Köşe Yazıları

Lanet !

0

“Rojhat Piran duvarında şöyle sormuş: “Kürt anneleri kış ayında Türk anneleri yaz ayında ağlar, Kürtler yazın, Türkler kışın barıştan bahsetmezler, Kürt siyasi liderler yaz ayında, Türk siyasi liderler kış ayında esnaf ziyareti yapar… Bunun sebebi nedir ?”

Bir dolunayda askıda kaldı hayat, bir kovanda yok oldu umut, bir gözde dondu gelecek. Kürd coğrafyasında yaşanan acıyı tarif etmeye yetmez sözcükler. Katliamlar, makineli tüfek tarakaları, tank ve top mermileri, uçaklardan atılan bombalarla parçalanan gövdeler sökülüp alınan hayatlar, işkenceler, yangın yeri olmuş köyler, tecavüze uğrayan kadınlar. Onuru olan bir halkın yüreği dayanmaz buna, ama sabır taşı bile çatlasa da Kürd halkının sabrı çatlamadı. Yıllardır ölümlere, acılara vakarı ile dimdik bir yürekle alışmadılar. Hep bitsin bu dediler ama olmadı. Her gelen yönetici Nietzsche’nin “soğuk soğuk yalan söyler devlet” sözüne uygun yalan söyledi. Barış dediler, ama alçak ve kibir dolu bir milletin temsilcileri nobran, vicdansız bir dille aşağıladılar. Kendileri adına adalet aradığını söyleyen katil örgütte bunlara yardım etti.

Ey devlet yetmedi mi zulmün. Ey devlet daha ne kadar bomba yağdıracaksın kendi halkına, ey devlet; millet denen alçak varoluş biçimine, ulus devlet denen canavara daha ne kadar tapacaksın, daha ne kadar seveceksin cinayet işlemeyi. İşkenceyi, zulmü, daha ne kadar seveceksin. Senden iyi bir şey çıkmaz bilirim. Ama olur a belki bir gün…..

Ve sen devletsi örgüt, özgürlük sözcüğü ağzında çiğnenen bir ceset oldu, ey örgüt kendi halkının yaşadığı korkunç hadiselerde biraz da senin ölüme bu kadar tapınman, yaşamı bu kadar aşağılamanın payı yok mu. En ufak bir adımı bile geri tepmekle mi kazanacaksın, kandan kuleler dikilmiş, cesetlerden kale yapılmış zafer türkülerine mi katacaksın bunları. Sen ne aşağılık, ne zalim bir kurumsun, tüm kurumlar gibi sen de midemi bulandırmaktasın, tüm kurumlar gibi sen de ölüme tapıyorsun, tüm kurumlar gibi hayatı bozuk para gibi harcıyorsun.

Biliyor musun sen de en az savaştığın kadar zalim, savaştığın kadar vicdansızsın, savaştığın gibi sen de soğuk soğuk yalan söyüyorsun. Senden çıkan her söz anında kirli bir yalan halini alıyor. Artık amacın kalmadı, savaşı sevdin. Ölmeye öldürmeye tapınmaya başladın. Kendi liderini bile çırak çıkardın sonra da utanmadan “barış” diye yalan söyledin. Özgürlük sözcüğü hiç bu kadar kirlenmemişti. Bu lanetli coğrafyanın lanetli bir çetesi oldun. Hayır eşkiya değilsin, eşkıya insandır, oysa sen sadece soyutlamasın. Canlılık adına hiç bir şey yok sende tıpkı devlet gibi. Senin talebin yok, öldürmekten başka.

