Yazarlar

Eğitimde Kılık Kıyafet-1

0

Okullarda öğrencilerin okul alanlarındaki kılık kıyafetini düzenleyen yönetmelik 27 Kasım 2012 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girdi. Fiilen 2013-14 Öğretim Yılında uygulanmaya başlanacak yeni yönetmelik, 1981’den bugüne yürürlükte olan eski yönetmeliği ilga etti.

Yeni Yönetmelik Neler Getiriyor

Yeni yönetmelikte konuyla ilgili temel ilkeleri içeren 3. Madde’nin ilk iki fıkrası şöyle (1):

1) 4 üncü maddede yer alan sınırlamalar dışında okul öncesi, ilkokul, ortaokul ve liselerde kılık ve kıyafet serbesttir.
2) Öğrenciler, okul, sınıf ve şubelerde tek tip kıyafet giymeye zorlanamaz. (…)

Bu fıkranın devamında ve takibeden diğer fıkralarda, özel okullarda velilerin talebine bağlı olarak ortak bir üniformanın tercih edilebileceği; okullarda giyilebilecek kıyafetlerin genel nitelikleri; farklı nitelikli okullarda, verilen uygulamalı eğitimlerin niteliğine göre atölye, işlik ve laboratuarlarda ya da beden eğitimi derslerinde giyilecek kıyafetler; sağlık özürlü öğrencilerin, özürlerinin gerektirdiği şekilde giyinebilmesi gibi hususlar düzenleniyor.

3. Madde’deki genel hava, öğrencilerin kılık kıyafetlerinde 12 Eylül rejiminin getirdiği tek tipleştirici düzenlemelere karşı görece serbestleştirici nitelikte… Okul yönetimlerinin öğrenci ve velilere yönelik tek tip kıyafetler ve/veya mali yük yaratacak özel tören kıyafetleri giydirmek için baskı uygulamasını önleyici hükümler içeriyor.

4. Madde’de ise öğrencilerin okul alanlarında giyebilecekleri kıyafetlerle ilgili sınırlamalar sıralanmış. Aslında bazı temel noktalarda eski sınırlamaları devam ettiren şeyler bunlar: yine okul arması dışındaki -ve özellikle siyasi içerikli- semboller, rozetler, armalar, takılar vesair aksesuarlar yasak; vücut hatlarını ve gençlerin cinselliğini öne çıkaran kıyafetler, mini etek, şort pantolon, kolsuz gömlek ve tişört, makyaj vs. yasak…

Yani yine çocuklar ve gençler siyasi inancı, dünya görüşü ve cinsellikleri olmayan meleksi (!) mahluklar olarak addediliyorlar.

Ancak şunu vurgulamak isterim ki yeni yönetmeliğin kısıtlamaları yine de ilga ettiği 1981 tarihli 12 Eylül yönetmeliğinin getirdiklerinin yanında devede kulak sayılır. Bu nedenle toplamda yeni yönetmeliğin öğrenciler için görece serbestleştirici kazanımlar getirdiği söylenebilir.

Elbetteki artık pratikte harfiyen uygulanmıyor olsa da eski yönetmelik ilkokuldan yükseköğretime kadar bütün öğrencilerin kılık kıyafetlerini kravatlarına, ceketlerine, önlük renklerine, saç traşlarına, saç örgülerine, çorapların renginden uzunluklarına kadar, çok daha detaylı, sert ve emreden cümlelerle düzenliyor.  Siyasi semboller içersin içermesin her türlü takı ve ziynet eşyası takılmasını yasaklıyor. (2)

Sanılmasın ki vücut hatlarını belli eden kıyafetler, mini etek, şort pantolon, makyaj vb.  karşı yasaklar muhafazakar AKP’nin yeni yönetmeliğiyle geliyor. Hayır… Eski 12 Eylül yönetmeliğinde bu konular da çok daha katı bir şekilde yasaklanmış. Daha ötesi, kadın öğrenciler için makyajın dışında kaş almak, tırnak uzatmak ve cilalamak; erkek öğrenciler için favori uzatmak vb. gibi ince detaylara varan yasaklamalar söz konusu.

