ManşetTarım-Gıda

Üzüm-Sen: Kimyasal ilaçları inkar etmek değil, çözüm bulmak gerekir

0

Üzüm Üreticileri Sendikası ÜZÜM-SEN, Greenpeace tarafından hazırlanan kimyasal ilaç kalıntıları raporu üzerine bir açıklama yaptı. Açıklamada inkar yerine, çözüm üretilmeli dendi.

Açıklama şu şekilde:

Bizler sağlıklı ürünler üretmek ve çiftçiliğe devam etmek istiyoruz.

Bu konu da üzerimize düşeni yapmaya hazırız.

Peki hükümet ve yetkili merciler üzerlerine düşeni yapmaya hazırlar mı?”

(ÜZÜM-SEN 21/10/2006)

Kimyasal İlaç Kalıntılarına Çözüm yerine inkar.

 

Greenpeace rapor hazırladı Tarım,Gıda ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker çözüm üretme yerine geleneksel inkar politikalarına bir örnek daha kattı.

Tarımda kullanılan kimyasal ilaçların tüm canlılara zarar verdiği,ani zehirlenme ve ölümlere yol açmasalar bile karaciğer tahribatından kansere kadar uzanan bir dizi hastalığa yol açtığı ispatlanmış durumda.Bilim insanları kullanılan  kimyasalların çevreye verdiği  zararları  “bugün insanlar ‘kimyasal maddelerin oluşturduğu bir okyanus içinde yaşamak’ zorunda kalmışlardır” diye ifade etmektedirler. Çevresel Etki Değerlendirilmesi ve Planlaması Genel Müdürlüğü raporlarında da bu uyarı yapılmasına ve Tarımsal üretimde kimyasal ilaçlara karşı alternatiflerin araştırılması, üretilmesi ve alternatif zirai mücadele teknikleri geliştirilmesi mümkün ve gerekliyken iktidarlar ilaçları savunma konusunda ağızbirliği ediyorlar.

Kapitalizmin daha çok kazanma hırsı  gıda üretiminde çevreye ve insan sağlığına zararlı ürünlerin doğmasına sebep oluyor. Yaygın olarak kullanılan kimyasal maddelerden 2 milyona yakını tarımsal üretimde  kullanılıyor. Tarımda kullanılan kimyasal ilaçların ve kimyasal gübrelerin etkisi kendini asit yağmurları, çevre zehirlenmeleri şeklinde gösterirken, tarımsal üretimde çalışan binlerce insan bu maddelerin sebep olduğu zehirlenmeler yüzünden hayatını kaybediyor. Dünya Sağlık Örgütü tarafından yapılan araştırmalara göre, her yıl 30 milyona yakın insan tarım ilaçlarından zehirlenirken, 80 bin kişi bu yüzden hayatını kaybediyor.

Bütün bu gerçekler ortadayken Tarım,Gıda ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker yaptığı açıklamalarla çözüm üretme yerine “Suçüstü yakalansan da inkar et!” politikasını uygulamaya devam ediyor. “Dünya’nın her yerinde zirai ilaç kullanılır.”diyerek kötü niyetli(!) kişileri suçluyor.

Kurulduğumuz 2004 yılından bu yana Tarım,Gıda ve Hayvancılık Bakanlığı’na (Eski adıyla Tarım ve Köyişleri Bakanlığı) üzüm üretiminde yaşadığımız sıkıntı ve problemler konusunda uyarıyor ve harekete geçmesini istiyoruz.

2006 yılı sonbaharında  il ve İlçe Tarım müdürlüklerinin yanı sıra bakanlığa başvurarak “yağmurlardan sonra üzümlerin birden bozulduğunu” belirterek  “Kullanılan Kimyasal ilaçların yağmur suları ile birleşmesi sonucu yeni bir kimyasal reaksiyon oluşmuş olabilir mi? “ diye sormuş ve “Bağcılık Araştırma Enstitüsü”lerinin  ve yetkili kurum ve kuruluşların seferber edilmesini istemiştik. Ve  devamla “Biz üzüm üreticileri bu soruların yanıtını bekliyoruz. Önümüzdeki yıllarda da aynı akıbete uğrayarak zarar etmek istemiyoruz.Biz toprağımızdan koparak kentlere göçmek istemiyoruz.Bizler ürettiğimiz ürünlerin tüketicilerin sağlığıyla oynamasını istemiyoruz. Bizler sağlıklı ürünler üretmek ve çiftçiliğe devam etmek istiyoruz.Bu konu da üzerimize düşeni yapmaya hazırız. Peki hükümet ve yetkili merciler üzerlerine düşeni yapmaya hazırlar mı? Hazır iseler sorduğumuz ve soramadığımız soruların yanıtlarını bulmalı ve kamuoyu ile paylaşmalıdırlar.” demiştik. Manisa Milletvekili’ de bizim “Açık Mektup”umuzu “soru önergesi” olarak meclise taşımıştı. Ama bakanlık çözüm üretme yerine sorunu geçiştirmeyi yeğledi. Üzüm üreticilerini zirai ilaç tekellerinin insafına bıraktı. Üreticilerin ürünlerinin hastalanmasını engellemek için her türlü ilacı kullanmasının önünü açtı.

