliyetli ve gecikmek bir sorun değilmiş gibi davranıyoruz.  Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’nin altındaki süreçlerin katılığı ve katılımcıların davranışları da ilerlemeyi aksatıyor. Ve elde edilmiş çıkarlar güçlü kalmaya devam ediyor.’

İlerlemenin olmaması beni dehşete düşürdü ve Doha’da uygulanan güçlü özel çıkarlardan çok rahatsız oldum. COP18 müzakerelerinin her tarafında kurumsal çıkarların parmakizleri vardı. İlgili Bilim İnsanları Birliği(Union of Concerned Scientists)’nin Strateji ve Politika Direktörü Alden Meyer’in konferansın sonunda söylediği gibi,  “Buradan kazançlı çıkanlar oldu. Kömür endüstrisi burada kazandı, petrol endüstrisi burada kazandı, bu endüstrilerin gücünü ve dünyadaki hükümetleri etkilemek için kısa vadede karlarını gördünüz.Bu bir çevre zirvesi değildi, Kuzey Kutbu’nda sondaj yaptıkça, Kanada’da katranlı kum ürettikçe ve Endonezya’da Çin için kömür çıkardıkça, kazançların kimler tarafından paylaşılacağını görmek için düzenlenmiş bir ticari fuardı…”

Rio zirvesinden yirmi yıl sonra, UNFCCC sürecinden 18 yıl sonra, toplantılardan, müzakerelerden ve sonuç dokümanlarından sonra, COP hedeflerine ulaşamadı. Sonuçlar yıkıcı olabilir.

İklim Değişikliği

6 Aralık’ta, 6 başlıca STK: ActionAid, Christian Aid, Friends of the Earth, Greenpeace, Oxfam ve WWF; Doha görüşmelerinin felaketin eşiğinde olduğunu anlatan bir ‘acil durum bildirisi’ yayınlamak için güçlerini birleştirdiler. Bildiri şunu soruyor: “ Zengin ülkelerin bunun gezegensel bir acil durum olduğunu kabul etmesi için daha kaç tane dikkat çekici hatırlatma, daha kaç tane yaşamın yitirilmesi, daha ne kadar acı çekmek gerekiyor?”

Birkaç derece sıcaklık artışının bile gezegenin yaşanabilirliğini sert bir biçimde değiştireceğini ve su kaynaklarında, ormanlarda, besinde, sağlıkta, iş hayatında… potansiyel olarak katastrofik değişimler getireceğini biliyoruz. Gelişmekte olan ve gelişmiş dünyadaki şehirleri, kırsal alanları, ekonomileri, gıda güvenliğini ve sağlığı; kaya ve kıyıların fiziksel şeklini ve hayatımızın her yönünü etkileyecek. İklim değişikliği herkesi, her yerde, her ulusu ve her sosyo-ekonomik grubu etkileyecek – ama aynı şekilde değil. İklim değişikliğinin etkilerinin ilk ve en sert şekilde vuracağı insanlar, gelişmekte olan ülkelerdekiler olacak. En fakir insanlar en çok acıyı çekecek – hem kuzey hem de güney yarım kürede. İklim değişikliği bir sosyal adalet meselesi.

8 ile 12 Temmuz 2012 arasında Grönland’daki erimiş buz alanı, eski %40 oranından %70’e çıktı – sadece 4 gün içinde %57’lik artış. 5 Aralık’ta Ulusal Okyanussal Atmosfer İdaresi (NOAA) her yıl çıkardığı ‘Kuzey Kutbu Karnesi’ni yayınladı. 15 ülkeden 141 bilim insanının araştırmasının karşılaştırılmasıyla elde edilen bulgular, son derece rahatsız edici.

Rapor diyor ki, ‘2012 boyunca, Kuzey Kutbu yerüzeri kar örtüsüne dair birkaç rekor ya da rekora yakın olay gerçekleşti.’ ‘Kaydedilen en kısa ikinci kar örtüsü süresiydi ve Avrasya için yeni Mayıs ve Haziran ayı kar örtüsü miniması belirlendi… kuzey yarım kürenin üzerinde. 1979 ile 2012 arasında (uydu gözlemi dönemi) Haziran kar örtüsü kayıp oranı, 1979-2000 ortalamasına kıyasla,  -17.6%/on yıl çıkarak yeni bir rekor kırdı.

NOAA Yöneticisi Jane Lubchenco’nun Amerikan Jeofizik Birliği yıllık toplantısının basın toplantısında söylediği gibi, “Kuzey Kutbu’nda yaşanan her zaman Kuzey Kutbu’nda kalmıyor.”