Yeni yönetmelikte ise en azından bu derece ince detaylara varan kısıtlamalar bulunmuyor. Ayrıca yeni yönetmelk yüksek öğretim öğrencilerinin kıyafetlerini düzenlemenin dışına çıkarıyor. Böylece geçmişte üniversite yönetimlerince baş örtüsüne karşı kullanılmış olan yasal bir dayanak ortadan kalkıyor. (Tabii YÖK’ün talimat ve uygulamalarıyla bu konudaki yasak zaten fiilen kalkmış olduğundan bu artık pratikte bir ilerleme anlamı taşımıyor.)

Yönetmeliğe Yöneltilen Eleştiriler

Malum, yeni yönetmelikle ilgili temel eleştirilerden biri, AKP’nin bu yönetmelikle eğitim sistemine dinsel eğitimi enjekte edip, yaygınlaştırmak; ve özellikle başörtüsü serbestisini ilk ve orta öğretim kurumlarında genişletmek şeklinde ideolojik bir amaç güttüğü yolunda. (3)

Bu konuya yazının ikinci bölümünde döneceğim. Birinci bölümde ise bir başka eleştiri üstünde duracağım.

Bu ikinci eleştiri, ilginçtir, kıyafet serbestliğinin gençler arasındaki sınıf ve statü farklarını öne çıkaracağı konusunda odaklanıyor. Bir de bu durumun velilere ekonomik yük getireceği konusu var tabi.

Bu yorumları, medyada kimi pedagoglar ve eğitimcilerce dillendiriliyor olsa da ciddiye almakta güçlük çektiğimi belirtmeliyim. Bana büyük ölçüde, ana teması Cumhuriyetin kuruluşunda bir dönem hakim olan “imtiyazsız, sınıfsız, kaynaşmış kitle” iddiasına dayanan demagojik bir argüman gibi görünüyor.

Çıplak Gerçeği Görünmez Kılma Çabası

Türk ulusunun imtiyazsız, sınıfsız, kaynaşmış kitle olduğu iddiası, 1920-30’larda gelişip ülkelerinde iktidarı elde eden otoriter ideolojilerle (Faşizm, Nazizm, Falanjizm vb.) flört etmeye başlayan; ve 1925 tarihli Takrir-i Sükun Kanunu ile iyice otoriter ve sert bir tavra bürünen Tek Parti Dönemi CHP seçkinlerine ait bir argümandı. İki savaş arası dönemde, Avrupa’da, Latin Amerika’da ve Sovyet Rusya’da sivil insanların yaşlısı, genci ve çocuğuyla siyah, kahverengi ve kızıl renkli tek tip üniformalar giymeye başladığı iki on yıl yaşandı. Bu üniformalar, otoriter yönetici seçkinlerin, ağzına kadar statü farklılıkları ve sınıf çatışmalarıyla dolu olan toplumlarına, bunları sözde yok kılmak için empoze ettikleri kıyafetlerdi.

Öte yandan 1920’lerin 30’ların otoriter ve totaliter rejimleri sınıfsal farklılıkları görünmez kılmak kadar, farklı kimliklerinden, bireyliklerinden, kadınlık ve erkekliklerinden arındırılmış; devlete ve otoriteye boyun eğmeyi amentü edinmiş tek tip bir “Yeni İnsan”; ve bu tek tip insanlardan mamul disipline edilmiş, homojen toplumlar yaratmak peşindeydiler. Bu okul önlükleri ve üniformalar da çocukları ve gençleri bu arı kovanı misali toplum modeline uygun “işçi arılar” haline getirmek üzere aidiyetlerinden, bireyselliklerinden, cinsiyetlerinden ve cinselliklerinden sıyırıp arındırmayı amaçlayan anti-libidinal, arzu baskılayıcı zırhlar olarak tasarlanmış şeylerdi.

