Yeşeriyorum

Hayvancılık ve dünya sağlığı – Umut Tasa

0

Bugün yağmur ormanlarının talan edilmesinden, toprağın ve suyun yapısının bozulmasına ve küresel ısınmaya varıncaya kadar, en kritik çevre sorunlarının en büyük sebeplerinden birisi hayvancılık endüstrisi.

Endüstrileşen hayvancılık, sadece insanların ve hayvanların sağlıklarını değil, tüm dünyanın sağlığını bozuyor.

Hayvanların kullanıldığı endüstrilerin çevre, doğa ve iklime etkilerine bakınca, dünyanın karşı karşıya olduğu şu sıkıntılar karşımıza çıkıyor :

  • Ormansızlaşma
  • Su sorunu
  • Kaynak tüketimi
  • Açlık
  • Küresel ısınma
  • Kirlilik
  • Salgın hastalıklar

Birleşmiş Milletler raporlarına göre:

Yerelden globale her boyuttaki en ciddi çevre problemlerine en fazla katkı yapan ilk 2-3 sebepten birisi endüstriyel çiftliklerdir (…)  

Toprağın bozulması, iklim değişikliği, hava kirliliği, su kirliliği, susuzluk ve biyoçeşitliliğin yok olması problemleriyle uğraşırken temel politika odaklarından birisi hayvancılık olmalıdır (…)

Hayvancılığın çevre sorunlarına katkısı, muazzam boyuttadır.

ORMANSIZLAŞMA

Dünyadaki yağmur ormanlarının neredeyse yarısı hayvancılık için yok edildi bile.

Greenpeace’in “Slaughtering the Amazon” adlı raporu, dünyadaki yıllık ormansızlaşmanın %14’lük bi oranla en büyük sorumlusunun, Brezilya’daki Amazon ormanlarının, hayvancılık için katledilmesi olduğunu ortaya koyuyor. 2003 yılından bu yana 70.000 km2 alan yakıldı. Buna diğer hayvancılık yapılan bölgelerdeki daha ufak çaplı orman yakmalar/kesimler de eklenince, rakamlar daha da büyüyor. Ormanların yakılmasıyla açılan tarım alanlarının  %80’inde hayvancılıkta yem olarak kullanılmak üzere soya yetiştirildiği ve bu sektörün köle ticaretini hala sürdürdüğü “Eating up the Amazon” adlı bir başka raporda açıklanmıştı.

Yağmur ormanlarının yok edilmesi sonucunda her yıl 1000 hayvan türünün soyu tükeniyor.

 

SU, EKİLEBİLİR ALANLAR ve AÇLIK

Zengin dünya et tükettikçe, fakir ülkelerin açlık sorunu asla bitmeyecek.

Neden mi? Çünkü gıda üretmek için hayvan yetiştirmeyi ve öldürmeyi bırakırsak, insanların tüketebileceği gıda miktarı o kadar artar ki, bu gıdanın düzgün dağıtılması halinde gezegende açlık ve yetersiz beslenme sorunu diye bir şey kalmaz.

 

40,4 dönüm arazi sadece 20 kişiye yetecek kadar sığır eti üretirken, aslında 240 kişiyi beslemeye yetecek kadar buğday üretebilir. 

 

Dünya’da yapılan toplam tahıl ticaretinin yüzde ellisi hayvan besini ya da biyolojik yakıtlar için gerçekleştiriliyor. Bu konuyla ilgili olarak, Birleşmiş Milletler Yiyecek Elçisi, bir milyar insan açlık çekerken, 100 milyon ton tahıl ve mısırın biyo-yakıt amaçlı kullanımı için “insanlık suçu” tanımını yaptı. Peki, her sene üretilen 756 milyon ton tahıl ve mısır ile 220 milyon ton soyanın, 1,5 milyardan fazla insana yeterince besin sağlayabilecekken, çok daha az insanın tüketimi için yetiştirilen hayvanlara yem olarak kullanılması nedir? Bu verimsiz besin politikası sonucu fakir ülkelerdeki yiyecek fiyatları artmakta ve aradaki uçurum açılmakta.

Etini yemek için yetiştirilen hayvanları beslediğimiz tahılla, aç insanlar doyurulabilir hâlbuki. Milyonlarca insanın ölümcül bir açlık çektiği Afrika ülkeleri, gelişmiş ülkelerde yaşayan insanların sofralarını süsleyecek hayvanların daha da şişmanlatılması için, gelişmiş ülkelere tahıl ihraç ediyorlar. Eti için yetiştirilen hayvanlar, verilere göre Afrika’da üretilen mısır ve tahılların yüzde 70′ini tüketiyor.

Kısacası doğrudan kendimizi beslemek yerine çiftlik hayvanlarını beslediğimiz ürün ve su miktarı, kendi ihtiyacımızın kat kat üstünde.

