Köşe Yazıları

İkiz kardeşin sinsi mi sinsi planı

0

Ruhani değerler ve dini inançlar iyidir, güzeldir, saygı ve sevgi duyulasıdır.

Ve ama insanların din adına birbirini öldürmesi, ötekileştirmesi, baskılaması kötüdür; karşı çıkılası ve reddedilesidir.

Vatanı sevmek, üzerindeki canlılara, kültürlere, doğasına, geçmiş ve geleceğine sahip çıkmak iyidir, güzeldir, saygı ve sevgi duyulasıdır.

Ve ama milliyetçilik, ırkçılık ve bayrak adına insan öldürmek, ayrımcılık yapmak, düşman yaratmak kötüdür; görüldüğü yerde karşı çıkılıp reddedilesi, insanlık onuru adına “DUR!” denilesidir.

Ve bütün bu zıtlıkların arasında kimilerimize tüm gücüyle parlayan, kimilerimize ise hepten görünmez olan bir sırat köprüsü vardır.

Bir yanı cennettir hikayenin, bir yanı cehennem.

Çoğumuz da cennet için çabaladığımızı sanarken dünyadaki cehenneme kor taşırız kürek kürek, farkına bile varmadan.

***

Benim kendi çapımda bir teorim var : Şu dünyadaki en büyük, en tehlikeli, en zararlı kötülükler, bu dünyadaki en büyük, en saygı duyulası, en şahane güzellikleri çaktırmadan hançerleyip yerine geçmiş şeytani ikiz kardeşlerinden ibarettir. Güzel ve iyilerin arkasından sinsice yaklaşmış, onları boğazlayıvermişler. Elleri çabuk ya, giysilerini hemen kendi üzerlerine geçirmişler; ağızları iyi laf yapar ya, hiçbir şey olmamış gibi devam etmişler kelamlarına.

Çoğunluk farketmemiş bu cinayeti. Anlamamış eski ve tanıdık “iyi” sandıklarının aslında onu öldürüp tahtına oturmuş yeni “kötü” olduğunu. Bu değişimi farkedecek kadar şanslı, haykıracak kadar da cesur olanlar da alınlarına “hain” , “yabancı maşası” , “şaşkın melul” damgaları vurularak atılmış kenara.

Kötü, kötü olduğu gerçeğini, kötü olduğunu farkedip de haykıranları “kötü” diye damgalayarak saklamış iyi insanlardan.

Kötü ikiz kardeş, boğazlayıp yerine geçtiği iyi ikiz kardeşin kullandığı sözleri, sembolleri almış; zamanla ve acelesiz değiştirmiş. İyi ikiz kardeşin sevgi ve dayanışma ve hoşgörü ve beraberlik mesajlarının ambalajı aynı kalmış, içleriyse nefret ve çatışma ve “ya benim gibi yaşa ya da hiç yaşama” ve düşmanlıkla doldurulmuş.

***

Eğer durum bu değilse, gayet iyi niyetli görünen insanların milliyetçiliği dünyadaki en güzel ve doğal duygu sanmalarını nasıl açıklayabiliriz ki? Hadi onu açıkladık, aynı insanların milliyetçiliğe karşı olanları kötü niyetli vatan hainleri olarak görmelerini nasıl anlamlandıracağız?

İyi ikiz kardeşini öldürüp yerine geçen kötü ikiz kardeş ve kurmayları kötü ve cani ve gaddar, evet. Aradaki farkı görmeyen veya görmeye korkanlar ise sadece şanssız ve bahtsız.

Rachel Dink ‘in söylediği gibi, “Bir bebekten katil yaratanlar…” paçalarına yapışılması gerekenler. Katil olduğunun veya katilleri alkışladığının farkında olmayanlar değil. Doğru ve güzele hizmet ediyorum diye övünenler değil.

Karşı olduğun ve hatta tiksindiğin değer, söylem ve eylemleri sahiplenenlere ve onaylayanlara bir an bak. Her birinin birer insan olduğunu göreceksin; zayıflık, korku, ihtiyaç ve pişmanlıklarıyla birer insan.

Akşamları “bugün de ne güzel kötülükler yaptım be dünyaya, aferin bana” diye övünen var mıdır acaba? Varsa da hani bir elin parmaklarından fazla mıdır?

