ManşetYeşil Havadis

Yeşiller Partisi: “12 Haziran seçimlerinde oylar Blok adaylarına”

0

Yeşiller Partisi bugün bir açıklama yayınlayarak 12 Haziran seçimlerinde herkesi Emek, Özgürlük ve Demokrasi Bloğu adaylarına oy vermeye çağırdı. Yeşiller Partisi’nin neden Bloğu desteklediğinin yanı sıra neden seçimlere giremediğinin de anlatıldığı açıklama parti eşsözcüleri Ümit Şahin ve Yüksel Selek imzsıyla yapıldı.

Açıklamanın tam metni şöyle:

“Yeşiller Partisi olarak 12 Haziran seçimlerinde Emek, Özgürlük ve Demokrasi Bloğu’nun bağımsız adaylarını destekliyor, herkesi Blok adaylarına oy vermeye çağrıyoruz.

Üyelerimiz ve aktivistlerimiz Blok adaylarının kampanyalarında aktif olarak çalışıyorlar. Ayrıca seçim kampanyasında çalışan bütün aktivistler için “2011 Seçimlerinde Yeşil Politikalar” başlıklı bir de broşür yayınladık. Bu broşürle amacımız partimizin seçime ilişkin görüşlerini ortaya koymak değil, Bloğun seçim bildirgesinde yer alan ekolojiye ilişkin politikalara daha detaylı bir şekilde bakmak, gerekli arka plan bilgilerini ve yeşil bir bakış açısıyla hazırlanmış politik önerileri el altında bulunacak bir şekilde derlemekti. Bu broşür hem web sitemizde, hem de seçim bürolarında bulunabilir.

Bu bildiride Emek, Özgürlük ve Demokrasi Bloğu’nda yer alan siyasi partilerden biri olarak hem bu desteği bir kez daha ifade etmek, hem de seçim sürecinde sık sorulan bazı sorulara yanıt vermek istedik. En sık sorulan sorular neden Blok adaylarını desteklediğimiz ve neden parti olarak seçime girmediğimizdi. Aşağıda bu soruların yanıtlarını bulabilirsiniz.

Emek, Özgürlük ve Demokrasi Bloğu’nun adaylarını destekliyoruz

Kürt sorunu hala Türkiye’nin en önemli sorunlarından biri. Kürt sorunu nedeniyle uzun yıllardır sadece on binlerce yurttaşımız ne yazık ki hayatını kaybetmekle kalmadı, hükümetlerin çözümsüzlük politikaları Türkiye’nin demokratikleşmesinin önündeki en önemli engel olmaya da devam etti. Kürt sorununa şiddetsiz, demokratik ve haklar temelindeki politikalarla çözüm getirmek artık hayal değil. Ancak bunun için siyasi irade ve kararlılık gerekiyor. Oysa başta iktidar partisi AKP olmak üzere sorunun çözümsüzlüğünden çıkar sağlayan çevreler ne yazık ki işi Kürt sorununun inkarına kadar vardırmış durumdalar.

Yeşiller Partisi olarak Kürt sorununa dair görüş ve önerilerimizi 2009 yılında yayınladığımız bir raporla kamuoyuyla paylaşmıştık. Çözüm için atılacak en önemli adımın seçim barajının kaldırılması ve toplumun bütün kesimleri gibi Kürt halkının da seçilmiş temsilcilerini hiçbir kısıtlamaya tabi olmadan Meclis’e göndermesi olduğunu düşünüyoruz. Konunun siyasi zeminde tartışılması, çözümün Meclis’te bulunması, düşünce ve siyaset yapma özgürlüğünün hiçbir şekilde kısıtlanmaması ve yıllardır herkesin içine işleyen tabuların ortadan kaldırılması hayati öneme sahiptir.

Emek, Özgürlük ve Demokrasi Bloğu’nu desteklememizin en önemli nedeni barıştan yana olmamız ve Kürt sorununun şiddetsiz ve demokratik çözümü yolundaki kararlılığımızdır. Milyonlarca oyu olmasına rağmen seçim barajı nedeniyle parti olarak seçimlere giremeyen Kürt siyasi hareketinin, bağımsız adaylar yoluyla ve hak ettiğinden çok daha az bir temsil oranıyla da olsa, Meclis’te olmasını barış yolunda vazgeçilmez bir adım olarak görüyoruz. Türkiye demokratikleşmek ve barışa kavuşmak istiyorsa öncelikle sorunun muhataplarını dinlemeye ve her görüşün tartışılmasına alışmalıdır.

