Hafta SonuManşet

Bono artık GDO’lu

0

Paul David Hewson (d. 10 Mayıs, 1960; Dublin, İrlanda) : Biz onu kısaca Bono olarak biliyoruz. İrlandalı rock grubu U2’nin solisti ve şarkı sözü yazarı. Önce şarkılarından tanıdık; şarkılarındaki muhalif tını dikkatimizi çekmişti.

Afrika’daki gelir seviyesi düşük ülkeler için birçok organizasyonlar düzenlemesi sonucu kendimize iyice yakın hissetmiştik . Aldığı çok sayıda ödülün ( 22 Grammy ödülü var ) yanında Şili halkı tarafından Pablo Neruda ödülüne layık görüldüğünde, 2005 yılında Time Dergisi tarafından “Yılın Adamı” seçildiğinde, İngiltere hükümeti tarafından şövalye ilan edildiğinde, Rolling Stone dergisinin hazırladığı Tüm Zamanların En İyi 100 Şarkıcısı listesinde 32. sırada yer aldığında ve “Nobel Barış Ödülü”ne aday gösterildiğinde çok sevinmiştik.

Bir pop yıldızının muhalif bir idole dönüşmesi hepimiz umutlandırmış, gösteri dünyasının diğer elemanları için beklenti standardımızı belirlemişti.

Bono bir süredir bir pop starından muhalif bir idol yaratmaya çalışan hepimizi şaşırtmaya devam ediyor.

Papa II. Jean Paul’le, hatta George Bush’la sıkı fıkı görünmesinde pek bir çekince bulmamış; bu görüşmelerin ve karşılıklı iltifatların açlık ve yoksulluğa, AIDS’e  karşı yürütülen kampanyaların hayrına vesile olacağına inandırmaya çalışmıştık kendimizi.

Zenginlerin dergisi olarak bilinen ve özellikle yaptığı zengin işadamları sıralamasıyla tanınan ve Türkiye dahil pek çok ülkede basılan ABD`li Forbes`a 2006 yılının Ağustos ayında ortak olurken 400 milyon dolarlık ödeme yapması kafamızı karıştırmıştı.

Bono’nun muktedirlerle aynı karede görünme merakı, uzun bir bekleyişten sonra gerçekleşen ve şarkıcı tarafından sevgiliyle ilk randevuya benzetilen İstanbul konseri sırasında da dikkatimizden kaçmamıştı. Pek çok insanın aklında Bono İstanbul buluşmasından Boğaz köprüsünün star için kapatılması ve Başbakan Recep Tayip Erdoğan’la sıcak bir şekilde el sıkışmalarından yansıyan ve şarkıcının Başbakan’a ipod hediye ettiği görüntüler kaldı.

Bono ile ilgili ilk ciddi eleştiriler yardım örgütü African Aid Action başkanı Jobs Selasie’den geldi. Selasie Bono’nun yardım tarzının yerel taban örgütlerini dışlayarak rüşvet ve yolsuzluğu arttırdığını ileri sürdü. Bu suçlamaya Bono’nun cevabı ve üslubu  çok tanıdık geldi hepimize. Bono kendisini eleştirenleri “her şeye karşı çıkan malum çevreler” olarak niteledi.

Geçtiğimiz ay ABD Camp David’de toplanan ve dünyanın mühim liderleriyle yapılan görüşmelerde Bono’nun gayretiyle Afrika’daki açlıkla savaşmak için aralarında Monsanto, Cargill, Dupont gibi endüstriyel tarımın devlerinin bulunduğu şirketlerden 3 milyar$ toplamaya karar verildi. Bu şirketlerden sağlanan yardımla organize edilen tarımsal devrimin Afrika’nın en ücra köşesine kadar kimyasal tarım ilaçlarının ve GDO’lu tohumların girmesine yol açacağından korkuluyor.