Yetkilileri defalarca uyardık; “Türkiye’de birisi Manisa’da diğeri Tekirdağ’da olmak üzere 2 adet Bağcılık Araştırma Enstitüsü var, bu Araştırma Enstitüleri’ni harekete geçirin” dedik ama kulak ardı edildi. “Yağışların olumsuz etkilerinin nedenleri bulunup giderilemezse önümüzdeki yıllarda Sarıgöl ovası ve üreticiler geriye dönülemez olumsuz sonuçlarla karşılaşabilir.Yağmurun taşıdığı bakteri,asit v.b her ne ise bugün asmaların meyvesini bozarken yarın asmanın kendisini,toprağı v.b.ni bozabilir bu da  bütün bölge için felaket olur”,dedik dinletemedik.

Dünya’daki başka ülkelerde üretilen tarımsal ürünler böylesine bir tehlike ile karşı karşıya kalmış olsalar bütün olanaklarını seferber ederler, örneğin önemli şarap üretimi kapasitesine sahip Fransa, şarap üreticilerinin küresel iklim değişikliğinden dolayı aşırı buharlaşma nedeniyle su kaybettiği ve bu nedenle de şarap kalitesini bozduğunu uyarması üzerine harekete geçti “Fransa Tarım Araştırmaları Enstitüsü (Inra), 4 yıl sürecek olan bir çalışma başlattı,üzümün yetiştirilmesinden şişelenmesine kadar şarabın tüm üretim aşamalarını mercek altına” aldı,Sendika olarak defalarca uyarmamıza ve Manisa Milletvekili’nin bu konuda soru önergesi vermesine rağmen Hükümetin,Tarım ve Köyişleri Bakanlığı’nın ve  devletin ilgili kurumlarının bu konuda ilgisiz kaldığını, üreticilerin kendi çözümlerini kendilerinin bulmasının istendiğini,defalarca kamuoyu ile paylaştık. Bakanlığın bu konudaki duyarsızlığını defalarca dillendirdik.Biz üreticiler olarak çıkabilecek sorunları uyarırken çözüm üretmesi gerekenler kulaklarını tıkadılar,tıkamaya devam ediyorlar.

Tarım,Gıda ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker, Greenpeace’in hazırladığı  rapordan ders çıkartarak  Bakanlığın zaaflarını giderme ve  çözüm üretme yerine “Üzüm, armut ve biberimize iftira atılıyor” “bunun niye ticari boyutunu düşünmüyorsunuz?” diyerek  savunuyor. İnsani boyut ise göz ardı ediliyor.

Sayın Bakan bilmiyor mu ki parçalanması ve zararsız hale getirilmesi için uzun zaman gereken kimyasal ilaçlar, kullanımından kısa bir süre sonra sofralara taşınarak insanları zehirliyor? Tabiî ki biliyor; insana zararı en az olan zirai ilacın bile kullanıldıktan sonra hasat için belli bir süre beklenmesi gerekiyor. Ama gerek bilerek gerekse bilmeden erken hasat yapılıyor. Birçok kez zirai ilaç bayiinin önerisi ile kullanılan bu ilaçların kullanıldıktan sonra hasada kadar olan bekleme süresi sürekli değişikliğe uğruyor. Bakanlık bunu yeterince denetlemiyor.

Bakanlık üretim sahalarında Ziraat Mühendisi istihdam edip üreticilerin hizmetine sunması ve  salgın hastalıklara v.b önlemler alması  gerekirken hastalıkların tedavisini ilaç bayilerinin yönlendirmesine bırakıyor. Ve bütün bu zaaflarını örtmek için suçluyu buluyor “Türkiye’ye zarar vermeye dönük bir takım beyanlar var. Kasıt var”, “Birisi bir şey söylediği zaman, ortaya saçma bir şey attığı zaman bunu biz incelemeden manşetlere taşıyıp da kime zarar veriyoruz. Bu doğru değil, gerçek değil üstelik. Dünya’nın her yerinde zirai ilaç kullanılır.” diyerek kötü niyetli kişileri suçluyor. Öyle ya kim ki İktidarı eleştirir “kasıtlıdır, iftiradır, kötü niyetlidir”.

Sayın Bakan; GDO`lu mısırın yemlerde kullanılmasına ilişkin olarak da benzeri savunmalar yapmıştı; “Zarar verirse hayvana verir, buradan besine geçmez. “GDO’lu yemin et, süt ve yumurtaya geçmediği bilimsel olarak kanıtlanmış.” diyerek GDO’lu mısırların yem olarak kullanılmasını olumlamıştı. Şimdi de  “Dünya’nın her yerinde zirai ilaç kullanılır.” diyerek Bakanlığın politikalarını savunmaya çalışıyor. Peki Bakan Eker her zirai ilacın kimyasal ilaç olmadığını bilmiyor mu? Elbette biliyor. Ama uygulanan endüstriyel tarım sisteminde kimyasal olmayan ilaçlara yer yok. Çünkü o ilaçların kullanımı bilgi ve bilgelik gerektirir, İlaç tekellerinin kasasına para olarak girmez.Yani Bakan’ın tabiriyle “ticari boyutu” yoktur.Bu nedenle Sayın Bakan “zirai ilaç” dediğinde kimyasal tarım ilacını anlamak gerekiyor.

