Köşe Yazıları

EDP-Yeşiller geleceğe yürürken Yeşiller üzerine bazı düşünceler

0

Ben Yeşiller Partisini sevdim…

Bu uzun ömrümün son iki yılını Yeşiller Partisinde yaşamamış olsaydım eksik yaşamış olurdum. Öğrendim, eğlendim, eyledim, politika yaptım.

Yeşil politika nedir, nasıl yapılmalıdır, sorusu üzerine genç arkadaşlarımla birlikte kafa yordum. Ülkemizin, insanlığın ve gezegenimizin sorunları üzerine politikalar geliştirmeye çalıştık. Özgür, demokratik, herkesin farklılıklarını koruyabildiği bir kollektifte politika yapmanın keyfini yaşadım, yaşıyorum.

Evet, genç ve küçük bir partiydik, ama dünyanın en büyük  siyasi projesinin parçası olmanın, güveni vardı. İki üç yıl gibi bir zaman bir siyasi partinin inşası, gelişmesi için nedir ki! Mutlaka büyüyecek, güçlenecektik… Çünkü, yeryüzünde yaşamın geleceği Yeşil politikanın ve ekoloji hareketlerinin güçlenmesine bağlıydı.

Dünyamız ve ülkemiz doğasına yönelik acımasız saldırının, küresel ısınmanın, artarak yaşanan iklim felaketlerinin neo-liberal ekonomik politikaların sonucu olduğunu artık kimse inkar edemiyor. O halde bu küreselleşen sisteme karşı alternatifler de olmalıydı. Avrupa Yeşilleri başta olmak üzere dünya bu alternatifleri geliştirmeye çalışıyordu.

Yeşiller Partisi mevcut sisteme muhalif, güçlü bir Türkiye partisi olacaksa bu alternatifleri ülke gündemine taşımalıydı.  Bu amaçla, “Yeşil Yeni Dünya Düzeni”, “Yeşil Ekonomi, Yeşil İşler, Yeşil Meslekler”, “Sıfır Büyüme” gibi alternatifleri tartışmaya açan toplantılar yaptık.  Şimdi de  “Yeşil Ekonomi” kitabımız dağıtımda.

Doğanın bir hak öznesi olarak Yeni Anayasa’da yer alması amacıyla “Ekolojik Anayasa Girişimi”nin oluşmasına öncülük ettik, çalışmayı “Meclis Anayasa Komisyonu”na taşıdık. Aylar süren ve pek çok uzmanın, çevrenin katkı yaptığı çalışmayı “Ekolojik Anayasa” başlığıyla kitaplaştırdık .  Bu çalışmalara katılmaktan heyecan ve onur duydum.

Halkların, emekçilerin yoksullaşmasının, işsizliğin artışının, gençlerin gelecek umudunu yitirmesinin, militarizmin, muhafazakarlığın yükselişinin, eşitsizliğe, ayrımcılığa, haksızlığa karşı çıkan halklara egemen güçlerce uygulanan baskı ve şiddetin kaynağının da aynı olduğu açıktı. Partimiz, bu sorunların çözümüne yönelik çalışmaları, eylemleri, seçimlerde bağımsız adayları destekledi, “Halkların Demoratik Kongresi”nde yer aldı. 1 Mayıs mitinglerine katıldık.  Kürt sorunu üzerine, İstanbul’un sorunları üzerine önemli raporlar (Kentsel Dönüşüm, İstanbul’un Ulaşım Sorunları, Sürdürülebilir Balıkçılık, Adalar Raporu gibi) hazırlandı. Yeşil düşünce ve politikalar üzerine kitapçık dizileri, broşürler basıldı.

Kısacası ben Yeşiller Partisi’ni, Yeşilleri sevdim, onlarla çalışmaktan onur duydum, mutlu oldum. Bu iki yıllık Eşsözcülük görevim sona ererken, yeni bir heyecenı, EDP ile birlikte çıktığımız yeni yürüyüşün heyecanını yaşıyorum. Bu beş aylık süreçte EDP’li arkadaşlarımızla dünyaya ve Türkiyenin sorunlarına  ve özellikle de yeşil politikaya, ekolojik sorunlara bakışımızdaki yakınlık, birlikte güçlü bir muhalefet yaratacağımıza olan umudumu besliyor.

Bu siyasi birliktelik herhangi bir birleşme değil. Bu birliktelik, Yeşil politikaların sol politikalar olduğunun doğrulanması kadar, hatta ondan da önemlisi,  ‘ekoloji’nin  özgürlükçü yeni solun siyasi paradigması haline gelmiş olmasının Türkiye’deki ilk örneği olmasıdır.