Gerçekten de, kuzey yarım kürenin yaklaşık dörtte birini şu anda donmuş toprak kaplıyor. Donmuş toprağın çözülmesi, ek olarak 1,700 gigatona yakın karbonun atmosfere salınmasına neden olabilir ve bu iklim tahmin modellerinde henüz hesaba katılmadı.

Son günlerde yayınlanan ‘Isınan Donmuş Toprağın Politika Çıkarımlı’ adlı bir Birleşmiş Milletler Çevre Programı (UNEP) raporuna göre, 3 derece ısınma %85 Kuzey Kutbu donmuş toprağının çözülmesine neden olacak.. Çarpıcı çevresel sonuçların yanı sına, bu durum altyapıya da ciddi ekonomik ve sosyal maliyetleri olacak: binalar, yollar, boru hatları, trenyolları, enerji hatları.

2007’de BM IPCC, 2012’de deniz seviyesinin 2 mm yükseleceğini tahmin etmişti. Günümüzde, deniz seviyesi her yıl yaklaşık 3.2 mm yükseliyor. Bu hızla, seviyeler 2100 yılında 1.2 metre yükselebilir. Deniz seviyesinin altında olan, delta ülkeleri ve kıyı şeritleri ciddi olarak etkilenebilir; Maldivler gibi küçük ada ülkeleri yok olabilir.

Bu ısınmanın nedeni açık. Küresel Carbon Projesi’nin (Global Carbon Project) yeni bir raporuna göre, endüstrinin karbondioksit salımları bu yıl tahmini olarak %2.6 arttı. Raporun belirttiğine göre, “Büyük ve yoğun biçimde küresel azaltma çabaları yakında başlatılmazsa, 2oC’nin altında kalma hedefi ulaşılamaz hale gelecek”.

1990 ile 2011 arasında karbondioksit ve diğer sera gazlarına bağlı olarak ışınsal zorlamada – küresel iklimin ısınmasında –  %30 artış vardı. Dünya Meteoroloji Derneği’ne göre, 2011’de atmosferdeki sera gazı seviyeleri, 394ppm seviyelerine ulaşarak rekor kırdı.

Dünyanın en güncel atmosferik karbondioksit bilgileri Hawaii’deki Mauna Loa Gözlemevi’nde ölçülüyor. Mart 2012 boyunca, karbondioksit konsantrasyonları ortalama 394.45 ppm olarak ölçüldü.  Mayıs 2012’de, 396.78 ppm seviyesindeydi. Haziran 2012’de, Kuzey Kutbu’nda bazı gözlem istasyonları bazı bölgelerde karbon konsantrasyonları 400 ppm’i geçti ve en yüksek konsantrasyon miktarları ölçülmüş oldu.

Dünyanın geri kalanının aynı şeyi yapması daha ne kadar sürecek?

“Sıcaklığı Düşürün”ün yazarladından biri olan Bill Hare Guardian’a şöyle dedi: “Bir iklim uçurumumuz var… Aslında, bir karbon tsunamisi ile karşı karşıyayız, büyük miktarlarda karbonun hiç olmadığı kadar hızlı bir biçimde salındığı bir yerde. Ve o karbon tsunamisi, muhtemelen gezegeni; ısındırarak, deniz seviyesini artırarak ve okyanusları asitleştirerek mahvedecek.”

Profesör Hansın uzun zamandır, güvenli olan atmosferik karbon seviyesinin 350 ppm olduğunu söyleyerek samimi davranıyor. O eşiği çoktan geçtik. UNFCC müzakerelerinin umursamazca bilimsel kanıtları önemsemediği çok açık olarak ortaya çıktı.

COP18’den sonra, görünüm iç açıcı değil. Liderler ve bakanlar bizi felaketin eşiğinden döndürecek gereklı zorlu kararları almaktan acizdiler. Harekete geçmeden önce daha ne kadar yıkıcı değişimin kanıtına ihtiyaç duyuyorlar?

Geleceğimiz için, çocuğumun ve torunlarımın geleceği için, gelecek nesiller için ve gezegenimizin geleceği için korkuyorum.

 

Yarın: Sivil Toplum

 

Yeşil Gazete için çeviren: Betigül Onay

Editör: Durukan Dudu

(Huffingtonpost, Yeşil Gazete)

 

 

More in İklim Krizi

You may also like

Comments

Comments are closed.