Köşe Yazıları

Haftanın tortusu

0

* Bu haftanın aslında tek gündemi vardı: Savaş ve Barış * Füze kalkanı Türkiye’ye yerleştiriliyor * Beyoğlu’nda müzik dinlerken şarap içmek, Datça’da şiir yazarken şarap içmek*

* Bu haftanın aslında tek gündemi vardı: Savaş ve Barış: Savaş ve barış üzerine çok yazıldı, çok çizildi bu hafta içerisinde. Pazartesiyi, Salıya bağlayan saatlerde Hakkari’nin Çukurca İlçesi’nde yaşanan patlamalar ile fitil tekrar ateşlendi. Hemen ertesi gün karşılıklı yapılan sert açıklamalar ve Kandil’in bombalanmasıyla da olaylar birbirini izlemeye devam etti. Şimdi hava bombardımanı sonucu ölen kişi sayıları açıklanıyor.

Açıklıyorlar da, Dünya üzerinde bir savaş var mıdır ki, bir tarafın diğerini tamamen öldürmesiyle sonuçlansın? Bir tane ama? Hatırladığım, bildiğim kadarıyla yok. Öldürmenin, savaşı bitirebildiği bir örnek dahi eğer binlerce yıldır görülmüyorsa, şimdi de görülmeyecektir. Öldürmek, sadece ve sadece daha fazla öldürmeyi getirdi.

Bu konu üzerinde konuşmak da gitgide zorlaşıyor. Moda bir tabir var “Barış dili/savaş dili”. Tam ne demek olduğunu anlayamadığım bir tabir bu. Savaşan taraflardan birine “ama” diyerek yaklaşılıyorsa, savaşan kesimler arasında bu “ama”larla açık ya da gizli taraf tutuluyorsa, “Savaş kötü ama, insanlar ölmesin ama vb…” bu benim anlayabildiğim kadarıyla barışın dili olmuyor. Barışın dili ile konuştuğunu ve bu tabiri sürekli tekrar etseler de olmuyor! Türkiye’de işler biraz daha ters işliyor tabii ki. İşte örnek: Geçen hafta, bir yazı yazdım. Savaşan tarafların birbirlerini tehdit etmeleri üzerineydi bu. Sonuçta onlar birbirini tehdit ediyorlar ama ölen halk oluyor. Savaşın Lordlarına bir şey olmuyordu. Savaşan tarafların destekçilerini birleştirmeyi başardım. Yazıya tepki göstermek konusunda iki taraf da farklı argümanlarla yola çıktı ama aynı sonuca ulaştı. Onları gibi düşünmüyorsanız, onların kafalarındaki ne olduğu belirsiz “barış”a destek vermiyorsanız karşı taraftansınız! Yoğun bir tepkiyle karşılaştım. Anladığım kadarıyla, savaşanların ve destekçilerinin en büyük rakibi, savaştıkları insanlar değil; savaşmalarına karşı olanlar.

Yazıyı okumak için: Savaşın çukurunu el birliğiyle büyütüyorlar!

* Füze kalkanı Türkiye’ye yerleştiriliyor: Bir de tabii büyük savaş var. Hem sıcak savaş, hem de yönetimler düzeyinde. Mısır, Suriye, Libya, İran…  Sürekli bir karışıklık ve mücadele durumu içerisinde halklar ve ülkeler. Türkiye de, bu olayların içerisinde kendisine ufaktan bir rol kapma yarışında. Suriye ilgili olanlarda görüldü ki, Türkiye’nin rolü Amerika Birleşik Devletleri’nin, bölge ülkeler ve halklarla iyi geçinebilen postacısı. Suriye’ye bir mesaj iletilecekse, ABD Türkiye’ye söylüyor, Türkiye gidiyor Suriye’ye söylüyor. Söz aynı söz ama Davos Fatihi’nin ağzından çıkınca, Obama’nın ağzından çıkandan daha güzel geliyor kulaklara.

Bu durum pek fazla böyle süremeyeceği için de Türkiye yavaştan önlemlerini alıyor. Füze Kalkanı denen sistemin Türkiye’ye yerleştirilmesi bunun bir göstergesi. O füzelerin yönü ne tarafa bakacak? Füze kalkanının korumadığı bölgelere gelecek olan Patriot (Vatansever) füzeleri hangi ülkeden gelecek? Sevdikleri hangi vatanı, kimlerden koruyacak? Hangi ülkelerin füze saldırılarına kalkan olacak bu sistem? Siz bir savaş içerisinde olsanız ve elinizde füzeler olsa, o füzelerin etkili olabilmesi için ilk nereye saldırırsınız? İran’la olası bir savaşta, Türkiye’nin bu işin dışında kalma imkanı kalmamıştır artık.

* Beyoğlu’nda müzik dinlerken şarap içmek, Datça’da şiir yazarken şarap içmek: Beyoğlu’nda ilk önce sokaklarda, kafelerin, barların masalarında oturan insanlara karşı bir mücadele başlamıştı. İnsanlar oturuyorken, altlarından sandalyeleri çekildi. Sokak kültürüne karşı bir saldırıydı bu. Sonrasında, sokak müzisyenlerine karşı bir mücadele başladı. İnsanlar çalarken, müzik aletleri ellerinden alındı. Sokak kültürüne karşı mücadelenin çok derin olacağını gösterdi bu durum. Bir kentin en işlek caddesinde insanlar müzik yapamayacaksa, birileri başka sanatlar icra edemeyecekse, sanatı sokaktan kopartacaksanız, istediğiniz kadar Dünya kenti olmaya çalışın, olmaz. İstiklal Caddesi’ni öldürmek değil, İstiklal Caddesi’ni çoğaltmak gerekir. Son olay da Galata Kulesi etrafında gerçekleşti. Görüntüleri izlemediyseniz, izleyin derim. Sonra da Tahrir Meydanı’na müdahale eden develere binmiş Mübarek yanlılarının görüntülerini izleyin. Neredeyse aynı. Sokakta oturan, müzik yapan ve içki içen insanlara, üzerlerinde yelekler olan başka insanlar müdahale ediyor ve oturanları yerlerde sürüklüyorlar, dövüyorlar. Hayalinizdeki İstanbul gerçekten çok başarılı!

Bir de hayallerindeki Datça var tabii. AKP ilçe belediye başkanı hedef gösterdi, bir gece sonra da Can Yücel’in mezarı kırıldı. Ne düşünmüştür yapanlar? Bari toplanıp kitaplarını yaksaydınız. Can Yücel, mezar ya da mezarındaki şarap değildir çünkü. Şiirleridir.

Yeşil Gazete yazıları ve diğer yazılar için: http://www.urbarli.net

You may also like

Comments

Comments are closed.