Ne var ki, bu birlikteliğe yönelik olarak Yeşiller Partisi’ne muhalif  yeşillerden gelen tepkiyi, hoşnutsuzluğu da anlamakta güçlük çekiyorum. Bunun nedeni sivil hareketle, siyasi parti farkını ayırd edememek olabilir mi, diye düşünmekteyim.

Yeşil Hareket ne kadar sivil?

Son yıllarda yaşam alanlarını, sularını, ormanlarını, denizini, sahilini talan eden, soluduğu havayı zehirleyen o büyük şirketlere karşı yerel halkların mücadelesinin her gün daha çok  yaygınlaştığını görerek heyecan duydum, gelecek umudum güçlendi.

Diğer taraftan da soruyordum; çevre, doğa koruma, ekoloji mücadeleleri bunca yaygınken, neden güçlü bir yeşil politik hareket gelişemiyordu? Neden Yeşiller Partisi bu hareketler tarafından beslenmiyor, desteklenmiyordu? Bir çevreciden, “Çevre hareketleri Yeşiller Partisi’nin arka bahçesi değil!” gibi bir uyarı duyuyordum?  Neden bu muhaliflerden Yeşiller Partisine gelen acımasız eleştirilerin arkası kesilmiyordu; yeşil hareketi büyütemedi, birleştiremedi vs. vs. diye suçlanıyordu? Bu eleştiriler haklı mıydı? Sivil hareketleri büyütmek siyasi partilerden mi beklenmeliydi; o zaman o hareketler sivil olur muydu?

Ülke siyasal gündemi bu kadar sıcakken, Türkiye’nin her yöresinde ekolojik, çevresel yıkımlar yaşanırken,  yeni kurulmuş  bir Parti, bir avuç üyesiyle her yerde bulunabilir miydi? Üstelik, imkanlarımız ölçüsünde mücadeleyi yakından izlemeye,  katılmaya, desteklemeye çalışıyorduk.

Görebildiğim kadarıyla, Türkiye’de toplum henüz sivil toplum-siyasi toplum ayrımını yapabilecek kadar sivilleşemedi. Bir siyasal partinin sivil hareketten farkı olması gerekmez mi?  Siyasal Partiler, evet, miting de düzenlerler, eylemler de… Ama asıl görevleri ülke siyasetine müdahil olacak, yasamayı, iktidarı etkileyecek bütünsel  politikalar, programlar, projeler üretmek değil midir? Ancak böyle bir siyasi performans gösterebilirlerse toplumu etkileyebilir, örgütlenebilir, güçlenebilirler.

Yeşiller Partisi’ne katıldıktan sonra, zaman  içerisinde, yerel mücadelelerin bağrından neden güçlü bir siyasi enerji yaratılamadığı üzerinde düşünme, gözlem yapma fırsatım oldu. Örnek olarak bir deneyimimi aktarmak istiyorum.

Yeşiller Partisi’nin Bodrum İlçe örgütünün kurulması için girişimlerin başladığını duyduğumda heyecanlanmış, TBKP kapandıktan sonra verdiğim, bundan böyle siyasi parti çalışması yapmama kararımı bozarak, ben bu Partiye destek veririm, çünkü tabandan kuruluyor, yukardan parti kurulmaz, bu Partinin tabanı (çevre, ekoloji hareketlerinden besleneceğini sanarak) var, deyip harekete geçmiştim. Yanıldığımı kısa sürede anlayacaktım.

2009 Aralık, Kopenhag iklim zirvesi öncesinde, Bodrum’da Küresel Isınma Konferansını birlikte yapma önerimiz,  “Mavi Yol Girişimi” tarafından geri çevrilmiş, “Biz siyasi partilere mesafeli duruyoruz,” denmişti. Ben, ama biz Yeşiller Partisi’yiz, siyasi mücadele olmadan kalıcı başarı elde edemeyiz,  “Siz çevreciler itfaiyeciler gibisiniz, yangın çıkınca söndürme aletini alıp koşuyorsunuz, bir dahaki yangına kadar…” demişsem de, ikna edememiştim. Maviyol’dan bir arkadaş, itfaiyeci benzetmeme katılarak ,”Haklısın, hatta, neden geciktiniz, diye bazan azar bile işitiyoruz,” demişti de, gülüşmüştük.

Bu durumu uzun süre yadırgadım, düşündüm. Zaman içinde anlamaya başladım, haklıydılar. Ancak daha sonra, gerçeğin hiç de haklı argümanlarındaki gibi olmadığını da anlayacaktım…

Çevre, doğa koruma hareketleri genellikle geleneksel partiler, mevcut sosyalist partiler tarafından ele geçirilmiş durumda. Bu partiler yerel örgütlenmelerde yerli halka önderlik ederek (üye  veya sempatizanları aracılığıyla) oralarda var oluyorlar, daha sonra da harekete damgalarını vuruyorlar.