Hayranları Bono’nun GDO’yla ve Monsanto ile kurduğu bu yakınlığa hayli öfkeliler ve ünlü şarkıcıya kendi şarkısından ilhamla sesleniyorlar: Bono, bloody Bono

Konu ile ilgili activistpost.com sitesinde RadyAnanda imzasıyla yayınlanan  ve Afrika’yı bekleyen tehlikenin ele alındığı incelemeyi İlknur Urkun’un tercümesiyle yayınlıyoruz

**********************************

Sen de mi Bono? Afrika’nın tarım alanlarında GDOlu biyolojik
yıkım için G8 ve Monsanto’nun ünlü ortağı

 

http://www.activistpost.com/2012/05/u2-bonocelebpartnerswithmonsantog8.html

 

Rady Ananda

 

İki hafta önce Camp David’de gerçekleştirilen G8 zirvesinde
özel sektör ve Afrikalı devlet başkanları ile bir araya gelen Başkan Obama, kar
amacı ile ekosferi gözden çıkaran ve bu sırada monokültür, genetiği ile
oynanmış ekinler ve zehirli tarımsal kimyasallar dayatmaları ile yoksul
çiftçileri büyük şirketlere borç kölesi haline getirecek olan Yeni Gıda
Güvenliği ve Beslenme İttifakı’nı duyurdu.

 

U2 adlı rock grubunun solisti Bono ise bu iş için Monsantonun çığırtkanlığını yapıyor.

 

Karşımızdaki durum Yeşil Devrim’in ikinci aşamasıdır. Bu
tuzağa ilk olarak Tanzanya, Gana ve Etiyopya düşerken, Mozambik, Fildişi
Sahili, Burkina Faso ve diğer Afrika ulusları da  Obama’nın “Küresel Tarımsal Kalkınma” planı
kapsamındaki “Afrika Büyüme Ortaklığı” için sıraya girmiş durumdadır.

 

Obama Afrikada Hindistan Modeli GDO Soykırımı İstiyor başlıklı yazısında Scott Creighton şöyle
diyor:

 

Fakat Afrikada sivil toplum, Monsanto’nun düzenlediği bu
yeni ‘kamu-özel ortaklığı’na girmek istemiyor. Süper kahramanları ile en büyük
düşmanları el ele verip yıllar önce Hindistan’a yaptıkları gibi tüm bir kıtayı
sömürmeye çalışan ilerlemeciler şimdi ne yapacaklar?

Bu iş için 3 milyar dolar ayıran Obama, Monsanto, Diageo,
Dupont, Cargill, Vodafone, Walmart, Pepsico, Prodental, Syngenta Intermetional
ve Swiss Re gibi mega çok uluslu şirketlerle ‘ortaklık’ kurmak istiyor. Çünkü,
bir USAID temsilcisinin de ifade ettiği gibi, ‘Sadece şirketlerin
başarabileceği işler vardır; mesela depolama siloları inşa etmek ya da tohum ve
gübre geliştirmek gibi.’

Bu tabii ki akıl almaz bir yalan. İnsanlar yüzyıllardır
kendi silolarını inşa ediyorlar. Fakat, bu şirketlerin biyolojik yıkım
mühendisleri dışında hiçkimsenin patentli tohumları ve zehirli kimyasalları
Afrika’ya kakalayamayacağı doğru.

 

Creighton şöyle devam ediyor:

 

Bono’ya göre bunu başarmak için ‘kamu-özel ortaklığı’
şart ve bu süreçte Afrikalı insanların ve çiftçilerin fikirlerinden
faydalanılacak. Gerçekten mi? Afrikalı çiftçilerin cevabı şöyle…

Hükümetler,
FAO, G8, Dünya Bankası ve GAFSP’nin Kamu/Özel Ortaklığını savunma konusunu
yeniden düşünmelerini talep ediyoruz. Çünkü bu ortaklıklar şu anki haliyle
Afrika’da gıda güvenliğinin ve bağımsızlığının temeli olan aile çiftliklerini
desteklemeye uygun araçlar değillerdir.’
Afrika Sivil Toplum Örgütleri

Durum bundan daha net bir şekilde ifade edilebilir mi
bilmiyorum. Halk bu süreçte kamu-özel ortaklıklarını İSTEMİYOR…Mega şirketlerin
dağlardaki değerli mineral kaynaklarını sömürerek Afrika uluslarının kanını
emdiği yetmezmiş gibi. Hayır. Bono’nun Afrika’nın kalkınması hakkındaki
sözleri herşeyi anlatıyor.