Çözüm TBMM’den gelmeyecekse nereden gelecek?

Oysa ne yazık ki daha üç yıl evvel Kürt açılımdan söz eden AKP hükümeti bugün Kürt sorununun varlığını bile inkar eden bir noktaya gelmiş, Kürt siyasi hareketinin aralarında seçilmişlerin de bulunduğu binlerce temsilcisini KCK davaları kapsamında hapislere yollamış, Kürt halkı üzerindeki askeri ve polisiye baskıyı yoğunlaştırmış bulunuyor.

Emek, Özgürlük ve Demokrasi Bloğu altında birleşen siyasi hareketler, öncelikle işte bu baskıya karşı bir duruş sergiliyorlar. Aralarında sosyalist ve yeşil adayların da olduğu bağımsız adayların seçildikleri zaman barışın ve demokrasinin sözcüsü olacaklarına yürekten inanıyoruz.

Blok adaylarını gönülden desteklememizin bir nedeni de geçen dönemde Meclis’te bulunan BDP’li milletvekillerinin ekoloji politikaları konusundaki duyarlıklarıdır. Meclis’te bulunan az sayıda BDP’li vekil, AKP hükümetinin doğaya yönelik, diğer partilerin yüzlerce milletvekilinin çoğunun görmezden geldiği ya da hizmet ettiği saldırılarına karşı, güçleri ölçüsünde samimi bir mücadele verdiler. Doğa tahribatını iyice arttırmayı hedefleyen Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanun tasarısı gibi, Akkuyu’ya nükleer santral yapmak için Rusya’yla imzalanan anlaşma gibi konularda bizlerle ve bütün ekoloji hareketleriyle işbirliği içinde oldular. Bu işbirliğinin daha da güçlenmesi için demokrasi ve ekoloji konusunda duyarlı daha fazla milletvekilinin Meclis’te olması gerekiyor. Bunun tek yolu da daha fazla Blok adayını Meclis’e göndermek.

 

Yeşiller Partisi neden seçimlere giremiyor?

Üç yıl önce kurulan Yeşiller Partisi, kuruluşundan sonra yapılan ilk seçim olan 2009 yerel seçimlerine olduğu gibi 2011 genel seçimlerine de katılamıyor. Yerel seçimlerde bağımsız yeşil adaylarla yürüttüğümüz seçim çalışmalarını bu yıl Emek, Özgürlük ve Demokrasi Bloğu’na destek vererek devam ediyoruz. Ancak Yeşiller Partisi’nin neden kendi başına seçimlere katılamadığı kamuoyunda iyi bilinmiyor. Bu durumun nedenini açıklamak istiyoruz.

Türkiye’de sadece Anayasa değil, tüm siyasi sistem 12 Eylül döneminin hemen ardından daha da ağırlaştırılan bazı yasaklar tarafından biçimlendirilmiş durumda. Bu yasakların temel amacı tabandan örgütlenen siyasi oluşumları veya alternatif fikirleri siyasi sitemin dışında tutmak ve dışlamak.  Sistem bu amaca ulaşmak için dört temel mekanizma kurmuş durumda ve bunlara 30 yıldır dokunulamıyor:

1- Bir partinin genel ve yerel seçimlere girmesi için çok yaygın bir örgütlenmeye sahip olması gerekiyor. Bunun için 22 Nisan 1983 tarihli ve 2820 sayılı Siyasi Partiler Kanunu’nun 31 Mart 1988’de (2. Turgut Özal Hükümeti tarafından) değiştirilen “Siyasi Partilerin Seçim Katılması” başlıklı 36. maddesine bakalım (Aynı hüküm 298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun’un 14/11. Maddesinde tekrarlanmaktadır):

“Siyasî partilerin seçimlere katılabilmesi için illerin en az yarısında oy verme gününden en az altı ay evvel teşkilat kurmuş ve büyük kongrelerini yapmış olması veya Türkiye Büyük Millet Meclisinde grubu bulunması şarttır. Bir ilde teşkilatlanma, merkez ilçesi dahil o ilin ilçelerinin en az üçte birinde teşkilat kurmayı gerektirir.”

Ayrıca aynı kanunun 20. maddesine göre “Bir ilçede teşkilatlanma, ilçe sınırları içerisindeki beldelerin en az yarısında teşkilat kurmayı gerektirir. Belde sayısı üç veya daha az ise beldenin sadece birinde teşkilat kurulmuş olması yeterlidir.”