Evet doğrudur, Dünya’nın her yerinde kimyasal tarım ilacı kullanıldığı uzmanlarca belirtilmektedir. Bu amaçla dünyada her yıl 2 milyon ton, Türkiye’de 32 bin tonun üzerinde kimyasal ilâç kullanılmaktadır.Ve bu kimyasal zirai ilaç kalıntılarının varlığını ve zararlarını da iktidarlar değil Greenpeace gibi örgütler açığa çıkartmaktadır.

Greenpeace’in Almanya da yaptığı açıklama incelendiğinde görülecektir ki sadece Türkiye’deki kimyasal ilaç kalıntılarından bahsedilmeyip bir çok ülkedeki problemden bahsedilmektedir. Bize göre Bakanlığın görevi cevap yetiştirmek yerine çözüm üretmek olmalıdır. Çünkü kimyasalların kullanılması bu hızla devam ettiği sürece ortada üretim yapılabilecek toprak ve bitki de kalmayacak.

Bakan Eker’e bizde sormak istiyoruz, önlem alma yerine tarımda kimyasal ilaç kullanımını masum gösterecek açıklamalar yaparak ve bilimsel gerçekleri görmezden gelerek  “kime hangi çevrelere, hangi uluslararası ticari kuruluşlara bilerek veya bilmeyerek hizmet etmiş” olduğunuzun  farkında mısınız?

Hükümetlerin uyguladığı  neoliberal tarım politikaları yüzünden binlerce köylü üretimden koparıldı. Tarım sistemini şirket tarımı haline getirebilmek için,”Köylüye hizmete gerek yok” mantığıyla Tarım ve Köyişleri Bakanlığı bünyesindeki Su Ürünleri, Gıda İşleri, Veteriner İşleri, Ziraat İşleri, Zirai Mücadele ve Karantina ile Toprak-Su Genel Müdürlükleri kapattırıldı Üretici, köylü ile devletin bağı koparıldı, sahipsiz bırakıldı, AKP hükümetleri döneminde de Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü kapatıldı, son olarak da   Tarım ve Köyişleri Bakanlığı’nın adı da değiştirildi “Köyişleri” kelimesi çıkartıldı. çiftçilere bilgiyi ulaştıracak yapılar dağıtıldı.

Bütün bu gerçeklere rağmen Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı suçluyu kendi Bakanlığının zaaflarında ve yanlış “Tarım Politikaları”nda arayacağına başkalarını suçlamaktadır. Greenpeace’in hazırladığı raporda Türkiye’de üretilen biber, armut ve üzümün en tehlikeli ürünler arasında yer almasına tepki göstermektedir. İddiaların Türkiye’nin hak ve menfaatlerine zarar verdiğini söyleyen Tarım Bakanı asıl böyle yapmakla ülkeye ve üreticiye zarar vermektedir.

Tarım,Gıda ve Hayvancılık Bakanlığı acilen aşağıdaki önlemleri almalıdır.

Bağcılık Araştırma Enstitüleri’ne sahip çıkıp sayısını çoğaltmalı ARGE yatırımlarını da artırmalıdır

Toprağı, suyu ve canlıların yaşamını riske atan kimyasal ilaçların kullanımını yasaklamalıdır.

Tarımsal üretimde kimyasal ilaçlara karşı alternatiflerin araştırılması, üretilmesi ve alternatif zirai mücadele teknikleri geliştirilmesini teşvik etmelidir. Bu alternatif zirai mücadele tekniklerini kullanan üreticilere de teşvik primleri vermelidir.

Üretim sahalarında görev yaptırtmak üzere Ziraat Mühendislerini işe almalı, üreticiye ücretsiz danışma desteği vermelidir.

Kamunun özel sektöre devrettiği tarımsal eğitim ve yayın faaliyetlerine yeniden başlanıp yaygınlaştırılmalıdır.

Erken hasadın önüne geçecek önlemler alınmalıdır.

Kısacası yoğun kimyasalın kullanıldığı endüstriyel tarım yerine bilgi ve bilgelik gerektiren geleneksel köylü tarımına geçilmelidir.

Üzüm Üreticileri Sendikası olarak bir kez daha haykırıyoruz;

“Bizler ürettiğimiz ürünlerin tüketicilerin sağlığıyla oynamasını istemiyoruz.

Bizler sağlıklı ürünler üretmek ve çiftçiliğe devam etmek istiyoruz.

Bu konu da üzerimize düşeni yapmaya hazırız.

Peki hükümet ve yetkili merciler üzerlerine düşeni yapmaya hazırlar mı?”

 

30 Mart 2012

 

Adnan ÇOBANOĞLU

ÜZÜM-SEN Gen.Bşk.

More in Manşet

You may also like

Comments

Comments are closed.