Yazarlar

Kaybedilmiş ve ama mümkün bir cennet – Jasmina Todorovic

0

Bu mektup Jasmina Todorovic tarafından Yeşil Gazete okurlarına yazılmıştır.

Çeviri: Durukan Dudu    – (Click here for the original in English – Makalenin ingilizce orijinali için tıklayınız)

***   ***   ***   ***

Kendimi bildim bileli yunuslarla her karşılaşmamda son derece güçlü, ve en az o kadar da hüzünlü ve acı dolu duygular yaşarım.

Doğduğum şehir olan Belgrad’daki bir yunus gösterisinde onların ilk defa birer “eğlendirici” olarak kullanıldığını görmemden, Karadağ’ın sahillerinden birinde, balık yediği için (?!) balıkçılar tarafından öldürülmüş yavru bir yunus cesediyle karşılaşmama, ve oradan da Kaş’ta hapsedilmiş yunusların hiç bitmeyen çilesine tanık oluşuma dek…

Dünyanın neresinde olursanız olun, bir çok insanın bu güzel hayvanlara zulüm ettiğini göreceksiniz.

***

Kaş’taki yunus parkından ilk defa geçen sene, bu küçük şehre 2011 yazında geldiğimde haberdar oldum.

Yunus Parkı, böylesi bir tesisin ne kadar büyük bir zalimlik olduğunu bildiğini bilen insanların uzun uğraşları sayesinde kapanmıştı Allah’tan… (Yunus Parkı’nın kapatılmasında büyük rol oynayan dilekçe metnine bu bağlantıdan ulaşabilirsiniz – dd) Benim gözümde bir “işkence parkı” ya da “yunus hapishanesi” olan bu tesis aslında yıllar önce açılmıştı ve ilk mahkumları da bir yunusla -sıkı durun!- bir balinaydı! Aynı ufacık tel kafeste, denizin ortasında beraber, yanıbaşlarında olan özgürlükle sarılı ve ama hapsedildikleri zulümden kaçamaz halde yaşıyorlardı. Bu yunus parkı o zamanlar ziyaretçilere açıktı; yani parayı bastıran gelip bu “gösteriyi” izleyebiliyor ve hatta, kesenin ağzını biraz daha açmak suretiyle mahkumlarla beraber yüzme şansına erişebiliyordu. Buradaki ilk yunus ve balinanın kaderinin ne olduğunu öğrenemedim, tek bildiğimiz yerlerine iki yeni yunusun (Tom ve Misha) getirildiğiydi. Neyse, bahsettiğim mücadele sonunda bu park kapatılmış ve Tom ve Misha doğal ortamlarına salınmadan önce bir rehabilitasyon programına alınmışlardı. Ama bunun devamında yaşananlar herkesi şaşırttı: “Sahipleri” yunusları Hisarönü’ne taşıdı ve bir yüzme havuzuna yerleştirdi. Yunusların özgürlüğü için mücadele veren güzel insanlar bir kez daha ellerinden geleni ardlarına koymadılar ve bu fazladan stresin ardından yunuslar rehabilitasyon için doğru düzgün bir yere taşındı.

Nihayet herkes mutluydu, böyle bir zulmün en azından Kaş’ta bir daha yaşanmayacağını umuyorlardu. Kaş belediye başkanı bile söz verdi, “bir daha izin vermeyeceğiz!” diye.

