Röportaj

‘Nükleeri desteklemek ruhu şeytana satmaktır’

0

Japonya’da deprem sonrası yaşananların nükleer enerjinin 11 Eylül’ü olarak niteleyenler var. Bu olay sizin için de insanlık tarihinde bir dönüm noktası mıdır?
Şurası kesin ki, bağımsız ve eleştiri hakkı kısıtlanmamış bir medyanın bulunduğu ve özgür bir sivil toplumun olduğu hiçbir ülkede nükleer enerjinin geleceği yok. Uzun vadeli baktığımızda nükleer enerji her şeyden önce yolsuzluğun ve baskı rejimlerinin sürdüğü, yöneticilerin sorgulayan bir kamuoyundan çekinmek zorunda olmadığı ülkelerde yaşatılabilen bir enerji biçimi olacaktır. Çin’de bile nükleer enerji kullanımının genişletilmesine yönelik planlar hakkında eleştirel bir tartışma başlamış bulunuyor.

Nükleer enerjinin gözden geçirilmesi, tartışılması açısından Almanya diğer Avrupa ülkelerinden bir adım önde mi sizce?
Yedi yıl süren Sosyal Demokrat-Yeşiller koalisyon döneminde Almanya nükleer enerjisinden tedricen çıkmaya ve yenilenebilir enerji çağına girmeye karar verdi. Yenilenebilir Enerjiler Yasası savaş sonrası Almanya’nın en başarılı yasalarından biri. Bu yasa Avrupa’da ve dünyada çok sayıda ülke tarafından örnek de alındı. Ben bu bilgiyi Ankara’daki ve hükümetteki tanıdıklarıma tekrar tekrar verdim, maalesef pek bir netice alamadım. Bugün Le Monde gazetesi bile birinci sayfasında nükleer enerjiyi sorgulayan başlıklar atıyor. Ayrıca biliyor musunuz, George W. Bush 40 tane yeni nükleer santral yapmak iddiasıyla işbaşına geçmişti ama iktidarda olduğu sekiz yıl boyunca bir tek santral inşa ettirmedi. Obama da başka türlü davranmayacak. Nükleer enerji geçmiş çağın teknolojisidir. Saldığı karbondioksit gazıyla atmosferi ısıtan kömür santralları geçmiş çağların teknolojisidir. Geleceğimiz, enerji tasarrufunda, enerjinin etkin kullanımında ve de yenilenebilir enerjilerde. Elektrik enerjisi üretiminde yenilenebilir enerjilerin payı Almanya’da yüzde 17’ye ulaştı ve daha da büyüyor.

Almanya’da bazı yaşlı nükleer santralların geçici olarak kapatılması kararı bir zihniyet değişimi mi? Yoksa bunu Merkel’in seçim yatırımı olarak mı değerlendirmek gerekiyor?
Yasa, nükleer santrallarının geçici olarak kapatılmasını öngörmüyor. Nükleer santralları işleten firmalar teorik olarak yargı yoluna başvurabilir. Hatta kalan kullanım süresini daha yeni tarihlerde yapılmış nükleer santrallara aktarabilirler. Meşru olan, bizim o zamanlar nükleer enerji sektörüyle vardığımız anlaşma uyarınca, nükleer enerjiden çıkma planlarına geri dönmektir. Bu anlaşma, en eski santralların bu yıl ve gelecek yıl ve 2020’de de son santralın kapatılmasını öngörüyordu. Benim izlenimime göre de federal hükümet bugün ve gelecek pazar günü yapılacak üç eyalet seçiminden önce kamuoyu tepkilerini göğüslemek için zaman kazanmaya çalışıyor.

Japonya’da yaşanan çok acı bir tecrübe olabilir ama sadece bu yüzden kamuoyunda değişen zihniyetten, Yeşiller’in seçimlerde faydalanabileceğini düşünüyor musunuz?
Nükleer enerjinin tehlikeleri konusundaki öngörülerimizin haklı çıkmasını elbette ki istemezdik. Ama görüyorsunuz dünyada çekirdek erimesi tehlikesi olmayan hiçbir nükleer santral yok. Çernobil’den sonra bu konuda teknolojik gelişme sağlanmaya çalışıldı ama bunun mümkün olmadığı görüldü. Ayrıca örneğin nükleer santrallara karşı bir terör eylemi ihtimalini de, nükleer santral üzerine uçak düşmesi tehlikesini de göz ardı edemezsiniz. Teknisyen hataları, insani zafiyetlerden kaynaklanan hatalar olabilir, bunlara karşı mutlak önlemler mümkün değil.