Bu koşula göre bir siyasi partinin yerel seçimler de dahil olmak üzere herhangi bir seçime katılma yeterliliğini elde edebilmesi için Türkiye’de bulunan 81 il ve 957 ilçede en az 300 civarında parti örgütü kurulması gerekmektedir. Bu da normal üye sayısı olarak da değil, sadece parti yöneticisi sayısı olarak binlerce kişilik bir kadro, yüzlerce büro ve büyük parasal kaynaklar gerektirir.

Günümüzde yeni kurulan bir partinin hızla bu koşulu yerine getirebilmesinin birkaç yolu vardır: Mevcut bir partinin bölünmesiyle oluşan partilerde zaten varolan teşkilatlar yeni partiye katılabilmektedir. Bir diğer yol daha önceden seçime katılma yeterliliğini kazanmış bir partiyle birleşmek ve onun kazanılmış hakkını kulanmaktır. Kanundaki kısıtlamaları aşmak için geliştirilen bu hülle yöntemini kullanan partiler olduğunu biliyoruz. Son olarak belli bir nüfuzlu kişi ya da cemaat tarafından büyük para desteğiyle kurulan partilerin bu kısıtı aşmak için gerekli “yatırımı” yapabildiğini eklemeliyiz.

Yeşiller Partisi 2008 yılında, 6 yıllık bir yapılanma ve program oluşturma sürecini takiben, yeşil hareketin siyasi partisi olarak kurulmuş yeni bir partidir. Türkiye’nin geleneksel siyasi örgütleri ve alışıldık fikirsel yapısı için nispeten yeni ve alternatif sayılabilecek  bir parti olan Yeşiller, yukarıda sayılan koşulların hiçbirine (başta büyük finansal kaynaklar olmak üzere) sahip değildir. Tamamen fikirler, aktivist kadrolar ve ilkeli çalışma esaslarıyla Türkiye’nin siyasi hayatında yer almaya çalışmaktadır. Yeşiller, bu nedenle iktidar partisinin ve bu antidemokratik düzenden fayda sağlayan diğer büyük partilerin ısrarla sürdürdüğü bu kapalı ve antidemokratik düzenden en büyük zararı gören ve seçimlere girmesi engellenen birkaç parti arasında yer almaktadır.

2- Benzer kısıtlar devlet bütçesinden siyasi partilere yardımla ilgili olarak da geçerlidir. Siyasi Partiler Kanunu’nun “Devletçe Yardım” başlıklı Ek 1. maddesine göre

“Yüksek Seçim Kurulunca son milletvekili genel seçimlerine katılma hakkı tanınan ve 2839 sayılı Milletvekili Seçimi Kanununun 33 üncü maddesindeki genel barajı (%10) aşmış bulunan siyasi partilere her yıl Hazineden ödenmek üzere o yılki genel bütçe gelirleri “(B) Cetveli” toplanmış beşbinde ikisi oranında ödenecek mali yıl için konur. (…) Milletvekili genel seçimlerde toplam geçerli oyların % 7’sinden fazlasını alan siyasi partilere de Devlet yardımı yapılır.”

Bu madde nedeniyle bugün bütün devlet yardımları sadece TBMM’de bulunan üç parti arasında paylaşılmaktadır. 2010 yılında AKP 52 milyon TL, CHP  23 milyon TL ve MHP 16 milyon TL hazine yardımı aldı. Son üç yılda bu üç partiye devlet kasasından 300 milyon TL’nin üzerinde para ödendi. Bu da yurttaşın vergilerinden oluşan fonların tamamının seçmenlerin (2007 seçimlerin sonuçlarına göre) yaklaşık %80’i tarafından oy verilen partiler arasında paylaşılmakta olduğu, diğer %20’nin (yani 10 milyon seçmenin) ve oy verdiği partilerin haklarının ihlal edildiği anlamına gelir. Üstelik bu oranların seçimlere katılma koşullarının ağırlığı ve %10 barajı nedeniyle seçmen iradesini yansıtmadığını da not etmek gerekiyor.

Yeşiller Partisi Avrupa ülkelerindeki uygulamanın tersine, küçük ve alternatif partileri cezalandıran bu adaletsizlik nedeniyle de, siyasi sistemin dışında tutulan siyasi partilerden biridir.