***

Buraya kadar yazılanlara kısmen bile olsa hak veriyorsan, iki çift lafım var sana.

Sen ki bu cinayetin, bu sinsi planın, bu kirli oyunun ayırdına varanlardansın. Öyle ya da böyle, o veya bu nedenle.

Bu farkındalık durumudur ki, büyük sorumluluk da yüklüyor omuzlarımıza. Toplumu değiştirecek olan bizleriz, toplumu değiştirmek isteyen bizleriz.

Ve tam da bu yüzden beceriksizlikliğimizi “insanlar aptal, toplum çürümüş” diye açıklayarak kendimizi kandırmaya hakkımız yok.

***

Şeytani kardeşin iyi ikizini boğazlayıp çaktırmadan yerine geçtiğini farketmeyenler, mevcut ideolojilerin iyi ve güzel olduğuna inanlar bu inançlarının bir sonucu ve gereği olarak da seni ve beni kötü niyetli, hain ya da aptal görüyorlar. Aynı senin ve benim onları gaddar, cani ve ahmak olarak gördüğümüz gibi.

Bu yüzden de senden ve benden karşılarına geçip “Yaptığın yanlış, nefret dolusun, şiddet topusun” dememizi bekliyorlar. Aynı bizim onlardan “Vatan hainisin, dış odakların maşasısın, kandırılmış bir saftoriksin” demelerini beklediğimiz gibi.

Ve sen ve ben, beklentilerini her seferinde karşılıyoruz. İşte bu yüzden yıllar ve yıllar geçiyor, aralarından 3-5’ini safına katabilirsek seviniyoruz.

Ve madem ki şeytani kardeşin uzun mu uzun yıllardır devam eden bu sinsi mi sinsi planına karşı herşeyden önce etik bir savaş açtık, kaybetmemize neden olacağı çok belli olan işleri büyük bir gayretle yapıp “Çok mücadele ettik ama olmuyor” deme lüksümüz de yok.

Biliyorum, karşındakinin korku ve ihtiyaçlarının en temeline inmeye çalışmak, onu gerçekten anlamaya çalışmak zor iş. Çok zor iş. Özellikle de haklı olduğuna emin olduğunda. Hele ki karşındaki aklına gelebilecek bütün ayrımcı ve nefret dolu söylemleri çatır çatır savunuyorken.

İşte o an, her zaman yaptığımız gibi, karşı tarafa bize göre süper anlamlı ve güçlü laflarla, söylemlerle cepheden saldırabiliriz. Yine bize ve belki tartışmayı izleyen bir kaç kişiye göre “kazanabilir”, iyice güçlenmiş bir egoyla ayrılabiliriz ortamdan.

Ve pek muhtemelen, bize göre fikren darmadağın ettiğimiz kişi “Tövbe, ben ne yanlış yoldaymışım meğer” diyip şeytani kardeşin sinsi mi sinsi putlarını teker teker kırmayacak, tam tersine iyice sarılacaktır onlara, ona göre kötü ve hainlerin zehirli sözlerinden bir sığınak olarak.

Şiddetsiz İletişim (Non-violent communication) teorisinin önerdiği ve daha bir çok iletişim tekniğinin desteklediği yaklaşımda ise karşındaki “sana göre kötü yoldaki kişinin” düşünce ve dertlerinin arkasındaki korku ve ihtiyaçları anlamaya çalışmak egonu şişirmeyecek, başka bir söz dalaşından daha zaferle çıkmanın o keskin tadını bırakmayacak damağında.

Ama pek muhtemelen işe yarayacak. Çünkü insanların temel ihtiyaçlarından biri de anlaşıldığı ve değer verildiğini hissetmek. Bu ihtiyaç karşılanmadığı sürece, özellikle politik ve ideolojik düzeydeki tartışma ve müzakereler sonuçsuz kalacak.

“Toplumu ve insanları nasıl değiştirebiliriz?” sorusunun cevabında da, büyük bir hata yaparak unuttuğumuz veya küçümsediğimiz bu gerçekler yatıyor.

Haftaya devam edelim kaldığımız yerden. Örneklerle falan, he mi?

You may also like

Comments

Comments are closed.