Kültür-Sanat

Seyhan’dan mesaj: ‘Seyhan’ı kaybettik’ – Levent Kazak

0

seyhan’dan mesaj : ‘seyhan’ı kaybettik..’
‘sabaha karşı değişik bi şaka biçimi üzerine çalışıyor..’ dedim kendi kendime.
‘seyhan’ı kaybettik..’
belki de bi şeyin adıydı bu,
edepsiz bi şiirin parçası belki..
ya da seyhan kendini kaybetti de, mesela fazla çikolata yedi..
gibi…
cümlenin yalın anlamı dışında her şey geçti aklımdan.
baktım aramıyor, yattım.
sabah gelen telefonlara fırladım,
‘olamaz, gece mesaj attı bana!’
mesaj yerinde,
‘rüya belki’,
tuhaf bi refleksle ‘ara’ düğmesine bastım,
bir iki çaldı,
‘ne yapıyorum ben?’,
kapattım.
tam o an dank etti işte,
meğer sevgili sansar ölmüş..

gece uyuduğum uyku ilelebet boğazımda kaldı..

sansar’la boğaziçi’nin merdivenlerinde tanışmıştık.
ben okulun en yeni öğrencisi olarak bulunuyordum orada,
o ise henüz ‘sansar’ olmuş eski bi öğrenci;
altında şortu, çizgili çorapları,
ve o çizgilerinden en az bi tanesiyle uyumlu deri ayakkabıları..
gün ciddi adamların şort giymediği gündü,
arkadaş olduk.
sansar şort, gözlük, biraz şiir ve biraz tango, biraz da alkolden olmaydı,
okul ve ali baba’nın kahvesi arasında mekik dokumaya başladık,
geceleri çımacı ceketlerinin içine yerleştirdiğimiz pompalı konyak düzeneği ile bar bar dolaştık,
perşembeleri ece bar’da sahne alan,
aldığı sahnede de zırnık kıpırdamayan şecaattin tanyerli’yi hiç kaçırmadık.
komünist eylemlerden ziyade feminist eylemlerde tutuklandık.
bir gömleği hiç çıkarmadan bir hafta giyebilir, ütüsü hiç bozulmazdı,
o reklamcılığa başladı, ben de tiyatroya.
evimiz yoktu, paraları birleştirdik ve sormagir’de bi ev tuttuk,
şahane üst kat komşumuz da ‘kurt adam aslı’..
iktisatçılara giderdik,
çello’ya, cavit’e, taksim sanat evi’ne..
yalnız değildik,
ali, bahadır, yeşim, ertan, harun, nazlı, iskender, kemal gökhan, hulusi vardı,
derviş, ayşen, belgin, hasan, serdar, adil, kaan, tayyar abi, noyan, sinan, banu, nilgün, ali, pertev, sami, barış, orbay, nilüfer, okan, uzay, nihat, levend, zühtü, orhan, yıldırım, okan, temel, seçkin, fuat, sibel, cumhur vardı,
kalabalıktık..
ve asaf halet çelebi, ve cemal süreya, ve edip cansever, ve tom waits vardı masamızda.

seyhan’ın deyimiyle,
biz çok taş düşürdük birlikte.

ölümünden bi 5 gün evvel aradı.. sabah ve son konuşmamızdı..
tatlı tatlı ali met’i çekiştirdi, dedi ki,
‘gümüşlük’e yerleşmek de neyin nesi?’
belli ki uzaklaşıyor olması canını sıkmış biraz..
sonra ‘facebook fotosunu değiştirmelisin..’ dedi, ‘çok dumanlı!’..
kızlarımızdan bahsettik biraz ve onlara ne bırakacağımızdan,
‘para diil’ tipi bi konuşma sabah sabah,
‘di mi?’,
şiirler, oyunlar, anılar var..
yapamadığımız şeylerden konuştuk nedense,
‘bezik oynayan kadınlar’ı film yapma üzerine mefharet hanımdan icazet almıştık,
‘filmi çekemedik, büyükada’ya da gelemedim, kaş belki..’ dedi..
kapattık..

‘taşın dili yok. çözüldü. artık taş yok…’

You may also like

Comments

Comments are closed.