Bu sene (2012) haziranında, kendimi yeniden Kaş’ta buldum. Sonsuza dek kapatılmış olması gereken yerde yeni yunuslar olduğunu öğrenmemle birlikte tüm neşem buhar olup uçtu ama… Söylentiye göre buraya Bodrum’daki benzer bir yunus parkından, ufak bir aracın arkasında getirilmişlerdi. Kaş belediye başkanı verdiği sözü öylece unutmuş muydu yoksa? Bahsedilen yere gidip kendi gözlerimle görmeliydim. Bir sabah erken saatlerde, yanımda Kaş’tan bir arkadaşımla, yakınlardaki bir kumsaldan bu “ünlü” kafesin olduğu yere yüzdük. Eskisinden bile küçük gibi görünen kafeste bu defa iki değil, tam dört tane yunus olduğunu gördüğümüzde gözlerimize inanmak istemedik. Bir de üstüne, sanki kafes yeterince küçük değilmiş gibi ikiye ayrılmıştı ortadan; genç yunuslarla yetişkin yunusları birbirinden ayırmak için. Yunusların hepsinin burunlarında derin kesikler ve yaralar vardı; paslarla kaplı ve üzerinde keskin deniz kabuklarının mesken tuttuğu kafesten kaçabilmek için verdikleri beyhude çabalardan kalma yaralar, muhtemelen.. Bir çeşit mantara benzeyen organizmalar da üremişti burunlarında.

“Şişeburun” olarak da bilinen bu Afalina’ların hem ruhen hem de fiziken harap düştükleri çok belliydi. Yanlarında geçirdiğimiz 20 dakikanın ardından “sahiplerinden” biri bizi farketti ve uzaklaşmamızı istedi. “Yunus Parkı’nı yakında açıyoruz, o zaman bekleriz. Yunuslar da hatırlar belki sizi hem” diye de ekledi.

Öfkeden delirmiştik! Ben hıçkırıklara boğulmuştum, doğru düzgün nefes alamıyordum. Kumsala döndüğümüzde, işletmede çalışan daha gençten biri yanında köpeğiyle bizi bekliyordu. Bizi korkutmaya çalıştığı açıktı, bizimse öfkeden gözümüz hiçbir şey görmüyordu. Çocuğa yunusların burunlarındaki yaraların nedenini sorduk. “Bilmiyorum” diyip arkasını döndü, uzaklaştı.

Bu insanların kafeste tuttukları yunuslara herhangi bir sağlık ve bakım hizmeti vermediklerine o an inandım.

Sonrasında öğrendim ki, yunuslar buraya kasım-aralık aylarında getirilmişlerdi. Kaş’taki bir çok insanın da tam dört tane yeni mahkum yunusları olduğundan haberi yoktu.

Fotoğraf: London Media

 

 

Yeni mahkum yunuslarla bu ilk karşılaşmamızı izleyen günlerde onları ziyaret etmeye devam ettim. Yanlarına gitmek için garip saatleri seçiyordum, böylece işletmenin sahipleri ya da çalışanları tarafından farkedilme ihtimalim azalıyordu. Yunuslara herhangi bir şekilde yardım etmek ve özellikle de (mesela basitçe, şarkı söyleyerek!) nerede olduklarını unutturabilmek için çok güçlü bir istek duyuyordum. Benim şarkılarımı da, onları okşamalarımı da çok seviyor, bana kahkahalarla ya da gülünç hareketlerle cevap veriyorlardı. Kendimi her geçen gün onlara biraz daha hayran olmaktan alıkoyamıyordum.

Bazı insanların tanıklıklarına göre rehabilitasyon programına götürülmüşlerdi evet, ama yunusları taşırken birisini yere düşürmüşlerdi. Nakliye işlemi yine ufacık bir araçla yapılmıştı, bu “kaza” da onları araca sokarken ya da araçtan çıkartırken yaşanmış olmalı. Düşen yunusun ciddi bir sakatlık yaşayıp yaşamadığını bilmiyorum ama o yunus için bunun çok travmatik bir olay olduğuna şüphe yok.

Öte yandan, bu kafese girmiş yunusların başına gelen onca şeyi gördükten sonra bu iki yunusun da rehabilitasyona gönderildiğine emin olamıyorum bir türlü. Başka bir işkence parkına götürüldülerse de hiç şaşırmam açıkçası.

