Köşe Yazıları

Belki de bütün iş ‘şiddetsiz çözüm’ diyebilmekte…

0

Dün öğle saatlerinde, savaş uçakları İstanbul göklerinde alçaktan uçuş yapmaya başladığında, Selda’yla birlikte Yeşil Ev’in balkonunda oturuyorduk. Kulakları sağır eden her uçak gürültüsünde ve F bilmemkaç savaş jetleri tepemizden son sürat geçerken, önce gözden kaybolana kadar uçakları izledik, sonra birbirimize baktık. En sonunda yorumu Selda yaptı: “Galiba savaş halinde olduğumuzu hissettirmeye çalışıyorlar.”

Savaş uçakları hangi ‘mantıklı gerekçeyle’ İstanbul gibi bir kentin üzerinde dakikalarca alçaktan uçuş yapar bilemiyorum. Ama sanırım Selda’nın yorumu doğru. Savaş gösterisi yapmak için her araç kullanılıyor. Bu bazen savaş uçakları oluyor, bazen gazete sayfalarında sergilenen parçalanmış çocuk cesetleri… Bir yanda silah fetişisti gazetelerin sergilediği tanklar, toplar, son model öldürme araçları, diğer yanda gerillaya siper olmaya giden canlı kalkan kafileleri… Bir yanda terörle mücadele diye yaldızlanan kanlı sözcükler, diğer yanda devrimci halk savaşı teorileri… Savaşın dili, barışın dili diye soyutlama yapacağımıza açık konuşalım, şunun adını koyalım. Şiddeti seviyoruz…

Hepimiz yıllardır Kürt meselesi üzerine düşünür, konuşur, okur, ara sıra da yazarız. Kürt sorununda barışçı ve demokratik çözüm istiyoruz değil mi? Kuşkusuz… İyi de barışa nasıl ulaşacağız, ya da demokrasiyi nasıl kuracağız? Tarih bize gösteriyor ki, bu gayet tabii savaşla da olabilir. Gayet tabii barış istemenin şiddetsizliği savunmadan yapılacak yolları da vardır. Bu nedenle yeni bir şey söylemek için bildik cümlelerin altını kazımak, orada eksik olanı aramak gerekebilir.

Belki de asıl mesele “şiddetsiz çözüm” diyebilmektir.

Bu yazıyı yazmadan önce kim ne zaman şiddetsiz çözüm demiş diye hazreti google’a bir sorayım dedim. Biz Yeşiller olarak 2007 Aralık’ında, Yeşil Diyalog toplantısında “Kürt sorununda şiddetsiz çözüm” başlıklı bir oturum yapmıştık, 2009’da da aynı başlıkla bir rapor yayınlamıştık, ama bunu ilk ve sadece biz söylemiş olamazdık kuşkusuz. Tabii ki öyle değilmiş. Ama “şiddetsiz çözüm” diye taradığınızda çok da fazla sonuç çıkmıyor doğrusu.

Yeşiller’in sayfaları ve raporları dışında eski AP yeşil milletvekili Joost Lajendijk’in 2006’da AP-Türkiye Karma Komisyonu Eşbaşkanı iken Diyarbakır’da “Zor bir zaman. Problemli bir süreç. Ama biz hala Türkiye’nin AB’ye girişte Kürt sorununu şiddetsiz bir şekilde çözebileceğine inanıyoruz” dediği bir demeci var mesela… Prof. Dr. Melek Göregenli 2009’da Bianet’e verdiği bir mülakatta “Ben, toplumun büyük çoğunluğunun şiddetsiz bir çözümden yana olduğunu gözlemliyorum. Bu bir politik tercihten çok, şu ana kadar uygulanan politikaların yarattığı acı dolu sonuçların yarattığı bıkkınlıkla ilgili biraz da” diyor. Türkiye Barış Meclisi sözcülerinin 2008’de Diyarbakır’daki bir patlamanın “silahsız ve şiddetsiz çözüm arayışını da hedef aldığını” söylediklerini görüyoruz. Ayrıca Birgün’den Melih Pekdemir ve Taraf’tan Melih Altınok da “şiddetsiz çözüm”ü yazılarının başlığında kullanmışlar. Blok’un Van milletvekili BDP’li Aysel Tuğluk da bu yıl seçim öncesinde yaptığı bir konuşmada “PKK ve Öcalan şiddetsiz çözüm için büyük fedakarlıklar gösterdi. Ama zulümden vazgeçmeyenler savaştan beslenenler o zorbalar bu savaşı bitirmek istemiyorlar” demiş.