Dünyadaki hayvan sürüleri 8,7 milyar insanın kalori ihtiyacına denk miktarda tahıl tüketiyor.

40,4 dönüm arazi sadece 20 kişiye yetecek kadar sığır eti üretirken, aslında 240 kişiyi beslemeye yetecek kadar buğday üretebilir.

Sadece Amerika’da tüketilen toplam suyun yarısı, bu hayvanların yetiştirilmesine harcanıyor. Bir kilo biftek için 13 000 – 100 000 litre arasında su kullanılıyor.

1 kilo et 190 m2 alan ve en az 105.000 litre su gerektiriyor. 1 kilo soya fasülyesi ise sadece 16 m2 alan ve 9.000 litre su gerektiriyor. Yani 1 kilo et üretmek için kullanılan alan ve su ile, 12 kilo soya fasülyesi veya 8,5 kilo mısır üretilebilir.Ve bu seçim çiftçiye, ve dünyaya, 95.000 litrelik bir su kazancı sağlar.

Sadece su ve alan da değil, toplamda hayvancılık sonucu elde edilen et’in sunduğu enerji, o etin üretiminde harcanan enerjinin yedide biri! Yani 1 kilo et elde etmek için, 7 kilo etlik bir enerji harcıyoruz! Geriye kalan 6 kilo ziyan oluyor…

Peki, gelecekte ne olacak?

Amerika’daki yıllık et tüketimi senede 935 kilo. Earth Policy Institute hesaplamalarına göre, eğer

Çin’de şu anda 291 kg olan yıllık et tüketimi Amerika ile aynı noktaya yani 935 kiloya çıkarsa, 2031 yılında dünyanın üçte ikisinde sadece hayvanlara yem olmak üzere ürün ekilmesi gerekecek. Bu tüketim oranının tüm dünyaya yayılması durumunda ise, dünya yetmez hale gelecek, böyle bir durumda gerekecek hayvan yemi için 2 adet dünya gezegeni gerekecek!

İyi tarafından bakacak olursak; Uluslararası Yiyecek Politikaları Araştırma Enstitüsü’ne göre, 2020 yılına kadar Batı dünyasındaki et tüketiminde %50’lik bir azalma, gelişmekte olan ülkelerdeki 3,6 milyon çocuğun kötü beslenme yüzünden çektikleri acıyı durdurabilir.

 

1 kilo et 190 m2 alan ve en az 105.000 litre su gerektirirken, 1 kilo soya fasülyesi sadece 16 m2 alan ve 9.000 litre su gerektiriyor. 

 

KÜRESEL ISINMA

Et yiyicilik, çevrenin ve doğal kaynakların da en büyük düşmanlarından birisi.

Hayvan yetiştiriciliğinin ve et üretiminin, global ısınmanın en önemli sebeplerinden olduğunu söyleyenler arasında FAO(Yiyecek ve Tarım Organizasyonu), WHO (Dünya Sağlık Örgütü) ve IPCC (İklim değişikliği üzerine hükümetler-arası panel) gibi dünyanın önde gelen çevre kuruluşları yer alıyor.  Çünkü atmosfere salınan sera gazının beşte biri, hayvancılıktan kaynaklanmakta. Bu da, küresel ısınmanın enerji tüketiminden sonra 2. nedeni (Araçlarsa 3. sırada gelmekte).

Hayvan endüstrisi, Birleşmiş Milletler raporlarına göre ise sera gazı emisyonunun %18’inden sorumlu, tüm ulaşım sektöründen %40 daha fazla karbon salınımında bulunarak bugün iklim değişikliğinin 1 numaralı sorumlusu.

Et yiyen biri, vegan birinden 7 kat daha fazla sera gazı üretiyor.

 

KİRLİLİK

Sadece Amerika’daki hayvan çiftliklerinin ürettiği kirlilik (saniyede 40ton!), tüm Amerikan halkının ürettiği kirliliğin 130 katı. Sadece bir hayvan çiftliği tek başına bir şehrin dışkısını üretiyor. Ve hayvancılıkta kanalizasyon sistemi yok… Dolayısıyla çiftlikler, özellikle de balık çiftlikleri, sadece kirliliğin ve dünya toprağının ve sularının bozulmasının değil, canlı çeşitliliğinin azalmasının da en önemli etkenlerinden.

Örneğin, 60 000 tavukluk “küçük” bir fabrikanın haftada ürettiği dışkı 82 ton. Daha 1980 yılında Hollanda’da üretilen yıllık 94 milyon tonluk dışkının ancak yarısı toprak tarafından soğurulabiliyor, geri kalanı doğal su rezervlerini ve ekosistemi kirletiyordu. Bu oran şuanda hesaplamaların ötesinde bir noktada.