Bu bahsettiğim iki yunus Kaş’taki kafesten çıkartıldıktan sonra, tesis çalışanları kafesin üzerini ve yanlarını kalın ve yeşil bir ağla örttüler, böylelikle kafesin içi dışarıdan gözükmeyecekti. Bunun yapmalarının nedeni tabi ki aralarında benim de bulunduğum bir çok insanın kafeslerin yanına gelmesini engellemekti. Fakat bu örtü kafeste kalan yunusların yaşamını iyice beter etti. Çünkü şimdi suyun üzerinde ve kafesin dışındaki hiç bir şeyi göremiyorlar. Çalışanlar bu örtüyü kafesin sadece üzerine örtselerdi iyi olurdu, en azından biraz gölge yapardı yunuslara belki… Sonuçta daracık kafeslerinde, suya dalamadan (çünkü kafes hiç derin değil), bütün gün güneşin altında duran zavallı yunuslardan bahsediyoruz.

Yunuslarla birlikte yüzmenin insanların fiziksek ve manevi hastalıklarını geçirdiğine dair bir inanış var. Bunun doğru olduğuna dair tek bir kanıt bile yok (çok keyifli olduğu gerçeği ayrı!). Öte yandan, mutluluğun fiziksel ve manevi sağlığımızla ne kadar alakalı olduğu kanıtlanmış urumda, dolayısıyla ilk yapmamız gereken hayatlarımıza mutluluk getirmek aslında. Bu mutluluk da başka hayatları, başka canlıları yok ederek, hayatlarını ızdıraba çevirerek gelmez, mümkün değil.

Şimdi merak ediyorum, Kaş’ta şu anda kafeste mahkum tutulan yunuslara ne olacak?

Onlar gittiğinde yerlerine başka yunuslar mı konacak?

Bu berbat kısır döngüye izin vermeli miyiz?

Parkın şu anda ziyaretçilere açık olmaması önemli değil, bu tesisi sonsuza kadar kapatmalıyız!

Ve sadece bu parkı değil, yeryüzündeki tüm yunus parklarını ve hayvanat bahçelerini de kapatmalıyız.

Bu bahçeleri, hayvan parklarını açmak kanunen yasak olmalı!

Rica ederim, hayatınız boyunca küçük kafesler içinde kapalı  ve mahkum olduğunuzu düşünün. Bu sizi mutlu mu ederdi, yoksa çıldırtır mıydı?

Diğer türlerin bizim dilimizi konuşmuyor olması onların aptal olduğu ya da bizim onlar adına karar verebileceğimiz anlamına gelmiyor.

Evcil hayvanınız varsa, kim size onu döverek eğitme hakkını size kim veriyor? Size onu kısırlaştırma hakkını, çocuk sahibi olmasını engelleme hakkını kim veriyor? Kısırlaşması SİZİN için iyi olabilir, hayatınızı kolaylaştırabilir.. Ama onun için de öyle mi?

Bu konularda benzer düşünen herkesten ricam hemen şimdi harekete geçmeleri; “zaten mücadele ediyoruz” diyenlerin de daha da çok çaba harcaması.

Büyük değişimler, seslerini haykıran ve sonra da bir araya gelerek ortak hareket eden bireylerin attığı ufak adımlardan doğar.

Şu anda Kaş’ta yaşamakta olan benim amacım, bu korkunç yunus parkının sonsuza dek kapatılmasını sağlamak.

Bana bu amaçta herhangi bir şekilde yardım edebilecek herkesin desteğini istiyorum.

Ben burada bir yabancıyım, dilinizi konuşmuyorum, fazla insan tanımıyorum. Tek başıma herşeyi halletmem zor, bu yüzden yardımınıza gerçekten ihtiyacım var.

Gelin, bu yunus parkını bir daha açılmayacak şekilde kapatmak için ne yapmamız gerektiğini tartışalım. Ve bunu bir an önce, hemen yarın yapalım!

Bana bu e-mail adresinden ulaşın lütfen: [email protected]

Saygılar,

Jasmina Todorovic

Kötünün kazanması için gerekli olan tek şey iyilerin bir şey yapmamasıdır – Edmund Burke

***   ***   ***   ***

Bu mektup Jasmina Todorovic tarafından Yeşil Gazete okurlarına yazılmıştır.

Çeviri: Durukan Dudu    – (Click here for the original in English – Mektubun ingilizce orijinali için tıklayınız)

More in Yazarlar

You may also like

Comments

Comments are closed.