Geçen yıllarda küçük de bir umut doğmuştu, devlet denen zalim nasıl olduysa bir an yumuşamaya başlamış, bir an insafa gelmişti, istediklerinin pek çoğu yerine gelecekti, elbette yavaş yavaş, adım adım olacaktı. Şu silahlar sustuğunda, barış ortama hakim olduğunda, cesetlerin sonu geldiğinde herşey iyi ya da kötü yola girecekti. Ama egemenlik denen şeye öylesine tapıyordun ki, güç denen lanetle öylesine lanetlenmiştin ki karşındaki ola ki bir parça güç kazanır da halkın tarafından sevilir diye ödün koptu, anında ne yaptın ne yaptın tüm umutları bir çiçek gibi ezdin. Güç senin vicdanın, ahlakın, her şeyin olmuştu, sen de devlet gibi zalimdin, sen de aşağılamayı, hayattan ölesiye nefret ederek ölmeye, öldürmeye tapan aşağılık bir zalim olmuştun. O günden beri kanı havaya savruldu gençlerin, annelerin yüreği dağlandı, ama sen cesetler yükseldikçe, kan kule oldukça zevkten kendinden geçiyordun, tıpkı devlet gibi. Eh ne de olsa sen de canlılığını, duygularını, vicdan denen şeyi yitirmiş bir devlet adayıydın ya. Dedim ya özgürlük ağzında çiğnediğin bir ceset, bu sözcük hiç bu kadar onursuz, aşağılık ve tiksindirici bir şey olmamıştı. Devlet denen oluşum tarihi boyunca böyleydi, sen de devlet olmaya karar verdiğinden beridir böylesin.

Lanet olsun size ey millet denen canavar. Lanet olsun size. Ne soysuz, ne sürüymüşünüz ki yıllardır süren cinayetlerden doyumsuz bir haz alıyorsunuz. Bir aşağılık, insan kılığında yürüyen bir soysuz, cam ekrandan soykırım talep ediyor, siz alkışlarla omuzda tutuyorsunuz. Hepiniz katilsiniz ve hepiniz korkak. Genç askerlerin cesetleri üzerinden kahramanlık dansı yapan alçaklarsınız. Asker yeryüzünün en talihsiz canlısıdır, mecburen ölmeye yazgılıdırlar. Mecburi olan, reddetiğinde türlü ez cefa ile yıldırılan bir varlıkrtır o zavallı. Kendi hiç istemese de ölüme gider, gönderilir, başka türlüsü ez onulmaz eza ve cefaya katlanmaktır, başkası bin kere ölmek ama bin kere de dirilip o eza cefaya tekrara maruz kalmaktır. O yüzden ölmeyi yeğler. Bazen de dolduruşa gelir insanlığından sıyrılır ve en aşağılık zalime dönüşür. Savaş denen şey böyle yapar çünkü.

Irkçısınız, kibriniz akıl denen şeyi sizden aldı götürdü. İçimden üzerinize kusmak geliyor, iğreniyorum sizden, hepinizi savaş meydanına sürmek, bomba ve mermi sağanağı altında donunuzu doldurduğunuzu görmek isterdim. Siz yalnızca katil değil aynuı zamanda işkenceci, aynı zamanda tecavüzcü, kundakçı, zalim ve nobransız. İnsan denen varlığın ne kadar alçalabileceğine, varlıkların en kötüsü, en rezili, en iğrenci, en berbatı olacağını her gün ispatlamaktan bıkmadınız mı? Hepinize lanet olsun, hepinizin annesi, kızkardeşi tecavüze uğrasın, hepinizin kardeşi delik deşik olsun, bombalar altında cesetleri yanmış ve parçalanmış olsun, çocuklarınız işkence altında acıyı en dibine kadar yaşasın, hepinizin evi bağı, bahçesi yansın kül olsun. Olur a o zaman anlarsınız bunu, yaşamak neymiş. O zaman anlarsınız birlikte yaşadığınız ve tek talebi insan olma onurunu yaşamak olan bir halka yaptıklarınızı. Onurlarını her gün aşağıladınız, insan olmanın en önemli özelliği olan konuşma yetisini sonlandırıp hepsini birer dilsize dönüştürdünüz, kuyruklu dediniz, teke gibi kokan kırolarsınız dediniz, akla gelmedik hakaretler ettiniz. Dilerim bir gün siz de dilsiz kalırsınız. Dilerim birgün siz de aşağılanır, onursuzlaştırılırsınız, isyan ettiler diye kızmaya hakkınız yok çünkü onların isyan etmesi için herşeyi yaptınız. Onlar sizin zulmünüz yüzünden zalimlerden oldular. Onlara baktıkça aslında aynaya bakıyorsunuz, o gördüğünüz sizsiniz.