‘Onlar ABD için potansiyel
tüketiciler. Başkan iş konuşuyor. Bu iyi bir gelişme. Günümüzde yepyeni bir
kalkınma paradigması ortaya çıkıyor. Eski bağışçı/bağış alan ilişkisi…artık
bitti.’

Burada Volatility söze giriyor:

 

Şirketleşmiş tarımın ve onun ‘Yeşil Devrimi’nin tarihi,
korporatizmin tutmadığı sözlerine ve dolayısıyla kanıtlanmış yalanlarına
mükemmel bir örnektir. Yeşil Devrim neydi? Tek seferlik devasa bir fosil yakıt
enjeksiyonu ile, ve on bin yıllık agronomi birikiminin üzerine, şirketleşmiş
tarımın monokültür çerçevesi içinde geçici olarak mahsulü arttırmasıdır.

Fakat Volatility’ye göre Yeşil Devrim’de:

 

Toprak tüm besinlerden arındırılır ve gittikçe artan
sentetik gübre uygulaması ile zombileştirilir. Monokültür gittikçe daha fazla
zehirli herbisit ve pestisitin gittikçe daha fazla uygulanmasına bağımlıdır.
GDO kullanımı bu savunmasızlığı daha da arttırmaktadır. Fabrika çiftliklerin
var olması ancak gittikçe artan antibiyotik kullanımı ile mümkündür. Tüm bu
sistemler son derece zayıf, savunmasız, cansız ve dirençsizdir. Hepsinin çöküşü
garantidir. Hermetik(sızdırmaz) monokültür ve bu endüstriyel tarım sistemi,
yaşaması için mükemmel koşullar gereken büyük bir sera çiçeğidir…

Yeşil Devrim ucuz fosil yakıtları kullanarak tek tip
ekinde  mahsulü arttıran, on milyonlarca
insanı topraktan koparan ve çalınan arazi ve gıdayı Batı tüketim toplumuna
geçici olarak ucuz gıda sunmak için kullanan bir tertipti.

Monsanto’nun Hindistan’da piyasaya çıkardığı Bt pamukta
olduğu gibi, mahsul başlangıçta artmış ve çiftçiler kar etmişti. Ancak
geçtiğimiz ay Hindustan Times gazetesinin Tarım Bakanlığı Müşavirliğinden sızdırdığı bilgilere göre:

 

BT pamuğa geçildiğinden beri pamuk çiftçileri çok zor
durumdadır…Pamuk ekim maliyetleri…pestisit maliyetlerinin artması nedeniyle
tavana vurmuştur. Toplam Bt pamuk üretiminde son beş yıl boyunca düşüş
yaşanmıştır.

Bu rapor Monsanto, Dupont ve diğer ekolojik kırım şirketlerinin
kurduğu sentetik gıda modelinin yol açtığı borç köleliği ile çiftçi intiharları
arasında kesin bir ilişki olduğunu ortaya koymaktadır: “2011-12 yıllarında
artan çiftçi intiharları özellikle Bt pamuk üretici arasında ciddi düzeydedir.”

 

Petrokimyasal sentetik tarım endüstrisinin yol açtığı
zararlar bununla da sınırlı değildir. Wisconsin Üniversite’sinin hazırladığı
süper yabani otlar haritasında görüldüğü gibi:

 

ABD’de Glifosat Direnci Kanıtlanmış Yabani Otların Yayılımı

 

ABD eyaletlerinin yarısından fazlası tarımsal kimyasalların
neden olduğu süper yabani otların etkisi altındadır. Pestisit kullanımı
konusunda endüstri destekli bir çalışmaya göre 2016 yılına kadar yaklaşık yarım
milyar kilo zehirli kimyasalın ABD topraklarına döküleceği tahmin edilmektedir.

 

Böcekler de bu ilaçlara karşı direnç kazanmaktadır.
Geçtiğimiz Ağustos ayında yayınlanan bir rapora göre “Mısırın en ciddi zararlılarından
biri olan kök kurdu, Monsanto Bt mısıra karşı direnç geliştirmiştir ve toplu
ekin kayıpları yaşanmaktadır.”

