Dış Köşe

Galata’daki fecaat ‘bobo’lardan mı kaynaklı? – Esra Sarıoğlu

0

Günlerdir mektup okuyoruz, zira “Galata sakinleri” medyaya mektup yağdırıyor. Şikayet şikayet şikayet. Türkiye’nin bohem yüzü Galata geceleri bir batakhaneye dönüşüyormuş. Yarı çıplak kızlar ve erkekler sarhoşluktan kırılıyorlar, kah yerlere işiyor, kah kusuyorlarmış. Tacizciler, tinerciler, yankesiciler meydana çöreklenmişler. Kavga, gürültü ve kapkaççılık almış başını yürümüş. Halbuki, birkaç ay önce Galata ne kadar güzelmiş. Sanatçılar, üniversiteliler, jonglörler meydanda salınıyorlarmış. Galata o zamanlar ne kadar medeni ne kadar Avrupai gözüküyormuş.

Mektuplar bizim (kamuoyu) dikkatimizi çekmek için yazılmış. Ancak, mektupları okurken benim dikkatimi çeken Galata sakinlerinin yaşadığı rahatsızlık değil, bu rahatsızlığa gösterdikleri tepkinin içler acısı düzeyi oldu. Bu tarz bir tepki güvenlikli-kapalı sitelerde yaşayan Beyaz Türklerden gelse, yadırgamazdım. Ama şikayetler adı bohemlikle anılan Galata mevkiinden geliyor. Ve neresinden tutsan elinde kalacak bir zihniyeti yansıtıyor. Ben de, haliyle, bu nasıl bir bohemlik, hangi tür bohemler “mahallemizi hapçılardan temizleyin” veya “ aile terbiyesi almamış insanlar Galata’da toplanmış” düzeyinde tepki verir, diye düşünüp durdum.

Bohem derken, 19. Yüzyıl’da Paris’i mesken edinmiş, orta sınıflardan ölesiye tiksinen sanatçılardan, “Orta sınıfı düşündükçe kusmak istiyorum”, diyen Stendhal’dan bahsetmiyorum. Ya da, 1920’li yılların başında Amerika’daki bunaltıcı şirket kültüründen kaçmak için Paris’in yoksul mahallelerine yerleşen Ernest Hemingway gibi yazarlardan da bahsetmiyorum. Kentsel dönüşümle soylulaşmış Galata’ya konan bohemlerin, ne bahsettiğim bohemlerle, ne de Beat Kuşağı’yla bir alakası var.

Ama Galata’nın yeni sakinlerinin “Bobo”larla bir alakası olduğunu düşünüyordum, açıkçası. Bobo, Bohem Bujuvaziyi anlatmak için türetilmiş bir terim. Bir ayağı kapitalizmin nimetlerinde, diğer ayağı da bohemliğin sığ sularında gezinen melez bir sınıfı tanımlıyor. Bobolar bohem değiller ama, eski usul orta sınıflara da benzemiyorlar. Bohem olamayacak kadar kapitalist nimetlere bağlılar ama, öte yandan orta sınıfın basmakalıp değer yargılarına burun büken bir duruşları da var. Bobolar son 20 yılın mahsulü. Dünyanın pek çok yerinde izlerine rastlanıyor. Eğitimliler, orta sınıftan geliyorlar, yaratıcı endüstrilerde (moda, fotoğraf, medya) çalışıyorlar, aile kurmaya, çoluk çocuğa hemen heves etmiyorlar, bohem muhitlere yerleşiyor, o muhitlerde yaşayan daha yoksul insanları yerlerinden ediyorlar, o semtleri hem daha mutena hem daha cool yerlere dönüştürüyorlar. Galata’da son yıllarda olan şey tam da buydu. Galata’da da bobolar yaşıyordu (diye düşünüyordum).

Fakat sonra, Galata’nın yeni sakinlerinin açıklamalarını okudum ve fikrim hızla değişti. Bu kadar ayrımcı, elitist, köhnemiş, ve basmakalıp bir kafa yapısını son 20 yılın ürünü olan bir sınıfla özdeşleştirmek bir hata. Tamam, Bobo zaten çok olumlu bir ifade değil. Alay etmek için üretilmiş bir pop sosyolojisi terimi. Ama haklarını verelim. Bobolar kültürel bir dönüşüme imza attılar. Eski nesil orta sınıfın ahlak kodlarını, yaşama bakışını köhne buldular, onların bazı değerlerini benimsemediler. Gafsız siyaseti (political correctness) önemsediler. Üstüne üstlük, uzak bir ideal de olsa, “eşitlik” fikri Bobolar arasında kıymet görüyor.

Galata’nın yeni sakinleri ise, belli ki, orta sınıfın en köhnemiş ve en basmakalıp değerleriyle yaşamaya devam ediyor. Bir şeyi beğendiklerini ifade etmek için (hala) “Avrupai” ya da “medeni” sıfatını kullanıyorlar. Cumhuriyet elitlerinden devraldıkları bu kadarla kalsa iyi. Kendilerinin Galata’da bir “medenileştirme projesi” uyguladıklarına inanıyorlar. Galata’yı yaşam ve sanat merkezi yapmaya çalışıyorlarmış, ne var ki “başıbozuk alayı” yüzünden çabaları sekteye uğramış. En feci olan ise Galata’daki intizamın bozulduğuna inandıkları an verdikleri tepki. Yazdıklarını okurken, 1996 1 Mayıs’ı ertesinde anaakım medyayı okuyormuş gibi hissettim. Hatırlarsınız, 1996 yılındaki 1 Mayıs mitingi bayağı olaylı geçmişti. O süreçte, orta sınıf tarzı korkuları körüklemek de medyaya düşmüştü. Televizyonda sürekli, “Varoşlar patladı”, “Sosyal patlama kapımızda”, “Vandal kız laleleri bile sopasıyla parçaladı” tarzı düşmanca haberler çıkıyordu. Eski bir Galata sakininin kaleme aldığı “Galata şiddete gebe. Hemen müdahale edilmesi gerek” satırlarını okurken, 1 Mayıs 1996 sonrasında medyanın sergilediği tavır kulaklarımda çınladı.

Galata’dan gelen mektupları ve yazıları okuyunca şunları öğrendim: Galata’daki sorun “başıbozuk alayı”nın meydanda ve sokaklarda taşkınlık yapıp mahallelileri rahatsız etmesinden ibaret değilmiş. “Galata’nın yeni sakinleri” başlı başına bir sorun, zira verdikleri tepki tam bir fecaat.

Anlaşılan, Galata sakinleri için bohemlik tasarım dükkanlarıyla dolu bir sokakta oturup “mavra” yapmaktan ibaret.

Esra Sarıoğlu –  www. demokrathaber.net

 

 

More in Dış Köşe

You may also like

Comments

Comments are closed.