Bu söylenenleri küçümsemiyorum. Ayrıca kuşkusuz “şiddetsiz çözüm” diye bir kalıp olarak kullanmadan da, Kürt sorununda çözümün şiddetsizlikten geçtiğini söyleyen başkaları vardır, olmalı… Umarım benim ulaşamadığım ya da atladığım çok yazı, çok konuşma vardır. Ama yine de bu fikrin çoğunlukta olduğunu, yeni moda deyimle “ana akım” haline geldiğini söyleyemeyiz.

Şiddetsizliği savunmak

Bu savaşın iki tarafı olduğu varsayımıyla mecburen iki tarafa ayrı ayrı konuşmak gerekiyor, sanki denge kurmak mecburiyetindeymişiz gibi. Aslında bu da yanlış. Ama sözümüzü sadece devlete yöneltmekle yetinemeyiz. Devlet dediğiniz zaten bir savaş makinesi. Şiddetsizlik fikri devlet için zaten suç. Askere gitmeyi, eline silah almayı reddetmek, asker silahları sustursun demek suç. Devlet refleksiyle davrananlar da çok normal bir şey söylermiş gibi, devlet silahları susturamaz, gerektiği her zaman silahlarını konuşturmak görevidir diyebiliyor.

Ama devlet yanlısı olmayan, barışçı ve demokratik çözüm diyebilenler için de şiddetsizlik savunması yapmak galiba sandığımızdan daha zor. Şiddetsiz çözüm diyebilmek için galiba önce devrimci savaş, silahlı propaganda gibi kavramları tamamen reddetmeniz, savaşarak ulaşılacak barışın veya kurtuluşun, savaştan da beter olduğunu kabul etmeniz gerekiyor.

Açık konuşalım. PKK biz dedik diye silahlı mücadeleyi bırakacak değil. Biz dedik diye de başlamadılar. Ne akıl verecek halimiz, ne tepeden konuşacak hüviyetimiz var. Ama önemli olan bunun şartlarını oluşturmaktır. Savaşı durdurmanın uluslararası konjonktürden, iktidarın binbir türlü hesabına kadar sayısız zorluğu da olsa, biz hiç olmazsa şiddetsizliğin konuşulacağı bir siyasi atmosferi yaratacak cesareti gösterebiliriz.

Bu korkunç savaş ortamının hepimizi zehirlemesine neden olan iki taraflı savaş propagandasını eleştirebiliriz mesela. Yıllardır üzerimize boca edilen bebek katili söyleminin rövanşını alma çabalarını ve şiddeti yücelten canlı kalkan militarizmini eleştirebiliriz. Devletin bile “gerilla” sözcüğünü kutsama olarak kabul edip yasakladığı bir ülkede zor ama, hemen bugün gerilla savaşını bir bütün olarak mahkum edebiliriz. Gerilla hikayelerini ve hepimizi dağlara çağıran şarkıları sevmeyi bırakamıyorsak bile, hiç olmazsa şu savaş bitsin diye artık söylememeyi, Che Guevara tişörtlerini sandıklara kaldırmayı becerebiliriz. Bunları yapmamız Türkiye devletinin geçmişte ve bugün Kürt halkına çektirdiği acıları, uyguladığı katliamları ve savaş kışkırtıcısı politikalarını onayladığımız anlamına gelmez.

Şiddetsiz çözümü savunmak bir ‘üçüncü yol’culuk değil. Bu ülkede yaşayan bütün halklar savaşla bir yere varılamayacağını kabul etti. Bunun ne kadar önemli bir kazanım olduğunun farkında mısınız? Savaşla bir yere varılamayacağını kabul etmekle, şiddeti bir bütün olarak reddetmek arasındaki çizgiyi geçmek o kadar da zor değil. Öldürmemek, ölmemek, kimsenin askeri ve kimsenin propaganda memuru olmamak mümkün.

Bugün artık Kürt sorununda sadece barışçı ve demokratik çözümü değil, şiddetsiz çözümü de savunmaya başlayabiliriz.

You may also like

Comments

Comments are closed.