 

Mart ayında bir grup mısır böcek bilimcisi, yasa yapıcıları uyararak genetiği değiştirilmiş
mısıra karşı dayanıklı böceklerdeki artışın tek çözümünün GDO olmayan
tohumların ekilmesi olduğu bildirmiştir. “Pestisit kullanımını ya da tampon
bölge büyüklüğünü artırmak, kök kurdunun genetiği değiştirilmiş mısıra direnç
kazanması sorununu çözmeyecektir.”

 

Bu da Afrikalı çiftçileri caydırmaya yetmiyorsa, bu
petrokimyasallar insanlarda sakat doğumlarla da ilişkilendirilmektedir. Dr. Mercolaya göre, “Büyük ölçekte Roundup Ready soya ekilen
alanlarda, büyük miktarda glifosat püskürtme işlemi yapılması sonucunda yaygın
bir şekilde ani hastalıklar ortaya çıktığı tespit edilmiştir.”

 

Courthouse Haber Ajansı’ndan alınan bilgiye göre, “Onlarca tarım
işçisi mahkemelere başvurarak Monsanto, Philip Morris ve diğer ABD tütün
devlerinin, pestisitlerle Arjantinli tütün çiftçilerini bilerek zehirlediğini
ve çocuklarında ‘korkunç doğum sakatlıklarına’ neden olduğunu iddia
etmektedir.”

Dr. Eva Sirinathsinghjiye göre pamuk ve mısır mühendisliğinde kullanılan
Bt zehri insan böbrek hücrelerini de öldürmektedir. Havadan yapılan Roundup
uygulamasından meydana gelen serpintilere karşı Mississippi Pirinç Konseyi,
doğal pirinçte genetik zarar yaratacağı gerekçesiyle ulusal alarm vermiş ve havadan uygulamaları katı bir
şekilde sınırlandırmıştır.

 

USDA Ulusal Bitki Hastalıkları İyileştirme Sistemi’nin bir
parçası olan Yeni Hastalıklar ve Patojenler komitesi başkanı, bitki patolojisti
Dr. Don M. Huber’a göre bir çok yeni patojen de ortaya çıkmıştır. Geçtiğimiz
yıl Dr. Huber’ın ekibi “besi hayvanlarında ani düşüklere, Monsanto’nun Roundup
Ready soyasında ani ölüm sendromuna ve Monsanto RR mısırda solgunluğa neden
olabilecek, kendi kendine çoğalan virüs büyüklüğünde mikro-fungal organizmalar”
keşfetmiştir.

 

Huber, GDO ekin onaylarını ve özellikle genetiği
değiştirilmiş alfa alfayı durdurması için USDA’yi uyarmıştır. Bu uyarıları göz
ardı edildiği gibi, iki ay önce Ag Sekreteri Tom Vilsack genetik mühendisliği
ekinlerin onay süreçlerini daha da hızlandırmıştır.

 

Dr. Mercola’ya göre “Yeni düzenlemeler sayesinde
biyoteknoloji ürünü ekinlerin onayı için gereken ortalama 3 yıllık süre, mevcut
ekin teknolojilerinin yeni sürümleri için yaklaşık 13 aya, tamamen yeni
teknolojiler için ise 16 aya indirilmiştir.”

 

Obama’nın çok uluslu şirketlerle birlikte hazırladığı
Küresel Tarımsal Kalkınma planı, bu ekolojik ve insani maliyetleri halka
kakalarken kârı kendilerine aktarmayı amaçlamaktadır. Creighton’un dediği gibi;
“Toplumsallaştırılan maliyetler ve özelleştirilen kâr. Hepsi Afrika halkının
iyiliği ve onları kurtarmak için.”

 

Bu “kamu/özel işbirliklerine” karşı bir grup Afrikalı sivil
toplum örgütünün hazırladığı şu bildirgede gördüğümüz kararlı direnişi Afrikalı
çiftçilerinde göstereceğini umuyoruz. Dünyamızın ve üzerindeki organizmaların
ihtiyacı olan son şey zehirli tarımsal kimyasallardır.

 

Orijinal yazı http://www.activistpost.com/2012/05/u2-bonocelebpartnerswithmonsantog8.html

More in Hafta Sonu

You may also like

Comments

Comments are closed.