İşte Türkiye’de bu yeni yönetmelikle kaldırılan önlükler, bu iki on yıldan miras kalmış; özde değil ama görüntüde sınıfsız ve homojen bir toplum illüzyonu yaratmaya adanmış arkaik kıyafetlerdi. Ancak çıplak gerçek ortada: ne Avrupa’da ne de Sovyet Rusya’da çocukların ve gençlerin okullarında üniformalar giymesiyle sınıfsız-homojen toplum idealine ulaşılamadı. Yalnızca bu çıplak gerçek göz-merkezli modern toplumlar için görünmez kılınmaya çalışıldı.

Özgürlüğün Bedeli Gerçeğin Travması mı?

Bugün hala okullarda çocukların önlük giymesini sınıf ve statü farklılıklarının görünür olmaması adına savunabilmek bana gerçekten anlaşılmaz geliyor. Ailelerinin aralarında sosyal statü farkları olduğu gerçeğini çocuklardan ve gençlerden gizlemeye çalışmak -ki bu hiç de beyaz sayılamayacak bir yalan- onların kişisel gelişimi açısından ne kadar yararlı olabilir?

Çocukların içinde yaşadıkları sınıflı, tabakalaşmış toplum gerçeğini erken yaşlarda görüp, bununla başetmeyi öğrenmeleri daha doğru değil mi? Önlükle, üniformayla, ceketle, kravatla dayatılmaya çalışılan bir illüzyonla, bir yalanla büyümeleri daha mı doğru? Bu yalanın önlemeye hizmet edebileceği tek şey çocukların ve gençlerin psikolojik travmaları değil, özellikle gençlerin bu tabakalaşma karşısında özgürlükçü-eşitlikçi siyasi bilinç ve kimlik edinme ihtimalleri olacaktır.

Peki tabakalaşmış toplum gerçeğiyle yüzleşmek çocuk gelişimi için onların farklı aidiyetlerini, cinsel kimliklerini ve bireyselliklerini yansıtabilecekleri kıyafetler giyme özgürlüklerini ellerinden almayı gerektirecek kadar yıpratıcı, baş edilemez bir travma mıdır? Küçücük yaşta bedenlerive kıyafetleri üstündeki özgürlüklerinin ellerinden alınıp önlüklere, üniformalara mahkum edilmeleri onlar için daha büyük bir travma değil midir?

Kaldı ki, ne sanıyor bu eğitimciler, pedagoglar: çocuklar ve gençler yalnızca okul ortamında mı bir araya gelip sosyalleşiyorlar? Oynamak, gezmek, dolaşmak vb. için okul dışında bir araya gelip önlüksüz, üniformasız, farklı kıyafetler içinde birbirlerini görmüyorlar mı? Birbirlerine özenip daha pahalı, marka giysiler, takılar, oyuncaklar, barby bebekler, cep telefonları vb. için ana-babalarının başının etini yemiyorlar mı?

Bu çocuklar ve gençler internette, televizyonda bir yanda lüks içinde semirip obez olan, bir yanda açlıktan ölenlerin olduğu bir dünyada yaşadıklarını görmüyorlar mı? Görüp sınıflı, tabakalaşmış toplum gerçeğine uyanmıyorlar mı?

Ey hala daha önlük giymenin çocukları ve ana-babalarını sınıflı toplum gerçeğinin travmalarından koruyacağına inanan/savunan eğitimciler; siz hangi paralel evrende yaşıyorsunuz? Bu neyin kafası?

Referanslar:

(1) http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2012/11/20121127-1.htm

(2) http://mevzuat.meb.gov.tr/html/52.html

(3) http://www.egitimsen.org.tr/genel/bizden_detay.php?kod=18001&sube=0#.ULi-8lbpvDQ

 

 

Gökçen Özdemir

More in Yazarlar

You may also like

Comments

Comments are closed.