Köşe Yazıları

Kentsel Dönüşüm ve Neoliberal Politikalar

0

Suriye gündemi içinde kaybolduk son günlerde. Suriye tartışmaları, tezkere ve savaş çığırtkanlığı ana akım medyanın tek konusu olmuşken anayasa tartışmalarını, kürt sorununu ve daha nice sorunu unuttuk gitti.

Bu arada, AKP daha önce de örneklerini gördüğümüz gibi arada kaynatarak zaten fiili olarak inşaat sahasına dönmüş yurdumun önüne “İnşaat Sahası, Girilmez” levhasını koyarak; kamu kaynakları ile bir kentsel dönüşüm planını devreye soktu. Gelecek otuz yılda, eskiden yapılan ve güvenli olmayan tüm binaların yıkılıp yerine yenilerinin dikilmesinin emri verildi. Hatta İstanbul dahil 27 ilde çalışmlara başlandı.

Depreme dayanıklı daha modern ve daha yaşanabilir konutların yapılması bir yandan kulağa güzel geliyor. Keza, deprem bir gerçek olarak Türkiye’nin bir parçası ve şu anki Çevre ve Şehircilik Bakanımızın da itiraf ettiği gibi kendisi de 90lı yıllarda gayet dayanıksız malzemeler ile (deniz kumu vs.) bina yapmış (bkn: http://www.gazetecileronline.com/newsdetails/7579-/GazetecilerOnline/bakandan-akil-almaz-itiraf-deniz-kumuyla-bina-yapm ) Bakanın bu itirafı ibretlik ve akıl almaz bir saçmalık olsa da ülkedeki binaların büyük bir bölümünün çürük olduğu bir gerçek. Bu gerçek de kentsel dönüşüm için iyi bir neden.

Ancak kentsel dönüşümün neden şimdi başladığı sorusuna gelince, (ki hatırlayın; ilk önce DSİ, Çevre Bakanlığı’na bağlandı, HESler başını aldı gitti, şimdi de Çevre ve Şehircilik Bakanlığı kuruldu, kentsel dönüşüm başını alıp gidecek, Çevresel engeller böylece kolaylıkla aşılacak), bence konuya biraz kapitalist sermaye politikaları üzerinden bakmak gerekiyor.

Öncelikle bu kentsel dönüşüm planı bana 1850’lerde Hausmann’ın Paris’te yaptıklarını hatırlatıyor. Hausmann da bizimkilere benzer gerekçeler ile (modernleşme vs.) Paris’i yıkmış ve yeniden inşaa etmişti. Şu anki Paris’teki birçok yapı Hausmann’ın planı ile kamu finansmanı sağlanarak özel sektöre yaptırılmış.

Aslında Paris’teki bu yıkım ve yeniden yapım sürecini kapitalist sermaye birikimi ile açıklamak mümkün biraz.

Şöyle ki, özel sektör, elindeki para ile yatırım yapar ve bu yatırımdan karşılık bekler; bu yatırım karşılığında kazandığı para birikimdir; kapitalist büyümenin devamı için bu birikimin tekrar yatırım olarak geri aynı dönmesi gerekir; alanda yatırım yapmaya devam ettikçe bir müddet sonra yatırım yeteri kadar birikim olarak dönmemeye başlar, bu yüzden kamu eliyle yeni sektörlerin ve yatırım kanallarının büyümenin karşılanması için açılması gerekir.

Paris’te de Fransız Devrimi ile iyice güçlenen Fransız  tüccarları ve Fransız burjuvazi elde ettiği birikimi Fransa’daki daralma yüzünden başka bir sektöre aktarmak zorundaydı. Hausmann planının ortaya çıkış hikayesinin asıl nedenlerinden biri budur. Paris’in yenilenmesi kamu tarafından taşeron firmalara verilerek, kapitalist ekonomik daralma, kamu eliyle genişletici politika uygulanarak üstünden gelinmiş oldu.

Hausmann’dan beri ya kamu eliyle ya da mortgagelar ile yeni sermaye birikimi inşaat sektörüne yönlendirilerek daralma ve ekonomik açmaz çözülmeye çalışıldı. Bu tür politikaların ise, sadece balon büyüme olduğu, kamu ya da bireysel fonlama fark etmez; gelecekte gelmesi planlanan bir paranın şimdiden kullanılması ile sanal bir rahatlama yaratıldığını Yunanistan’da, İspanya’da, ABD’de, İtalya’da yaşanan ve yaşanmaya devam eden kriz bize gösterdi.

Benzer birikim son on yılda AKP hükümeti ile oluşan yeni bir burjuvazinin yükseldiğini gördük. Bu kaynaklar ve birikimler AKP’nin Ortadoğu ve Afrika’daki açılımları ile bu ülkelere yapılan ihracat ile çözülüyordu; ancak Ortadoğu krizi ve özellikle son ekonomik kriz  Türkiye’de önemli bir ekonomik daralma ve belkide kriz tehlikesi demek.

AKP bu açması zaten şantiyeye dönen ülkeyi, güçlü görünen inşaat sektörüne yeni yatırımlar için kamu eliyle kaynak yaratarak ekonomik daralmayı aşmaya çalışıyor.

Tabii bunun yanında kendine yakın zenginlere yeni işler yaratarak Türkiye’deki kökünü derinleştirmeye de çalışıyor.

Bu kentsel dönüşüm planın bütçede ciddi bir açık yaratacağı hatta bazı noktalarda insanların gelecekelerini ipotek altına alacak; olan yine orta sınıfa ve yoksullara olacak.

Benim kentsel dönüşüm konusundaki okumam bu yönde. Türkiye’deki bina stoğunun yenilenmesi gerekiyor gibi ancak bunu bir bahaneye çevirerek ülkenin geleceğini ipotek altına alarak yapılacak bir iş değil.

Kentsel dönüşümü tartışmak lazım, bina stoğunu daha güvenli ve daha yaşanabilir bir şekilde dönüştürmeyi nasıl katılımcı ve ekolojik bir biçimde doğa dostu kentler yaratacağımızı tartışmamız lazım.

 

You may also like

Comments

Comments are closed.