Bu iyi mi kötü mü? İlk bakışta iyi gibi görünebilir, ama siyasi partiler yerel mücadelenin sivil karakterine zarar veriyorlar. Öncelikle, siyasal bir kimliğin damgasını taşıyan sivil hareket dar kalma riski taşır. Ayrıca, farklı siyasal örgütlerin aynı hareket içinde var olma mücadelesi hareketin bölünmesine bile neden olabilir. Pratikte bu tür sorunların yaşandığını biliyoruz. Sonuçta, yerel hareketlerin siyasi partilerden bağımsız, yani sivil olması gerekliliğini dünya ve ülkemiz sivil mücadeleleri de göstermiştir.

Bu hareketler içinde elbette siyasi partilerin üyeleri, sempatizanları olabilir; ama solun, örgüt yönetimini ele geçirme hastalığı müzminleşmiş olduğu için, bağımsız kalmaları pek mümkün olmuyor. Sonuçta siyaset, sivili bozuyor. Hemen her alandaki dernek, girişim, yayın çevresi ve benzeri oluşumlarda olduğu gibi,  çevre, ekoloji örgütlenmelerinde de bu böyle.  Meslek Odalarımız da hala bu hastalıktan muzdarip.  Geçmişten taşıdığımız bu, sivil olan ya da öyle görünen örgütlenmelerde siyasal erki ele geçirme tarzının yorumu bu yazıya sığmaz. Ancak, geçmişle yüzleşmemize de hizmet edecek olan bu durum başlı başına tartışılması gereken bir konu. Yeşil Hareket açısından ise özellikle ve ivedilikle tartışılmalı, diye düşünüyorum.

Sivil hareket, örgüt, girişim halkın yaşam alanlarında; kenti, mahallesi, vadisi, ormanı (tabii barış, eşitlik, adalet gibi ülke ve dünya çapında sorunlarla da ilgili olarak), sorun her ne ise, onun etrafında, o sorundan etkilenenlerin, diğer farklılıklarını (ideolojik, siyasi vb.) koruyarak örgütlenmeleridir. Sivil hareketler heterojen topluluklardır.

Siyasi Partilerse, belli bir sınıfın veya  tabakanın çıkarları için,  yahut genel olarak halkın çıkarları için, belli bir ideoloji,  belli bir siyasal program etrafında ülke yönetimine talip olmak üzere örgütlenirler. Siyasi görüş ve ideolojileri bakımından kısmen veya total olarak homojendirler.  Aralarında geçişkenlik olabilir, ancak bir birlerine saygılı davranmak, zarar vermemek için özen göstermek durumundalar.

Tarihsel bir anda durum, “olmak ya da olmamak” kertesinde ciddiyse ve sorun siyasiyse,  sivil ve yerel hareketlerin, egemen siyasal ve ekonomik iktidarla güçlü siyasi partiler olmaksızın (ne yazık ki, geçerli iktidar aracı olarak hala siyasi partiler görünüyor) baş etmek imkansızdır.  Bu nedenle de yerel hareketlerin siyasi hareketi beslemesi, güçlendirmesi, en azından yıpratmaması gerekir, diye düşünüyorum. Oysa bugün olan tam tersine, Yeşiller Partisi sanki çevre, ekoloji hareketlerinin rakibi gibi görülüyor.

Ekoloji mücadeleri arasında yaşanan çekişmelerin, bölünmelerin bir ölçüde de yerel guruplarda insanların liderlik yaparak, somut hedeflere kilitlenerek yahut  gurupla özdeşleşerek kendini var edebilmesinin, tatmin elde edebilmesinin de payı olduğu bilinir. Yerel liderlikler her zaman önemlidir; somut işler yapmak, kısa vadede sonuçlar elde etmek tatmin edicidir, güzeldir, hoştur, ama nihai amaca götürecek yol dayanışmadan, bütünsel mücadeleden geçer.

Zaman “Benim olsun, küçük olsun,” zamanı değil. Sistemle kavgamız büyük. Türkiye’nin güçlü bir yeşil- sol muhalef partisine ihtiyacı var. EDP artı Yeşiller’den daha büyük bir siyasal oluşuma desteğini esirgemeyenlerin, sorumluluk alanların  gelecekte başarının da onurunu paylaşacaklarına inanarak, yolumuz açık olsun, diyorum.

Partimizi yeni Partiye taşıyacak Yeşil arkadaşlarıma başarılar diliyorum.

You may also like

Comments

Comments are closed.