Öyle utanmaz ve arlanmazlarsınız ki yarartıkların en aşağılığı sıfatını kazanacak biçimde dindarım diyorsunuz, kendinize müslim sıfatını layık görüyorunuz. Adalet ve Rahmet  sıfatları en önemli sıfatları olan Allah’a teslim olduğunuzu; utanmadan, yüzünüz bir an bile kızarmadan söylemektesiniz. Bilirsiniz bilirsiniz de işinize gelmez Allah Zalimleri sevmez, o yüzden zalimin bastığı yerde ot bitmez. Sizin de bastığınız yerde ot bitmiyor.

Allahtan bu mübarek günlerde niyazımdır, twitterde trending topic yapanların üzerine gazabını sal Rabbim, depremini sal Rabbim, zilzal suresindeki gibi yeryüzü bütün sırları ile bu zalimleri önce içine alsın sonra da geri kussun, çünkü yeryüzü bile yutamaz bu leşleri. Sellerini gönder Rabbim,çürüsün cesetleri. Yanardağdaki ateşlerini yolla Rabbim, kemiklerine kadar küle dönsünler. O külleri kainatta hiç bir yer almaz çünkü zalimi ne yer, ne gök, ne su, ne ateş hiç bir şey ama hiç bir şey içine almaz. Kusar zalimi, Allahın yarattığı insan dışındaki hiç bir mahlukun midesi zalim denen şeyi kabul etmez.

Sizin seçtikleriniz de size benziyor, azıcık çıkarı uğruna her yalana kolayca başvuruyor, zalimlikte sınır tanımıyor. Lanet olsun alayınıza, lanet olsun yeryüzünde varolan devlet denen kuruma. Yeryüzünden silinsin. Lanet olsun silaha, lanet olsun ölüme tapanlara.

Rabbim bitir biz insanı, senin eşrefi mahlukat sıfatına layık olmadık. Yeryüzünde kan dökücü olduk, fesat çıkardık, huzuru bozduk, barışı bozduk. Baksana çöp yaptık senin yarattığın atmosferi, lağıma çevirdik denizlerini, ırmaklarını, zümrüt ormanlarını kestik kemirdik, hayvanlarına türlü eza ve cefada sınır tanımadık, aklın havsalanın alamayacağı zulumleri yaptık onlara. Para denen şeye karşı doyumsuz açlığımız bitmedi, güce senden daha çok taptık, sana hep yalan söyledik, kendimizi senin kulun diye yutturduk sana karşı, biliyordun kulun olmadığımızı, zulmümüzün artacağını ama o bitmez sabrın, bize verdiğin söz, içimizdeki iyiler uğruna tahminsiz tasavvursuz sabrın bizim kötülüklerimizi anında cezalandırmana mani oldu. Ama Rabbim daha ne kadar bu sabır. Daha ne kadar bu bekleyiş. Sen sabrettikçe içimizden birileri, san sabrettikçe yeryüzü damla damla acı çekiyor. Üzgünüm ama ey Rabbim meleklerin haklı çıktı, üzgünüm ama Şeytan sana galip geldi. Akıl verdiğin gün bize tüm kötülükleri ardına dek aralamış olduk. O aklımız değil mi sana isyan eden. O aklımız değil mi tüm kötülüklere sebep olan. Keşke daha az akıl, çokça vicdan verseydin bize. Embesiller gibi olsaydık, o zaman bu kadar kötülük yapamazdık. Uygarlık denen şeyi kurduğumuz gün toprağı başımıza geçirseydin, avcı olarak soykırım yaptığımız gün dinazorları tekrar diriltseydin ya. Ah yanarım, o lanet olası göktaşı dünyaya çarpmasaydı ya, ne güzel olurdu. Dinazorların salındıkça yeryüzünde biz çıkamazdık, o zaman dünya rahat ederdi. Üzerinde yaşadığımız ağacımızdan indiğimiz gün muhtemeldir ki tüm yeryüzü yasa boğuldu, bil cümle mahlukatın titredi korkudan.

