YazarlarYeşeriyorum

HAS Parti olgusu

0

Has Parti İstanbul İl Örgütü’nün gecen Cumartesi düzenlediği Anayasa Sempozyumu’na dinleyici olarak katıldım. Sempozyum içerik ve tartışma düzeyi açısından verimli olduğu kadar da şaşırtıcıydı. Has Parti Anayasa Çalışma Grubu Başkanı Niyazi Güney’in moderatörlüğünü yaptığı ilk oturumda Yücel Sayman, Ergun Özbudun ve Levent Köker konuşmacıydı. Değerli konuşmacılar “demokratik anayasanın dibacesi, birlikte yaşamak; Türkiye’nin temel sorunları yeni bir anayasayla nasıl çözülür; yeni anayasayı kim ve nasıl yapmalı’’ konularını tartıştılar. Moderatörlüğünü Mehmet Bekaroğlu’nun yaptığı İkinci oturumda ise Mustafa Şentop, Diyarbakır Barosu Başkanı Mehmet Emin Aktar, Erol Katırcıoglu ve Aziz Çelik ’’Anayasa ve siyaset; Kürt sorununun çözümü açısından yeni bir anayasa; iktisatta değişim ve anayasa; sosyal politikalar açısından anayasa’’ konularını katılımcılarla birlikte enine boyuna tartıştılar.

Sempozyumun kapanışında Has Parti Genel Başkan Numan Kurtulmuş’un yaptığı konuşma ileri bir demokrasi referansıydı. Numan Bey resmi ideolojiyi, kapitalizmi ve milliyetçiliği eleştirdiği konuşmasında, hiç kimsenin kimliğini seçmediğini, dolayısıyla kimliklerin ayrıcalık vesilesi ve gurur kaynağı olamayacağını, Kürt olarak doğan insanların anadillerini konuşmasının ana sütü gibi helal olduğunu, aynı şekilde farklı inanç ve düşüncede olan insanlara da demokrasi ve eşitlik ilkesi gereği saygı duyulmasının şart olduğundan söz etti. Dahası politik muhafazakârlığı reddettiklerini demokratik, özgürlükçü, sosyal, ötekileştirmelere karşı olan bir anlayışı benimsediklerini anlattı. Dinsel kimliği merkeze alan insanların tabanını oluşturduğu bir siyasal partinin ‘’muhalif sol’’ konuma işaret eden söylemleri benim açımdan yeniydi. Çoğunlukla Has Parti tabanından oluşan dinleyiciler arasında az sayıda ön yargılı yaklaşımı saymazsak, genelde anlamaya açık, bireysel ve toplumsal haklara saygı duyan dindar bir kitlenin siyasal varlığı önemsenmesi gereken bir durum.

Politik muhafazakârlığın aksine ötekileştirilenlerin yanında yer almayı düstur etmiş dindarların varlığı neden önemlidir ve dindar kesimlerin resmi ideolojinin taşıyıcısı olan ulusalcı ve milliyetçi muhafazakâr kesimlerin ekseninden koparak hak mücadelesi veren Kürtler, Aleviler, emekçiler, doğanın hakkını savunan yeşiller, kadınlar ve diğer bütün ötekilerin yanında (devlet değil toplum odaklı) muhalif eksende konumlanması mümkün müdür?

Türkiye’de devlet eksenli siyasal alışkanlıklar, Müslüman kimliği merkeze alan dindarların sol ve muhalif siyaset ile buluşmasına hiç bir zaman olanak vermedi. Yoksul dindarların egemen dinamiklere karşı solcularla veya sol değerlerle ortak mücadele hattına katılması gerekirken, aradaki mesafeyi derinleştiren egemen anlayış, yeri geldiğinde solcuları dindarlara karşı dindarları da solculara ve diğer muhaliflere karşı dayanak olarak kullandı. Bu sorunsalın oluşmasında solun pozitivist, halktan kopuk sekter ve inançları kapsamı dışında bırakan mekanik bakışının rolü kadar, sınıfsal olarak çoğunluğu ezilenlerden oluşan dindar kesimin de (söylemde mazlumiyet vurgusu yapılmasına rağmen) sol değerlere sahiplenme yerine ya güçlüye boyun eğme ya da onun yanında kendisini tahkim etme tercihi belirleyici olmuştur. Bu popülist ve sinik gelenek AKP, Saadet ve iktidar neması için fırsat kollayan Türkiye Partisi ile devam ededursun, ‘’cipe binen türbanlının değil, otobüs durağında bekleyen emekçi türbanlı kızın partisi’’ olarak kendisini tanımlayan Has Parti, tam da bu geleneğin karşısında konumlanarak politik olarak yepyeni bir alan açmış durumda. Has Parti bu güne kadar solun dokunamadığı sola yakın olabilecek dindar toplumsal kesimi resmi ideolojinin vesayetçiliğinden, egemenlerden kopararak hak ve demokrasi mücadelesi veren muhalif cephede buluşturuyor. Demokratik, adil, özgürlükçü, farklılıklara saygıyı ve bir arada yasamı savunan bir toplumsal kitle, alışık olmadığımız biçimde siyasal alana müdahil oluyor.

Kapitalizme, resmi ideolojinin vesayetçi paradigmasına, militarizme karşı, ezilenlerle yan yana duran muhalif dindar bir sol parti ile işbirliği koşullarının geliştirilmesi iki açıdan önemlidir.

Birincisi teknik açıdan demokrasinin önündeki engel olan seçim barajına karşı yapılacak işbirliği muhalif cepheyi siyasetin belirleyici konumuna taşıyarak, baskıcı sistemin güç aldığı dengeleri alt üst edecektir. Kürtler, Aleviler, yeşiller, emekçiler, dindarlar, kadınlar, her gün daha da yoksullaştırılan köylüler… Neden güç birliği yaparak gerçekte kendilerine karşı oluşturmuş engelleri yıkamasınlar? Böylesi bir birliktelik durumunda, korkulardan beslenen karşıtlık yerine, oylar aslına rücu edecek, sistem partilerinin yerine gerçek halk demokrasisinin temeli atılacaktır. Böylece siyasetin halka geri kazandırılması mümkündür. Bu seçimlerde olamasa da sonraki seçimlerde iyi bir taban örgütlenmesi yapılırsa, Has Parti’yi de içine alan bir ittifak seçim barajını asıp 100-150 temsilciyi meclise gönderebilir.

İkinci neden demokrasi kültürüyle ilgili. Türkiye’de resmi ideolojinin beslendiği, ötekileştiren, kendi tutum ve ideolojisinin tek doğru ve vazgeçilmez olduğunu düşünen, farklılıklara eşitlik temelinde değil hoşgörü üzerinden tanımlayan muhafazakâr toplumsal kültür sağın ve solun içinde oldukça yaygındır. Dindarların sol ideolojinin söylemleriyle siyasal alana müdahil olması, işte bu kültürün çözülmesinde ve demokratik toplumsal kültürün gelişmesinde önemli katkılar sağlayacaktır. Benzer şekilde solun, yeşillerin ve diğer muhaliflerin temas etmekte zorlandıkları bir toplumsal kesimin devlet eksenli bakış açısından toplumsal eksenli konuma evirilmesi, dini ve ahlaki değerleri, mazlumiyetleri her açıdan sömürerek kullanan mevcut iktidarın ve tabi diğer sistem partilerinin maskesinin düşürülmesi açısından önemlidir.

More in Yazarlar

You may also like

Comments

Comments are closed.