Tarım-Gıda

“Ekolojik tarım, ekolojik yaşama paraleldir”

0

Sofralara gelen yiyeceğin sağlıklı olup olmadığı, üretim sürecinde doğaya zarar verip vermediği her daim kafaları kurcalayan bir durumdur. Bir yandan GDO’lu yiyecekler tehditi yükselirken, diğer yandan da bir alternatif olarak organik pazarların sayısı gitgide artıyor. İşte burada da tartışma yeni bir boyuta geçiyor ve organik pazarlara yönelik olarak çeşitli olumlu ve olumsuz görüşler ortaya çıkıyor. Özellikle basına çıkan haberlerde, internet sitelerinde, e-gruplarda organik ürün sektörü için “Anneleri Sömüren Sektör”, “sahtekârlık” gibi tabirler kullanılıyor. Bu konuyu ekolojik yaşamı destekleme derneği olan Buğday’a sorduk. İşte yanıt:

Öncelikle bütün bir organik ürün sektörünü ve sayısı 40 bine yakın (2009 yılında 35.560 üretici ve 501.641 ha alan) organik tarım çiftçi ve üreticisini zan altında bırakan ve maddi-manevi zarara uğramasına neden olan bu tür haberler, gazeteciliğin araştırmacılık ve objektiflik ilkeleriyle ters düşmektedir. Çünkü bu haberler belgelere ve tarafsız uzman görüşlerine değil, dedikodulara dayanmaktadır. İsterseniz dedikodulara inanırsınız, isterseniz konvansiyonel çiftçilerden çok daha az kazanmayı, pazar bulamama riskini göze alarak Anadolu’da yıllardır doğayı ve insan sağlığına zarar vermemek için ekolojik/organik tarım yapan insanların çabalarına saygı duyar, bu konuda yıllardır emek veren saygın kurum ve uzmanların çalışmalarını dikkate alırsınız.

Ekolojik (organik, bio) tarım, en basit tabiriyle, üretiminde, işlenmesinde ve paketlenmesinde insan ve çevre sağlığına zararlı kimyasallar kullanılmayan üretim şeklidir. Türkiye’de ekolojik tarım sektörüne yönelik uygulamalar ve kurallar, 5262 numaralı “Organik Tarım Kanunu” ve “Organik Tarımın Esasları ve Uygulamasına İlişkin Yönetmelik” ile belirlenmiştir. Ülkemizde organik tarım yapmak isteyen gerçek ve tüzel kişiler bu kanun hükümlerine uymak zorundadır.

Tarım ve Köyişleri Bakanlığı tarafından yetkilendirilmiş Türkiye’deki 19 yetkili kontrol ve sertifikasyon kuruluşu, çiftliklerde haberli ve habersiz denetimler, laboratuar analizleri yaparak ekolojik ürünlerde insan sağlığına zararlı kimyasallar kullanılmadığından emin olduktan sonra ekolojik ürün sertifikasını verir. Her üreticinin üretimine yönelik arazi, depo, ürün ve miktar (hasat ve stok) verileri kayıt altında tutulmakta, her bir parti satış ayrıca belgelendirilerek tam bir izlenebilirlik sistemi uygulanmaktadır. Tüm ekolojik ürünlerin bu sıfat ile işlenmesi, taşınması, depolanması ve pazarlanabilmesi için süresi geçerli ekolojik sertifikasının bulunması gereklidir. Bunun dışında tüm işlenmiş ürünlerde ayrıca Tarım Bakanlığı üretim izni zorunluluğu da vardır.

Ne yazık ki bazen rekabet ortaminda kâr amacı güderek, bazen de konu hakkinda yeterince donanıma sahip olmadan (tıp alanında uzman olmak tarım alaninda uzman olmayı getirmemektedir), hiçbir dayanağı olmadan, tüm organik üreticileri hedef alan açıklamalarda bulunanlar, kanuna uygun ve kontrollü üretim yapan kuruluşları zan altında bırakıyor.

Organik tarım yöntemlerine ya da organik tarımın ne şekilde uygulandığına yönelik eleştiriler eğer dedikodulara değil, çok yönlü bir araştırmaya ve tarafsız belgelere dayanıyorsa bu saygıyla kabul edilir. Ama insanlar herhangi bir belgeye dayanmayan olumsuz eleştirilerin ardından mail mesajları veya gazete yazılarında kendi ürünlerini pazarlıyorsa bu saygıyla karşılanabilecek bir durum olmaz. Bu ancak haksız yere rekabet etmeye calışan etik olmayan bir ticari girişim olarak algılanabilir. Yapılanları kötüleyerek, kendine kişisel/kurumsal rant sağlamak, bugüne kadar organik tarımın gelişmesi yolunda emek veren kişilere saygısızlık anlamına gelir. Bu durum, aynı zamanda da doğa dostu organik tarımı yaymak için her türlü fedakarlığı gösteren, emek veren insanların ekmeğinden de çalmak olarak da algılanabilir.

Her üretim ve hizmet sektöründe kötüye kullanmalar, hatalar, kusurlar, gözden kaçanlar olmuştur ve ne yazık ki olacaktır. Ama birkaç kişi veya kurum yüzünden koskaca bir sektörü hedef almak, bir cok insanın sağlıklı beslenmesinin güvencesi olan bu ürünlere yönelik güveni sarsmak sektöre, dürüst üreticilere ve saglikli beslenmek isteyen tuketiciye zarara verir. Üstelik gerçek ve sağlıklı gıdaya ulaşmak bu kadar zorken, piyasada pek çok ürünün nereden geldiği, içeriğindeki katkı maddeleri, GDO’lu olup olmadığı tartışılırken, tezgâhlar tonlarca zirai ilaç kullanılan ürünle doluyken; talep eden herkesi kapsayacak bir alternatif sunmadan ekosisteme, toprak, su ve canlı sağlığına verilen desteği, insanlarda haksız yere bir şüphe yaratarak engellemek, doğa dostu üretim ve kullanım yolunda verilen çabalara zarar verir. Bu çabalar sadece bugünler ve  sadece kendi sağlığımız için değildir. Ekolojik tarım sektörünün gelişimi ve yaygınlaşması gelecek kuşaklara da yaşanabilir bir dünya, ekosistem, toprak ve su kaynağı bırakmak anlamına gelir. Gerçek belge ve bilgilere dayanarak bugün yapacağımız tercihler gelecek nesillerin yani torunlarımızın hayatı demektir. Bunu lütfen unutmayalım.

Buğday Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği olarak Türkiye’de doğa dostu üretim ve kullanım yöntemlerinin yaygınlaşması yolunda çaba gösterirken, ekolojik yaşamın ve buna paralel olarak ekolojik tarımın yaygınlaşması ve doğa dostu tarım yapan çiftçinin pazar bulması için çalışan bir sivil toplum kuruluşu olarak dedikodularla değil, objektif araştırmalar ve belgelerle iş yapıyoruz.”

Bu tartışmalara platform olmayı sürdüreceğiz.

More in Tarım-Gıda

You may also like

Comments

Comments are closed.