Dış Köşe

Bir nargiledir insan – Ahmet İnam

0

Bir gün birdenbire nargile üzerine yazmadığımı fark ettim. ‘Birdenbire fark edişlerim’ genellikle yanıltıcıdır ya, heyecanı da bir başka türlüdür. ‘Ben nasıl nargile üzerine yazmamış olabilirim, kendim insan kılığında bir nargile iken?’ dedim kendi kendime. Yazının bende yaşaması on yaşıma dek gider, o gün bugün yaşayan bir yazı olarak dolaşırım dünyada. Sonraları, sanırım Üsküdar’da bir kahvede (Yoksa İzmir’de Kordonboyu’nda mı idi?) tömbekinin muhteşem dumanlarıyla ciğerim yanınca, yine birdenbire fark ettim ki ben bir nargileyim. Yaşayan bir yazı olarak nargileyim. Yazmakla nargile içmek bende hep birlikte yaşamışlardır. Tanışıklığım lise yıllarına gittiğine göre demek ki elli yıldır yaşayan bir yazı olarak nargileyim. Üstelik o zamanlar kıyı kahvelerinde öksürüklü yaşlılar içerdi çoğunlukla nargileyi. Şimdiki gibi kızlı erkekli, meyveli nargile içen gençler yoktu ortalıkta. Doksanlı yıllarda başladı nargile salgını gençler arasında.
Nargile üstüne nice kitaplar yazılmıştır. Şarkın bir simgesi olarak görülür çoğunlukla: Mısır’a gidersiniz örneğin, tütünün içinde esrar vardır, oraların diliyle ‘ş”şe’, yani nargile, endişenizi alıverir başınızdan. Oysa benim nargileyle olan kardeşliğimin endişeyle hiç alakası yoktur. Tersine endişesizlik tavrıyla dinlerim şişeden gelen fokurtuyu. Uzun süren bir duman ahbaplığıdır: Sabahtan akşama nargile söylemiş, ben dinlemişimdir; ben söylemişim nargile dinlemiştir. Nargileyle muhabbetimden hep yazı geçmiştir. Uzun yıllar nargileyle yazmışımdır. Nargile varsa, elimde bir kağıt olur. Şimdilerde örneğin İstanbul’da Beyazıt’taki o ünlü nargile kahvelerine gidemiyorum. Kel kafamdan ve göbeğimden gençler beni tanıyıp ‘hocam hocam’ diyerek başıma üşüşebiliyorlar. Güzel de, ben kahveye yazmaya, düşünmeye gelmişim, muhabbete hazır değilim. Kaçıyorum oralardan. Gençler kusura bakmasın, nargilem yalnızlığımdır. Mahrem hayatımdır. Bana bir gün versinler, orada söyleşelim ama nargileli yalnızlığımı elletmem.
Şimdi diyeceksiniz ki dünyada bu denli tütün yasağı varken, senin zararlı mı zararlı o lanet şişeden söz etmen doğru mu? Doğru olduğunu kim söyledi? Ben şimdi birdenbire gelen farkındalığımın ardında nargile oluşumu anımsamaktayım. Nicedir nargile dışında pek tütün de kullanmıyorum artık. Enfiyeyi bile denemişliğim vardır; pipo içtim gençliğimde çok uzun yıllar; bir entel gibi değil de genellikle ortalıkta pek görünmeden. Sonra seksenli yıllarda puroya başladım, yirmi yıl kadar okuldaki odam puro dumanıyla düşündü durdu. Sonra kesiverdim tütünü. Bir tek nargile kaldı elimde, çok seyrek içtiğim bir iki puro. Sebebi basit, ben tütüne dönüştüğüm için tütüne gerek kalmadı. Çok ayıp bir şey söyleyeyim mi size: Bizim okulun dağlarında tepelerinde yıllarca koştum, ağzımda puro varken hem de. Artık koşmuyorum. Bana saçma geliyor, insan yürümek varken, durduk yere neden koşar anlayamıyorum; kimi eski öğrencilerim uyarıyor beni. Eskiden kilometrelerce koşar, bisikletle yokuşlar çıkarmışım. Şimdi bisikleti de bıraktım, bana fazlalık gibi geldi. Yürüyorum yalnızca. Ölüme doğru. Hayata. Yaşasın yürümek yaşasın nargile. Yürümeyi anladık da nargile ne oluyor diyebilirsiniz. Nargile, söylemiştim: İzninizle, ben oluyorum.
Neden? Ne var nargilenin ardında? Size nargile üzerine kitaplarda, internette bulabileceğiniz malumatı aktararak bilgiçlik taslamak istemiyorum.(Aslında bayılırım bilgiçlik taslamaya ama bunu sanki çok alçak gönüllüymüşüm gibi yapmaya çalışırım!) ‘Neden ben nargileyim’ ya da genel olarak ‘Neden insan bir nargiledir?’ soruları üzerinden birtakım imalarda bulunmak istiyorum.
İnsan bedeni nargileyi andırır: Başında ateş var, gövdesinde soluk. Bedenimiz nargile ise ruhumuz ateştir, dumandır. Peki, içen kimdir biz nargileleri? Kim olacak, kendimiz, dostlarımız. Kendi kendini içen nargileler, kendilerini ‘öteki’ nargilelerle paylaşabilirlerse ‘nar’ını paylaşabilen nargileler olurlar. Türkülerimizi anımsayınız: ‘Nargile, kalk gidelim yargile.’ Nargile olan insan yargile gider. Ateşini, dumanını paylaşır. ‘Senin ateşin farklı, dumanın da. Tömbekinin üstünde yanan ateş, Anadolu  meşesinden. İçindeki duman, sevdalı Ayşe’sinden. Marpucundan üflenen güç, hayatın neşesinden.’
Herkes nasıl bir nargile olduğunu düşünüp, dostu olabilecek diğer nargileleri düşleyebilir. ‘Şişesinde gül olan marpucu sedef kakmalı yarim.’ ‘İnce belli, billurdan, ince uzun şişeli, her dem dumanlı sevgilim.’
Nargile benzetmesi, insana bakışımıza bir ufuk açabilir mi? Nargileyle tanışık olmayanlarla onu sevmeyenler, önerime sıcak bakmayacaktır, elbette. Kendini nargile olarak kabul edenlere selam gönderiyorum ben de.
Ülkemin güzel nargileleri, geç de olsa Ramazan ve 30 Ağustos bayramlarınız kutlu olsun, dumanınız her dem tütsün.

 

Ahmet İnam – Akşam

More in Dış Köşe

You may also like

Comments

Comments are closed.