Yeşeriyorum

Çevrecilerin Cuma namazında ettikleri dua – Umur Gürsoy

0

İşime giderken arabamın radyosunda birbirinin frekansına girme yarışında, biri gelip biri giden radyolardan birinde Türkiye’nin bütün camilerinde Cuma namazında Japonya’daki katmerli felaketin (Deprem-Tsunami-Atom Santralından Radyasyon Sızıntısı) kurbanları için dua edileceğini ve pazartesi günü de bütün resmi dairelerde bayrakların yarıya indirileceği haberini dinledim. İşyerine gelince hemen çevreci gruplara internetten bu haberi duyurarak Cuma namazına gidilmesi gerektiğini ve halk ile iletişim kurmak için bunun iyi bir fırsat olduğunu yazdım.

Sonra bir hayal kurdum: Televizyonların akşam haberlerinde ve ertesi gün bütün gazetelerde Türkiye’nin bütün çevreci-yeşil-ekolojistlerinin topluca Cuma namazına gittiği ve Japonya’daki üçlü felaketin kurbanları için hayır dua ettikleri söyleniyor ve yazıyordu. Camiden çıkan nur yüzlü çevrecilerden birisi, kendisine “Duanızda neler dilediniz” diye soran televizyon muhabirine: “Dünya bilim adamlarının bilimi, hükümdarların adaleti, cömertlerin el açıklığı, yoksulların duaları üzerinde durur.” hadisini aktararak, “Japon dostlarımıza hayır dualardan başka Türkiye’ye nükleer santral yapmak isteyen yetkililerden, hükümetlerden ve onların destekçilerine akıl fikir ver, bizleri onların zulmünden koru ya Rabbi diye dua ettim” dediğini bütün televizyon kanalları tekrar tekrar gösteriyordu.

Gerçekten de çaresiz kalınan her durumda inananlar duaya başvurur. Türkiye’den Japonya’daki felâketin masum ve çaresiz kurbanlarına oturduğumuz yerden yapacağımız en kolay yardım, onların dualarına dualarımızı katmaktır. Bu konu (dua ve inanç) dinler tarihi kadar eski ve çok derin bir konudur. Ayrıca bilindiği gibi bazı tıp araştırmalarında kontrollu çalışmalarda kendisine dua edilen hastaların edilmeyenlere göre daha çabuk iyileştiği saptanmıştır. Hatta kendine dua edildiğinden haberleri olmayan hastalardan oluşan kontrollu çalışmalarda da dua edilenlerde de kendilerine dua edilmeyen gruba göre bu çabuk iyileşme gözlenmiştir.

Japonya’daki 9,0 büyüklüğündeki depremin ve sonrasındaki dev tusinamilerin nükleer santral sızıntılarına da yol açan sonuçları Tevrat (Eski Ahit) İncil ve Kur’an indirildiği devirlerde olsa idi; toplumsal yıkımların tekrarlanmaması için kutsal kitaplarda, ‘deniz kıyılarını doldurup liman, yol ve şehir yapanları, fay hatlarının yakınına nükleer ve termik santral yapanları, doğal ve toplumsal çevreyi ezenleri; ezenlere izin verenleri ve “onları görmezden gelerek, müdahale etmede yetersiz kalarak, önlem almayı reddederek, hukuki biçimciliğin ve politik felcin birbirini takviye ettiği karmaşık ve mükemmeliyetçi uygulamaların arkasına sığınarak halkı sömürenleri” ve baskı altına alanları ve onlara yanlı bilirkişi raporları vererek ve yetersiz meslek insanları eğiterek destek veren bilim insanlarını ve aydınları; onları görmezden gelerek, denetlemeyerek, kayıtsız kalanları hesap günü büyük azap ve cehennem ateşi beklediğini’ yazardı. Ya, Nuh Peygamber, Türkiye’den büyük bir toprak parçası bir ay önce metrelerce derinlikte su baskınlarına uğrayan Avustralya’daki Aborjinler içinden çıkardı. “Nükleer santrallar haramdır” fetvası veren Endonezyalı yüzlerce Müslüman din bilgini; nükleer santralın riskiyle (üstelik bir de bir firmanın reklamını yaparak) evlerdeki tüpgazın riskini bir tutan Türkiyeli din kardeşleri için ne derlerdi dersiniz?

Alev Alatlı’nın günümüz Rusya’sında Türkiye’nin geleceğini görüyorum dediği: “Meşrutiyetini ve güvenilir ulemasını kaybetmiş, aşırı derecede yıpranmış, sadece aydınlarının desteğinden değil, camilerini dolduracak güvenilir müminlerinden de yoksun bir toplum… Entelektüel bir boşluk içinde, temsil ettiklerinin ihtiyaçlarını dillendirmekten aciz, bir o kadar zayıf ve deorganize muhalefet… Ülke çıkarlarını hiçe sayan küreselleşmeciler diye birileri… Medyayı kontrol eden finansman çevreleriyle devlet arasındaki enformasyon savaşlarında bölünmüş bir halk… Kendi hükümetleri ile yabancı bir güçmüşçesine pazarlık eden ekonomi seçkinleri… İnsan hayatının gündelik gereksinimlerinin ötesinde, daha üstün bir anlamı yokmuş gibi yaşanıyor olması…” kehaneti gerçekleşti mi yoksa?

Eğer nükleer santral aymazları ve çevre düşmanları, halkı en temiz inanç ve ulusal duygularını kutsal metinlere dayanan ve kimi zaman faşizmin sınırlarında gezinen bir iletişim dili ile sömürüyor ve kandırıyorlarsa bizim de “Bilim adamlarının bilimi, devletin adaleti, cömertlerin el açıklığı, yoksulların duaları üzerinde duran dünyayı ve üzerinde yaşayan tüm canlıların yaşamlarının (haklarının) korunması için çok geniş olanaklar ve destekler barındıran başta Kur’an ve hadisler olmak üzere kutsal metinlerin dilinden konuşmamamızın bir nedeni yoktur.

Yine de, Japonya’daki nükleer felaketten çok önce Endenozyalı meslektaşlarınca “Haram” bulunan nükleer santralların Türkiye’ye yapılması hakkında bu güne kadar seslerini çıkarmayan Diyanet İşleri Başkanlığı’nın Üniversite içi ve dışı ilahiyatçıların ve eli kalem tutan din adamlarımız ile şeriatçı basın dediğimiz camianın ne düşündüğünü evirip çevirmeden açıkça söyleyip yazmalarını ve tartışmalarını talep etmek bizim en tabii hakkımızdır. Zira, CHP’nin “Bedelsiz Askerlik Yasa tasarısına” “halkın önüne bu manevi yük ile çıkamam” diyerek karşı çıkan, ama Japon halkını çaresiz bırakan, algılanması zor nükleer santral kazalarına rağmen Akkuyu Nükleer Santralından vaz geçmeyerek Türkiye çevreci gruplarını adeta çaresizleştiren başbakanımızın ulemaya danışmaya bugünlerde çok ihtiyacı var!!!

 

More in Yeşeriyorum

You may also like

Comments

Comments are closed.