Köşe Yazıları

Yeni partinin mücadele alanı: Muhafazakarlık

0

Yeşiller Partisi ile Eşitlik ve Demokrasi Partisi arasındaki birleşme çalışmaları sürüyor. Yaz sıcağı altında biraz daha soluklana soluklana da olsa, süreç bir Güz Düğünü’ne doğru ilerliyor. Bu durum teknik/bürokratik bir sürecin işlemesi ile sağlandığı kadar, politik bir süreci de beraberinde getiriyor. Partinin mekanizmasının nasıl olacağını, şimdilik, bir kenara bırakarak, yaşamın yeni partiye dayattığı mücadele alanları üzerinde durmak ise bu yazının politik sürece dair olan konusu.

Kurulacak olan yeni parti en azından bir süre boyunca, kaçınılmaz olarak, reaksiyoner bir parti olacak. Bu durumdan ne kadar çabuk kurtulup kendi politikalarını, kendi gündemini, topluma dayatabilirse de başarı şansı artacak. Bu çeşitli mücadelelerin yaşanacağı bir süreç şeklinde geçecek ister istemez. İşte bu durumda, toplumu ve yaşamı dönüştürmeyi hedefleyen bir partinin karşısına toplumun sıkı sıkıya sahiplendiği iki konunun çıkmaması düşünülemez. Bunlardan ilki milliyetçilik. İkincisi ise muhafazakarlık. Yeni, radikal reformist bir partinin bu iki baskı yığınını da delip geçecek bir parti olması gerekir. Yarını, bugünden kurmak ancak bu şekilde gerçekleşebilir.

Günlük yaşamımızda büyük bir hegemonya ile karşı karşıyayız. Bu iki düşüncenin yarattığı hegemonyanın içerisinden çıkan AKP ve AKP’nin yolu temizlemesiyle daha da güçlenen bu hegemonya bir sarmal halini alıp, her şeyi sarıyor. Bu durum, net olarak tüm görüşleri, yavaş yavaş da olsa, dönüştürüyor. Günlük dili bile kendisine yakınlaştırıyor. Otoriter ve totaliter düşüncenin yaşama yansımalarının artık çok da şaşırtmamasına yol açıyor. Bu gücü ile de sol düşünceyi de etkiliyor. Milliyetçiliği kolayca dışlayabilen hareketler, aynı netlikte muhafazakarlığa karşı duramıyor. Kılıf olarak da “halkın inançları” diye muğlak bir kavram devreye giriyor. Sanki milliyetçilik için düşünülse buna benzer bir kılıf bulunamazmış gibi. Halbuki sol düşüncenin bu hegemonya ile mücadele etmesi gerekiyor, bu hegemonyadan ve onun baskı olarak topluma hissettirilen yansımalarına karşı durması gerekiyor. Eğip bükmeden, net olarak nasıl bir Dünya ve yaşam istediğimizi savunarak.

Bu ülkede, mevcut duruma karşı çıkacak, farklılıkları koruyacak, insanlara nefes aldıracak bir siyasi yapıya ihtiyaç var. Düşünün ki şu anda Türkiye’de bazı kentlerde insanların belli bir kalıbın dışında yaşayamamaları (Örneğin sinema salonları kapandığı için sinemaya gidememeleri, alkol tüketememeleri, şort giyememeleri, kadın-erkek elele yürüyememeleri) değil, müzik festivalleri ile o baskı kalıbının dışına çıkılması sorun oluyor. İnsanların özgürlükleri, yine muğlak kavramlarla kısıtlanıyor, seçme hakları ellerinden alınıyor. ve tüm bunlar karşısında bir kaç tepkiden başka elden bir şey gelmiyor. Çünkü bu baskı ortamıyla mücadele edecek bir araç elimizde yok. Dinsel, ırksal ya da kaynağı anonim baskılara karşı duracak bir araç elimizde yok.

İşte bu yüzden, Türkiye’de muhafazakarlığın ve milliyetçiliğin baskısı önünde durabilecek bir siyasi yapıya ihtiyaç var. Uzlaşarak değil, mücadele ederek; özgürlüğün alanını genişleterek ilerleyen bir siyasi yapıya ihtiyaç var. Yeni parti bu siyasi yapının kendisi olmalı. Bu mücadeleyi önüne koyup, bu mücadeleyi hemen hem kendi içerisinde, hem de toplumda başlatmalı ve sürdürmeli. Yoksa, bu mücadeleyi göze alamayan ya da göze alır gibi gözüküp, kendi yarattıkları iç muhafazakarlıklarda sürüklenen, çeşitli ideolojik sıfatlarla yüklü onlarca partiden biri olmaktan kaçamaz.

Yeşil Gazete yazıları ve diğer yazılar için: http://www.urbarli.net

https://twitter.com/#!/Urbarli

You may also like

Comments

Comments are closed.