Üretilen bu hayvan dışkısının içinde amonyak, metan, hidrojen sülfat, karbon monoksit, siyanür, fosfor, nitrat, ve ağır metaller ile hastalık sebebi olan 100’den fazla mikrobik patojenler bulunuyor. Ayrıca üretilen kirlilikte sadece dışkı da yok, başkaca, ölü hayvanlar, doğum kalıntıları (plasenta vs) kusmuk, kan, idrar, antibiyotik şırıngaları, böcek zehiri şişeleri parçaları, kıl, iltihap ve vücut parçaları…

Tüm bu pislik toprağa ve sulara karışıyor, amonyak ve hidrojen sülfat gibi gazlar havaya salınıyor. Dünyadaki tatlı su kaynakları hayvancılığın ürettiği bu kirlilik yüzünden giderek daha fazla oranda yok oluyor. Bu bölgelerdeki balıklar ya tükenmiş ya da tehlikeli boyutta azalmış oranda.

Endüstriyel çiftliklerden kaynaklı toprak yapısı bozulmalarının mali yükü ise sadece Amerika’da 26 milyar dolar.

Çiftlik yakınlarında büyüyen çocuklarda astım oranı normalin 2 katı. Futbol sahası büyüklüğündeki fosseptik çukurları dolup taşınca, bunlar sıvılaştırılıp etrafa bırakılıyor. Fabrikaların civarında yaşayanlarda kronik burun kanamaları, kulak ağrıları, ishal ve ciğerlerde yanma gibi sorunlar çok yaygın.

Toplu balık ve kuş ölümlerinden de, büyük oranda bu muazzam kirliliğin sorumlu olduğunu iddia edenler var.

 

SALGIN HASTALIKLAR

Tarihteki ilk büyük gribal salgın 1928’deki İspanyol gribidir (H5N1). Dünyanın dörtte birinin hasta olduğu bu salgında 50-100 milyon arası insan öldü. Sadece haftalar içinde.  Üstelik sadece çok genç ve yaşlıları değil, 25-29 yaş arasında etkili olup yaş ortalamasını 37’ye düşürmüştü.

Bu boyuta neyseki bir daha çıkmasa da, dönem dönem nükseden grip salgınlarının tümü, hayvanların endüstriyel yetiştirilmesinin sonucudurlar. Yani bir anlamda, hayatın her alanında olduğu gibi hayvanlarla olan ilişki biçimimizin de “modernleşmesinin”, bedelini ödüyoruz.

Nitekim grip, alerji ve astım hastalıkları oranı, genetik müdahaleye uğramış olan hayvanların yetiştirilip tüketilmesiyle paralel olarak artmış durumda.

Virolojist Robert Webstertüm griplerin kuş orijinli olduğunu ortaya koymuştur. Kuşlar kendileri hasta olmayıp bu virüsleri taşıyorlar. Bu virüslerin insanlara da bulaşabilmeleri için gereken mutasyon (genetik değişimler) ise endüstriyel hayvancılık sayesinde oluyor. Özellikle domuzlar, hem kuş hem de insan griplerinden etkilenebiliyorlar. İddialara göre kuşlardan aldıkları grip virüsleri insanları da etkileyebilen bir şekilde domuzlar üzerinden evrimleşip insanlara geçebiliyor. Nitekim domuz çiftliklerindeki korkunç koşulların üstesinden gelip kesim aşamasına gelebilen domuzların %30 ila %70 arası, yani ortalama yarısı, bu aşamaya geldiklerinde solunum hastası oluyorlar. Domuzlardaki yaygın üst solunum yolları enfeksiyonları, grip virüslerinin gelişmesinin en önemli zeminlerinden.

Çiftliklerin arz ettikleri bir başka tehlike, hem aşırı kirlilik hem de hayvanlara yapılan aşırı antibiyotik yüklemeleri yüzünden direnç gösteren patojenler. Mikroplar gittikçe daha güçlü hale geliyorlar.

Dünya Sağlık Örgütü (WHO), yakın tarihte kuş gribinin, domuz gribi (H1N1) gibi insana geçmesi durumunda tüm dünyayı etkileyecek bir salgın senaryosu sunuyor.

 

Kaynaklar: Eating Animals, Jonathan Safran Foer, 2009.

Hayvan Özgürleşmesi, Peter Singer, (orj: 1975).

Ervin Lazslo, The Chaos Point: The World at the Crossroads, 2006.

One Voice “Çiftçilik, Et: Felaket” Raporu

Mark Bittman (markbittman.com)

PETA.org

Greenpeace.org

 

Yazı yeryuzusakinleri.org ‘dan alıntılanmıştır.

 

 

 

Umut Tasa

twitter.com/#!/umuttasa

 

More in Yeşeriyorum

You may also like

Comments

Comments are closed.