Türkiye’de oluşan nükleer karşıtı harekete ‘üçüncü nesil santralların’ risksizliğinden söz ediliyor. Almanya’da size bu yönde fikirler öne sürüldüğünde siz ne cevap veriyorsunuz?
Nükleer santral lobileri hep yeni yeni propaganda masalları uyduruyor. Bazen enerji açığı olduğunu iddia ediyorlar, bazen nükleer santrallarla ucuz enerji elde etmekten, bazen de iklimi korumaktan söz ediyorlar. Gerçekte tek bir neden var: Para! Nükleer santral lobisi büyük paralar kazanıyor ve maalesef siyasette dostları çok. Dediğim iyi anlaşılsın diye tekrar etmek istiyorum: Çekirdek erimesi tehlikesi olmayan tek bir nükleer santral yok dünyada. Hiçbir sigorta şirketi nükleer santralları sigorta etmeye yanaşmıyor. Bir deprem ülkesinde, fay hattı üzerinde nükleer santral inşa etmeye kalkışmayı aklım, havsalam almıyor. Çocuklarımız, gelecek kuşaklar kâr amacıyla yurtlarını, insanların sağlığını ve doğayı kurban edenler hakkında ne düşünecekler? Nükleer enerjiye destek olan, Goethe’nin Faust’undaki gibi ruhunu şeytana satmak durumundadır.

Gezegenin gidişatına bakınca en ‘yeşil’ olanın siyasette kazanacağı günler için insanlığın daha fazla felaket mi yaşaması gerekiyor?
Umarım böyle olmaz. Bir sürü felaketi bugün bile görmezlikten geliyoruz. Birkaç yıl öncesine kadar nükleer atık dolu varillerin denizlere atılmasına, bunun getirdiği tehlikelere dair kimse bir şey söylemiyor. Bu variller paslanmış durumda. Bu atıklar denizleri ve denizlerde yaşayan tüm canlıları, yediğimiz balıkları kirletiyor. Topraklarında uranyum madeni işletildiği için yurtları radyasyonla kirlenen, yaşanmaz hale gelen yerli halklardan kimse söz etmiyor. Ama kıyamete götüren örgütlü çılgınlığa karşı direniş gelişiyor. Türkiye’de de nükleer çılgınlığa karşı birlikte mücadele ettiğimiz yeşil dostlarımızın sayısı artıyor. Dünyayı çocuklarımızdan ödünç aldık. Çocuklarımız bir gün bize Hasankeyf’in kültür hazinelerini, Munzur Çayı’nın suyunu ve Allianoi’un hikâyesini, belki de Ecemiş fay hattına niçin nükleer santral kurulduğunu soracaklar. Başbakan Erdoğan onlara ne cevap verebilecek?

‘Tüpgaz benzetmesi Japon halkına şamar gibi’

Başbakan Tayyip Erdoğan Akkuyu Nükleer Santralı’na muhalefet edenlere, riski olmayan hiçbir yatırım olmadığını, bu şekilde düşünürsek evde tüpgaz bile kullanmamak gerektiğini söyledi. Ne diyorsunuz bu tüpgaz teşbihine?
Başbakan’ın bu sözleri çok ciddi olarak söylediğini düşünemiyorum. Ülkenin geniş alanlarının radyoaktif maddelerle zehirlenmesi tehlikesinin tüpgaz patlamasıyla mukayese edilmesi, şimdi nükleer felaket korkusuyla titreyen Japonya’daki halkın yüzüne vurulmuş bir şamar gibi geliyor. Nükleer santral lobisi eskiden bize ekarte edilemeyecek risk oranının bir milyonda bir olduğu masalını anlatıyordu. Benim yaşım 45 ve şimdiye dek Harrisburg, Çernobil ve şimdi Japonya felaketlerini yaşadım. 1 milyon yıl süre göz önüne alındığında çok fazla değil mi? Ayrıca daha nükleer atıkların nihai depolanması konusuna hiç girmedik. Yüksek teknoloji ülkesi Almanya bile toplam olarak 1 milyon yıl süreyle saklanması gereken nükleer atıkları nerede ve nasıl depolayacağını bilmiyor. Aşağı Saksonya eyaletinde Asse bölgesindeki nükleer atık deposu 1 milyon yıl boyunca nükleer atıkları dış dünyadan uzak tutacak, saklayacak deniyordu. Şimdi aradan daha 40 yıl bile geçmeden burada yeraltında depolanan nükleer atıkların ortaya çıkan sakıncalar nedeniyle bu depolardan başka yere taşınması gündeme geldi. Bütün bu masrafları hesaba katarsanız nükleer enerjinin en pahalı enerji olduğunu hemen görürsünüz.

Röp: Pınar Övünç / Radikal

More in Röportaj

You may also like

Comments

Comments are closed.