KitapManşet

Ağrıyan : Ağrı’yan, Ağrıyan yan – Özlem Can Güngör

0

Fantastik kurgu türünün ülkemizdeki temsilcisi Sadık Yemni uzun bir aradan sonra Kara Külah serisi adını verdiği dizisinin ilk romanı Ağrıyan’ı geçtiğimiz aylarda yayımladı.

Ağrıyan; adı ile birlikte kapağıyla da farkını belli eden bir roman. Bambaşka dünyalara gideceğinizi hissettiriyor size. Güzel olan ise isim ve kapakta vaadedilene kitapta kavuşuyor olmanız.

Ağrı dağında bir takım patlamalar /deneyler olmakta ya da yapılmaktadır. İnsanlar önce bu faaliyetleri Amerika veya Rusya’nın deneyleri, manyetik bir patlama ve hatta uzaylıların istilası gibi nedenlerle açıklamaya çalışırlar.  Ancak bu açıklamalar durumu aydınlatmadığı gibi düzenli aralıklarla dünyayı vuran bu güç/etki bütün düzeni bozar. Birinci, ikinci, üçüncü dalgalar sonucunda dünya bildik bir yer olmaktan çıkar. Herşey bozulur. Bugünün dünyasında eskinin vahşi ortamına geri dönüş başlar. Yağmalamalar, adam öldürmeler, vahşet başgösterir.  Daha da önemlisi dünyadan olmayan ama insan görünümlü yaratıklar etrafı istila eder.

Yemni’nin İzmir serilerindeki kahramanı Sarp Sapmaz bu kitapta orta yaşlı bir adam olarak karşımıza çıkıyor yeniden. Sarp’ın önderliğinde dünyanın farklı bölgelerinden gelen 5 kişi Antalya olduğunu düşündükleri bir yerde buluşup Ağrı’ya doğru yola koyulurlar. Amaç dağdaki sorun ya da düşmanla karşılaşmak ve meseleyi çözüp dünyayı kurtarmaktır.

Bu yolculukta Sarp ve arkadaşlarına öte alemlerle ilişkiye geçebilen, benim “gönül gözü” açık olarak nitelendirdiğim dostlar da yardımcı olur.

Daha ilk sayfasından itibaren sürprizlerle dolu bir kitap bu. Sarp dışındaki kimse olduğu kimse değil. Gidilen yol düşünülen yol değil. Varılan nokta tahmin edilen nokta değil.

Bilgisayar oyunları formatını da kullanarak çok enteresan bir hikayeye imza atmış yazar. Daha önceki hemen tüm kitaplarını okumuş bir “hayran-okur” olarak bu romanın önceki tüm eserlerden çok daha yetkin bir yapıt olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Dil çok daha ustalıklı kullanılmış. Yemni’ye özgü değiştirilmiş, dönüştürülmüş kelimeler bolca var ve kullanıldıkları yere çok yakışıyorlar. Yine yazarın gençlik yıllarını geçirdiği İzmir’in o dönemde kullandığı kelimeler var günümüz Türkçesinde çok yeralmayan. Bunları çok seviyorum çünkü dünya değiştikçe dil de değişiyor dönüşüyor ama bu dönüşüm her zaman hep de iyiye güzele doğru gitmiyor.

