Dış Köşe

2012 Model Militarizm: İnsanlar neden askere gitmek istemiyor? – Hıdır Tok

0

‘Hükümet tarafından 50 bin kişilik kadro tahsisi yapılmasının ardından kısa ve uzun dönem askerlik yapanlar kademeli olarak çatışma bölgelerinden çekildi. Operasyon tazminatıyla birlikte 3 bin 100 lira maaş ve yıllık 7 bin liralık tazminatın teklif edildiği uzman erbaş alımında başvuru 1500’ü bile bulmadı.’

Böyle diyor haber?

Ardından şu soruyu sormak elzem: Neden ‘profesyonel asker’ olmaya hevesli değil bu ülkenin gençleri?

Bu soruyu aklımızda tutup militarizmin ve militarist modernleşmenin 2012 yılındaki çeşitli veçhelerine bakalım:

700 bin kişilk bir ordu. Bunun 450-500 bin kadarı zorunlu askerlik nedeniyle kışlalarda tutulan gençlerden oluşuyor. 200-250 bin civarında kişi ise uzman çavuş, astsubay ve subay bulunuyor.

(Rakamların net olmaması bile Türk Silahlı Kuvvetleri’nin şeffalıktan azade bir kurum olduğunu göstermeye yeterli değil mi?)

Orduların şeffaflığı ve denetlenebilirliği meselesi üzerine TESEV’in hazırladığı raporu sunan gazeteci Lale Kemal şunları söylüyor: “Asker 100 tane tank almaya karar verdiğinde, Sayıştay denetçisi sadece bu tankların gerçekten alınıp alınmadığını ve ihalede uygunsuzluk yapılıp yapılamadığını denetleyebiliyor ama ‘neden 100 tane tank alıyorsun’ diye soramıyor. Avrupa sayıştayında, denetçiler savunma bütçesiye ilgili ciddi yetkilere sahip, ‘bu benim milli güvenlik konseptimle ne kadar uyuyor’ diye sorgulayabiliyor.”

Ne TSK’ya aktarılan parayı ne de askeri modernizasyon adı altında silaha, mühimmata, araç, gerece harcanan para tam olarak bilinmiyor.

Ama bazı rakamlar var: Maliye Bakanlığı Muhasebat Genel Müdürlüğü verilerine göre Ocak-Ağustos döneminde, ‘Güvenlik ve savunmaya yönelik mal, malzeme ve hizmet alımları’ tutarı toplam 846 milyon lira.

Bu rakamın ‘örtülü ödenek’ gibi bütçe içerisinde bütçe olarak tabir edebileceğimiz ‘derin bütçe’nin varlığı ile daha da arttığı bir hakikat.

700 bin kişilik bir orduyu finanse etmenin rakamını da eklediğimizde ortaya çıkan bütçe inanılmaz ama aynı zamanda koca bir soru işareti, bilinmez.

Savunma sanayii adı altında aslında savaş sanayisine ve savaş ekonomisine odaklanmışlık 2012’de de dört nala koşturmaya devam ediyor. İktidarın bununla övünmesine, bunu bir vizyon olarak sunmasına ise hiç şaşırmıyoruz elbette. Başbakan Erdoğan Koç Holding’in Otokar firması ile birlikte yapılan yerli tank Altay’ın sunumunda şunları diyordu mesela:  Türkiye milli piyade tüfeğini, kendi helikopterlerini üretir hale geldi. Sadece üretmekle kalmıyoruz. Dünyaya savunma sanayini ihraç ediyoruz. Eksiklerimiz yok mu? Var. Bunları da gidermek zorundayız. Tüm bu alanlarda gurur duyduğumuz işlerden biri insansız savaş uçağı üretimi.

***

Silah ve mühimmat ihraç eden bir ülke olmakla gurur duymak?  Bunu  askeri vesayeti gerilettiği için gurur duyan bir kişi söylüyor hem de. Ama biz biliyoruz ki askerin gücünden kudretinden yararlanmayı çok da iyi biliyor bu iktidar. NATO’da, orada burada askeri gücüyle övünüyor. Uludere’de 34 kişinin öldürülmesini örtbas etmeye çalışıyor, ‘benim askerim iyidir’ deyip, onu koruyup, kolluyor.

Militarizm her koşulda kendisine hevesli bir ortak buluyor.

***

Orduların demokratikleştirilmesi ve şeffaflaştırılması söyleminin ilk bakışta liberal bir söylem olduğu bir gerçektir. Orduların tüm mekanizmaları ile sivil yönetime tabi olması, bütçesini hazırlayan, tüm olanaklarını ikame eden vergi veren yurttaşlarına ve onların temsilcilerine karşı hesap verebilir olması gibi kavramlar ‘denetleyici devlet’ modeli ile gayet uyumlu elbette.