Ama yeter artık Rabbim. Şu çileye son ver. Kaldır şu yeryüzünden bizi. Ya bize çokça akıl ver; milliyetçilik denen, modern ulus devlet denen, ordu denen, para denen, hırs denen şeyleri, yani bizim sana yeğlediğimiz o kahrolası putlarımızı yok edelim uyumlu bir canlı olarak yeryüzüne, bütün kainata huzur verelim ve senin cennetin hakedelim ya da bekletme; şimdiden koy bizi cehnnemine ama eminim cehennem bile almaz bizi tiksinir. Ama sen bilirsin yine de o ateş yakacak biz zalimleri. Ohh ne kadar sevineceğim varsın beni de yaksın inan bana rabbim o ateşin gül gibi gelecek bana, inan serin olacak ateş benim için. Çünkü zalimlere karşı öyle bitmez tükenmez bir nefret ile doluyum ki, nerde milliyetçi denen birini görsem oracıkta paramparça edesim geliyor, nerede devlet denen şeyi görsem oracıkta ateşe veresim geliyor o kurumu. Bu iki büyük virüs ile onun yardımcısı olan para ve hırs illetleri tüm yeryüzünden silinip gidene dek kalbim huzur bulamayacak. O yüzden nerde bir felaket olsa zil takıp oynayasım geliyor sevinçten, millyetçi denen katiller sürüsüden her nalları dikeni öğrendiğim gün pür neşe oluyorum. Nerede bir devlet çökse o gün benim bayramım oluyor, kalbim mutluluk içinde çarpıyor. Sabırla bekiyorum şu küresel ısınma denen şeyi, sabırsızlıkla bekliyorum mağmanın hareketlerini, sabırsızlıkla bekiyorum ey doğa ana seni. Ey gezegen tüm şiddetinle çökert şu uygarlık denen kötülük sembolünü. Hadi tabiat ana sarıl bize ölümün soğuk nefesi ile ki buz keselim. Hayvanların, bitkilerin ve masum insanların rahat yüzü görsün. Rabbim yeryüzüne kudret ver. Kudreti ile uygarlık denen kötülüğe son versin.

AMİN

Bir şehrin urgan satılan çarşıları kenevir

kandil geceleri bir şehrin buhur kokmuyorsa

yağmurdan sonra sokaklar ortadan kalkmıyorsa

o şehirden öç almanın vakti gelmiş demektir

 

Duygular paketlenmiş, tecime elverişli

gövdede gökyüzünü kışkırtan şiir sahtedir

gazeteler tutuklamış dünya kelimesini

o dünyadan, o şiirden öç almalı demektir

 

Ölüm gelir, ölüm duygusuna karşı saygısız

ve zekâ babacan tavrıyla tiksinti verir

söz yavan, kardeşlik şarkıları gayetle tıkız

öç alınmazsa çocuklar bile birden büyüyebilir

 

Yargı kesin: Acı duymak ruhun fiyakasıdır

kin, susturur insanı; adına çıdam denir

susulunca tutulan çetele simsiyahtır

o siyah öç almakçasına gür ve bereketlidir

 

Vandal yürek! Görün ki alkışlanasın

ez bütün çiçekleri kendine canavar dedir

haksızlık et, haksız olduğun anlaşılsın

yaşamak bir sanrı değilse öç alınmak gerektir.

ISMET OZEL

 

Dilaver Demirağ

You may also like

Comments

Comments are closed.