3- Siyasetin önündeki yasaklardan biri de seçim ittifaklarına dairdir. Herkesin bildiği gibi partilerin yasal ve açık bir şekilde seçim işbirliği yapması hala yasaktır. Pek çok ülkede bir seçim bildirgesi üzerinde uzlaşan partiler belli bir koalisyon veya ittifak adıyla seçimlere girebilmekteyken, ülkemizde seçim ittifakları yine yasaların arkasından dolanarak yapılabilmekte, işbirliği yapmak isteyen partiler aday olmak isteyen üyelerini istifa ettirerek ya bir partinin çatısı altında toplanmak, ya da bağımsız olarak seçimlere girmek zorunda bırakılmaktadır. Artık neredeyse herkesin normal bir uygulamaymış gibi algılamaya başladığı bu anlamsız yasak ve kanunlara karşı hile yapma zorunluluğu da siyasi sistemin sağlıklı işlemesini engellemektedir.

4- Son olarak herkesin malumu olan %10 seçim barajını anmak gerekir. Adil temsili engelleyen ve hiçbir meşruiyeti kalmayan dünyanın bu en yüksek seçim barajı nedeniyle oylarının boşa gitmesinden kaygı duyan seçmenlerin istedikleri partiye oy vermeleri engellenmekte, toplumdaki bütün fikirleri temsil etmesi gereken Türkiye Büyük Millet Meclisi sadece belli başlı birkaç partinin tekelinde kalmaktadır. Seçim barajının kaldırılması veya makul bir seviyeye indirilmesi için toplumun geniş kesimleri fikir birliği içinde bulunmasına rağmen iktidar partisi siyasi istikrar adı altında toplumsal barışı tehdit eden bu antidemokratik uygulamayı ısrarla sürdürmektedir. Yüksek seçim barajı Yeşiller Partisi gibi yeni ve alternatif partilerin siyasi sisteme katılmasını engellemektedir.

 

Sonuç

Biz Yeşiller Partisi olarak bütün bu antidemokratik siyaset yasaklarına rağmen örgütlenmemizi geliştirmeye, ekoloji mücadelesi verenlerin, demokrasi, barış ve özgürlük isteyen kesimlerin sözcüsü olmak ve Türkiye’de siyasi yelpazenin üçüncü ana akımını oluşturmak üzere çalışmaya devam ediyoruz. Ancak bir partinin toplum tarafından tanınması, üye sayısını arttırması ve örgütlenebilmesi için de öncelikle seçimlere girmesi gerekiyor. Bu kısır döngüyü aşmak için de uğraş veriyoruz. Tüm yeşilleri ve yeşil hareketi destekleyenleri de bu çabaya katkı koymaya davet ediyoruz.

Ancak henüz seçimlere girecek yeterliğe ulaşamamış olmamızın sorumluluğunun sadece Yeşiller Partisi kadrolarında ve aktivistlerinde olmadığını, antidemokratik siyasi sistemin ne kadar büyük bir engel oluşturduğunu bir kez daha hatırlatmak istiyoruz.

Türkiye’nin 12 Eylül döneminden kalma bütün bu antidemokratik uygulamalardan ve korkulardan kurtulup bir an önce siyasetin önünü açması gerekiyor. Anayasa başta olmak üzere Siyasi Partier Kanunu, Seçim Kanunu gibi siyasi sistemi düzenleyen bütün kuralların baştan sona demokratikleşmesi Yeşiller Partisi’nin ve yeşil hareketin de önünü açacaktır. Bu nedenle demokrasi mücadelesi hepimizin ortak mücadelesidir.

Öte yandan Bloğun seçim bildirgesi hem ekolojik sorunlara verdiği önemle, hem de yerinden yönetim vurgusuyla Yeşiller’in de benimsediği görüşleri içeriyor. Blok nükleer santrallere açıkça karşı çıkan, ekolojik yıkımları önleme kararlılığını ifade eden, kadın hakları vurgusunu kararlılıkla yapan, ayrımcılığa karşı, demokratikleşmeden, sivilleşmeden, emekten yana bir seçim bildirgesiyle seçimlere giriyor.

Bir yandan da yeni oluşacak Meclis’in yeni bir Anayasa yapmayı gündemine alacağını biliyoruz. Antidemokratik 12 Eylül anayasasından bir an önce kurtulmak zorundayız. Ancak anayasa yapacak bir Meclis’in toplumu temsil etmesi gerekir. Sadece yeni ve sivil değil, aynı zamanda demokratik, özgürlükçü ve ekolojik bir Anayasa için önümüzdeki dönemde Blok milletvekillerine önemli görevler düşecek.

Bu nedenle Blok adayları bizim de adaylarımız.

Oylarımız Emek, Özgürlük ve Demokrasi Bloğu’nun bağımsız adaylarına…

Ümit Şahin, Yüksel Selek
Yeşiller Partisi Eşsözcüleri”

More in Manşet

You may also like

Comments

Comments are closed.