Bunun yanı sıra Türkiye gibi siyaset ve askerlik kurumları arasında birçok alanda kesişme kümesinin en başından beri varlığını sürdürdüğü ülkelerde, askerlik kurumunun sıklıkla bu kümeleri tamamen kontrol altına alması da tarihsel bir gerçektir.

Militarizmin tüm boyutları ile ve toplum tüm katmanlarında etkisini hissetiregeldiği bir ülkede ordunun şeffaflaşması talebi yerindedir. Ayrıca kışlalarda yaşanan hak ihlallerinin üzerine gidilmesi, buna dikkat çekilmesi için çeşitli sivil inisiyatifler oluşturulması da çok önemlidir. İtaat, disiplin ve hiyerarşi üzerinde yükselen ordunun temellerinin hak ihlallerine yol açmaması için çaba göstermek önemlidir. Bununla birlikte askerlik sonrası insanların rehabilitasyonu meselesinin üzerine gidilmesi, psikolojik olarak yıkılmış bireylerin toplumla bütünleşmelerini sağlamak  önemli bir gayrettir.

***

Ama yetmez.

İnsanların askerlik sırasında karşılaştıkları kimliksizleştirme, ezilme, baskıya ve şiddete uğrama ritüellerini sineye çekme, şiddeti öğrenme, şiddeti uygulayabilmeyi öğrenme, şiddeti olağanlaştırma ve bunu bir hak olarak görme gibi yeni varoluşuna dair nitelikleri nasıl engelleyebileceğiz peki?

İnsanların askere gitmeme hakkı olduğuna dair bir fikrimiz var mı peki? Bunun tersinin devletin doğal bir talebi olduğunu mu düşünüyoruz? Zorunlu askerlik cenderesine girmek istememek de bir hak değil midir? Ahlaki, bireysel ve politik bir tavır olan vicdani red hakkına neden karşı geliyoruz? Herkesin savaşmayı öğrenmek zorunda olduğuna dair dogmayı sorgulamayacak mıyız?

Zorunlu askerliğe karşı liberal cenahtan önerilen profesyonel ordu meselesini sorgulamayacak mıyız? Profesyonel ordunun toplumun alt kesimlerini para pulla silahlandırmak ve militer güç haline getirmek olduğu fikrinin en somut örneği ABD ordusudur. ABD ordusunda er olarak yer alan askerlerin çoğunun Latin, Hispanik, göçmen ve siyah olması kapitalizmin diplere ittiği insanlara profesyonel orduyu bir çare olarak sunduğu hakikatine karşı profesyonel ordunun varlığını hemencekik kabul mü edeceğiz?

Anti militarist sorgulama burada duramaz ve bununla yetinemez. Onun sorusu daha ileri bir noktada olmak zorundadır: Neden ordulara ihtiyaç duymak zorundayız? İnsanlar orduya gitmek istemezken bunu düşünmek zorundayız.

***

Geldik en başta sorduğumuz soruya:  Neden ‘profesyonel asker’ olmaya hevesli değil bu ülkenin gençleri?

Genç nüfusta işsizlik oranının %25’lere vardığı bu ülkede profesyonel orduda yer almak neden gençlere cazip gelmemektedir?

400 binden fazla ‘yoklama kaçağı’ olduğunu söylersek bu durum anlaşılabilir mi?

Çünkü 30 yıldır süren şiddet sarmalı, hayatının baharında ölen binlerce genç ve ardında bıraktıkları aileleri ile toplum hafızasına yer alan askerlik imajı sanıldığı kadar güçlü değil.

İnsanların askerlikten soğumalarına neden olan şey ‘üç beş vicdani retçinin’ açıklamaları değil. Bunu görmek istemeyenler vicdani retçilere hayatı dar etmekle bu işi kurtaracaklarını sanıyorlar ki boşuna uğraşıyorlar.

İnsanların askere gitmesi için bu ülkede kopartılan milliyeçi ve militarist propagandaya inanmayın sakın.

Zorunlu askerlik olmasa aynı profesyonel orduya başvuranların oranının % 3 olması gibi büyük bir sorunla karşılacağını biliyor devlet.

‘Bir de bakmışsın ki kimse askere gitmek istemiyor’ sözünün gerçek olabileceğine en çok o inanıyor çünkü.

Hıdır Tok – www.baskahaber.org
twitter.com/HidirTok

More in Dış Köşe

You may also like

Comments

Comments are closed.