Sadık Yemni düzenli okurlarının da çok iyi bildiği gibi mistik yanı güçlü bir yazar. Öte alem, din, iman, inanç bu tip kavramlara kişisel olarak kafa yormanın yanında kitaplarında çok da fazla yer veriyor. Bu benim özellikle de son yıllarda çok önemsediğim bir tavır çünkü bireysel olarak bir dine inanmayı seçmek bir tercihtir ancak bir dinin içine doğmak bir kültürdür. Biz ne yazık ki dini kültürümüzün gereği olan ifadeleri Türk yazarlarda pek bulamıyoruz. Sadık Yemni’de en sevdiğim özelliklerden birisi bu. Yazar;  namaz kılan, besmele çeken, kültürümüzde ve dilimizde olan şekliyle maneviyat bağı kuran kahramanlar yaratıyor. Sağ ayakla bir eşikten geçen insanlar mesela. Çok hoşuma gidiyor. Edebiyat denince ağırlıklı olarak okuduğumuz batı edebiyatı sayesinde içimiz dışımız Hristiyan kültürün egemen sembolleriyle doldu. Efsaneler, gelenekler sözkonusu olduğunda bile bu böyle. Excalibur’u biliyoruz da bir dudağı yerde bir dudağı gökte devleri, memelerini omuzlarının üstünden aşıran devanalarını, Dedem Korkut hikayelerini bilmiyoruz. Yecüc Mecüc’ten haberimiz yok, rahmetli Kemal Sunal’ın filmi olmasa Gulyabani’yi  bilmeyecektik ama Vampirlerin özelliklerini sular seller gibi anlatabiliriz.

Ben genel olarak düşündüğümde Yemni’nin romanlarının belkemiğini maneviyat kavramının oluşturduğunu söyleyebilirim. Hatta bu romanında da yaptığı gibi kurguyu bu konunun üzerine oturtuyor. Ağrıyan’da Aşkın Varoluş Mabedi olarak anlatılan yapı mesela romanın özünü çok güzel anlatıyordu bence.  Dünyanın her yerinden her dinden, her inançtan “gönül gözü açık” kimselerin biraraya geldiği (fiziksel bir birliktelik değil sadece astral buluşmaların da yapıldığı), “öte alemlere” geçebilen insanların buluştuğu bir üst yapı. Bu dünyada sadece bizim olmadığımızı bilen, kainatın bütünlüğünü bu farklı alemlerin oluşturduğunun farkında olan, dünyalar arası geçişi bilen hatta zaman zaman kullanan bu kişilerden biri de işte bizim Sarp. Ağrı dağındaki felaketi dindirmek için yola çıkan Sarp’a Aşkın Varoluş’taki dostları da yardımcı olmaya çalışıyorlar. Kötüyle mücadelede hangi dinden ya da inançtan olurlarsa olsun herkes eşit şekilde çaba harcıyor. Aşkın Varoluş Mabedi birçok metaforu kapsıyordur eminim ama benim çıkarsamam en basit haliyle bu şekilde.

Gelelim kitabın benim için en canalıcı bölümüne. Önüme hangi tür ya da yaratığı koyarsa yazar ona hazırdım ancak dünyayı ele geçiren bu insan gibi ama insan olmayan yaratıkların kim olduğunu öğrendiğimde yaşadığım şok bambaşka. Bir kez daha hayran oldum Yemni’ye. Çok enteresan bir yerden ve hiç tahmin etmediğim bir şekilde vuruyor okuru. Sevdiğiniz, önemsediğiniz yazarların, sanatçıların şu ya da bu konudaki fikirlerini, siyasi düşüncelerini, halihazırdaki bir konu ya da olay hakkındaki fikirlerini merak edersiniz değil mi? Ben de ederim. Kimi zaman da niye belirli bir konuda sesleri çıkmaz diye düşünürüm. Ancak duyarlılığı farklı boyutta olan sanatçılar eserlerinde aslında kendilerini çok güzel yansıtıyorlar. Dünyayı ele geçiren insanımsılar (ve onların gerçekte kim olduğu) beni çok etkiledi. Yemni’nin günümüz dünyasındaki aksayan yanlarla ilgili bakışını da çok güzel anlatan son derece zekice düşünülmüş bir araçtı. Tek kelimeyle bayıldım.

Kitapla ilgili maalesef çok istesem de daha fazla yazmamı engelleyen bir tek şey var o da okuyacak olan kişilere ipucu vermeme kaygısı.

Ancak son bir söz söylemek istiyorum : Kollektif vicdanın yitirilmesi ile ilgili müthiş bir distopya olan bu eseri kesinlikle tavsiye ediyor ve serinin diğer kitaplarını da heyecanla bekliyorum.

 

 

Özlem Can Güngör

 

More in Kitap

You may also like

Comments

Comments are closed.