Yeşeriyorum

Benden sonra tsunami

0

İlk kez bir bayramda çalışmayıp, tatil fırsatı yakalamışsınız. Ne yapardınız? Evet, ben de aynısını düşündüm ve bir doğa kampı hazırlığına başladım.Programlı yaşayabilenlerden olmadığımdan yine herşeyi son dakikaya bıraktım. Kimlerle gideceğim, nereye ve nasıl gideceğim v.s. Kafamda net olan tek konu, orman bitimi deniz olması gerektiği idi.

Biraz araştırma sonrası Burgaz Adası’nda arkadaşlarla netleştik. Bindik vapura, ver elini Kalpazankaya… Bilen bilir orasını, genellikle çok kalabalık olmaz, çünkü kumsal yoktur denize girerken, kayalardan atlarsınız. Birkaç kez, hepsinde de günübirlik, gitmiştim oraya. İlk kez 5-6 günlük kamp yapacaktım. Ada merkezinden alışveriş sonrası fayton keyfi ile Kalpazankaya’ya vardık.

Her seferinde kirli görmüştüm oraları ama, bu kez çok daha fazlaydı çöpler. Çoğunluğu elbette plastik ambalaj atıklarından oluşuyordu. Bir çöp konteynırı var, içi dolu, yakın çevresi dolu. Bir faal olmayan su kuyusu var, içi dolmaya yakın çöple, yakın çevresi dolu. Ayrıca etrafta öbekleşmemiş pek çok çöp. Mesela yemek yerken sofranızın üzerinden, rüzgarın uçurduğu, bir plastik poşet geçerek tüm doğa zevkinizi kaçırabilir. Şöyle kaba bir hesapla 10-15 kişi 3-5 gün uğraşarak ancak temizleyebilir orayı.

Öncesinden alışkın olduğum bir görüntü olduğu için katlanabildim. Yapacak Birşey yoktu, biz insanlar böyleydik, görmediğimizle ilgilenmiyorduk. Basit, önemsiz geliyordu (Burada kendime şerh düşmek istiyorum: Tanrı hariç). Bizden sonra tufandı. O atıklar doğada 100 yılda mı, 200 yılda mı yok olacaktı. Ne farkeder. Nasıl olsa 100 yıl sonrasını bile göremeyecektik ve bu konu, o zamanlarda yaşayacakların sorunu idi. Galiba onlar bizim çocuklarımız, torunlarımız değil, uzaydan gelenler olacaktı.

5-6 gün süren kampımız oldukça keyifli ve huzurluydu. Yaktığımız ateşte sebze mangalı yaptık hergün. Çay suyunu boş konserve kutusunda kaynattık. İçine uçuşan küllerin düştüğü sallama çayın bu kadar keyifli olabileceğini tahmin edemezdim. Deniz, muhabbet, kitap,kapalı cep telefonu ve elbette akşamları şarap. Daha ne isteyeydim ki. Denize bile doymuştum son güne geldiğimizde.

Son gün sıkıcıydı. O kadar yayılmışız ki, toparlanmak uğraştırdı. Yeniden hızlı tempolu yaşama dönme düşüncesi ise kabus gibiydi. Çöpler de daha bir gözüme batmaya başladı. Hiç olmazsa küçük bir bölümü temizleyeyim diye çöp toplamaya başladım. 7-8 poşet doldurdum 1 saat içerisinde ve dönüp bakınca gerçekten çok da küçük bir alanı temizleyebilmiştim.

Evet, bizzat görmek daha çok etkiliyor insanı. Bunu başka olaylarda da sınayabiliriz. Örneğin Kürt sorununu bizzat yaşayan Kürtlerin dert edinmesi, Türklerin çoğunluğunun bu sorunu anlamaya bile çalışmaması. Hemen tüm derelere HES projesi yapılmışken susuz kalan doğayla ve köylülerle, kentte yaşayanların ilgilenmemesi. Otoyollar yapılırken bozulan florayı görmeyip üzerinden hızla gidilmesi. v.s. Örnek çok, nükleer santrallere girmiyorum bile. Dolayısı ile başlıkta neden tufan değil tsunami sözcüğünü seçtiğim anlaşılmıştır sanırım. Hepimiz tsunamiyi tv’den de olsa gördük, tufanı ise sadece duyduk, hem de kanıksayacak kadar çok.

Nitekim yine son dakikaya bırakılmış yazı bitti nihayet. Çarşambaya söz verilmişken, Cumaya yetişen yazı.

More in Yeşeriyorum

You may also like

Comments

Comments are closed.