Kültür-SanatManşet

!f İstanbul’a yeşil bakış

0

Vakti kerahat geldi ve memleketin bir KSV (Kültür Sanat Vakfı) ya da başka bir STK’sı değil de doğrudan bir şirket tarafından düzenlenenler arasında ilk mi tek mi bilemeyeceğim ama, en çok bilinen ve en merakla beklenen bağımsız film festivalinin onuncusu, !f İstanbul Bağımsız Filmler Festivali başladı.

İlk yıllarında daha da bir heyecanla beklenirdi ama, geçen zaman içinde hem bölümleri, filmleri ve etkinlikeriyle, hem de  partileriyle KSV festivallerine de alternatif, belki de onların da didaktik formlarını dönüştüren, biraz da “rekabet” yaratarak canlandıran niteliğini sürdürdü, kendisi de sahibi salonlar zinciri şirket ile birlikte içerik ve coğrafya olarak genişledi. Umarız bağımsız filmleri gösteren salonların birbiri ardına kapanmasının ardından pıtrak gibi yayılan AVM tipi çok salonlu sinemaların öncüsü aynı zincir şirket festival dışı zamanlarda da “kurumsal sosyal sorumluluğu” gereği bu tür alternatifleri gösterime sokmaya devam eder.

Programda çoğu gösterime de girecek olmasına rağmen en çok ilgiyi göreceğini tahmin ettiğim Hit Filmler ve 10 Yıl Retrospektifi dışında genç sinemacıların filmlerinin gösterildiği ‘Keşfet’, ‘Fantastik Filmler’ ve Kısalar gibi bölümler de yer alıyor.

Yeşil Gazete okurlarını ise bunlara ek olarak ekoloji ve toplumsal hareketlerle ilgili olanlar, yani çevre ve insan haklarıyla ilgili belgesellerden oluşan ‘Dünyanın Çivisi’, kurmaca belgeseller, müzik üzerine filmlerin yer aldığı ‘Sesli Yaşam’, demokratik açılıma mı yoksa Kürt hareketine mi selam çaktığı belli olmayan ‘Açılıma Devam’ ve eşcinsel sinemaya özel ‘Gökkuşağı’ bölümleri ayrıca ilgilendirecektir. Festivalin olgunluk döneminin bir göstergesi de Sundance Film Festivali ile anlaşılarak oluşturulan özel köşe.

‘Doğalgazülkesi’

Festivali Amerikalı tiyatro ve film yönetmeni Josh Fox’un evinin içinde bulunduğu ormanlık bölgede doğalgaz sondaj ve kuyuları açılması için girişimlerde bulunulduğunu öğrenmesiyle başladığı iç karartıcı dedektiflik hikayesinin anlatıldığı belgesel ‘Gasland’ ile açtım. Kenarından bir çayın da geçtiği ve ailesinin kendi elleriyle yaptığı küçük arazisi için gelen 100.000 dolarlık teklif altındaki bit yeniğini araştıran Fox’un karşısına çok geçmeden oğul Bush döneminin perde arkasında asıl başkanlığını yürüten Dick Cheney’in Halliburton şirketi (Irak’taki yatırımlarından da hatırlayabilirsiniz!) öncülüğünde bütün kıtada yaygın olarak yaşanan (ancak medyada pek de duyulmayan) bir dram çıkar. Bush zamanında bir anda Amerikalılar ‘Doğalgazın Suudi Arabistanı’ olduklarını keşfederler ve Halliburton tarafından geliştirilen ‘yeryüzü kabuk çatlatma’ yöntemiyle uygun arazilerden doğalgaz çıkarılmaya başlanır.

Yöntemin özü sondaj kuyularından yeryüzü derinliğine kimyasal bir çorba enjekte edilmesi, bir deprem yaratılması ve oluşturulan basınçla doğalgazı hapseden sert kabuğun çatlatılmasıyla yüzeye yaygın bir gaz çıkışı sağlanmasıdır; tabii ki bu çıkış her zaman kontrol edilemez ve hem gaz, hem de basınç oluşturması için verilen kimyasal çorba yukarı doğru geri çıkarken yerel halkın ve çiftliklerin içtiği ve kullandığı su kuyularına karışacak, sızıntılar yoluyla araziye ve derelere yayılacaktır. Bunun sonucu içme sularının bir anda içilemez hale gelmesi, muslukların ateş alması, kanser ve sinir sistemi hastalıkları başta olmak üzere bir dizi sağlık sorununun yörede yaygın hale gelmesi ve tabii ki çevredeki doğal yaşamın da olumsuz etkilenmesiyle toplu ölümlerin yaşanması ve sağlıklı çiftçilik ve hayvancılığın da imkansız hale gelmesidir.

Ek olarak gazın yoğuşturulduğu yüzey tanklarından yayılan zehirli gaz bulutları ve kuyularda yaşanan patlamalar da sıradan vakalardır. Daha korkuncu Texas ve Colorado’dan başlayan ve hiçbir boş alan bırakmadan yayılan sondajların ve kuyuların adım adım kuzeyde Wyoming ve doğuda New York’a kadar genişlemesidir.

Ancak olayın asıl çarpıcılığı, bu yatırımlar başlamadan hemen önce Cheney’in çok iyi planlanmış girişimiyle bu yatırımların ‘Temiz Hava ve Su Yasalarından’ ve çevresel değerlendirmelerden muaf tutulması ve bu etkilere yol açan teknikler ve malzemeler hakkında bilgilerin ‘ticari sır’ olarak saklanması yoluyla kamusal denetimin imkansız kılınması, federal Çevre Koruma Ajansının ve eyalet düzeyindeki muadillerinin elinin kolunun bağlanması ve ancak başları derde girdiğinde bir sorun olduğunu algılayan yurttaşların şirketlere karşı bile isteye korunmasız bırakılmış olmasında.

Haliyle Erin Brockovich’in benzeri bir durumla ilgili olarak Pacific Gas and Electricity şirketine karşı yürüttüğü kampanyada olduğu gibi burada da titiz bir dedektiflik çalışması yürütmek gerekiyor. Film boyunca da Josh Fox’un yolculuğunda belgelediği bir çok dramı, gizlenen gerçekleri, şirket yönetici ve lobicileri ile kamu görevlilerinin sergilediği ikiyüzlülük ve utanmazlığı (içilebileceği söylenen çeşme suyunu karşılarına çıkarınca hiçbiri içmiyor, zararsız olduğunu iddia ettikleri kimyasalların denetime alınmasına karşı çıkıyor, ısrarla bilgi saklıyor ve açıkça yalan söylüyorlar) ve mağdurların içinde debelendiği çaresizliği izliyoruz.

Oldukça karamsar giden ve Obama’ya da umut bağlanmaması gerektiğini ima eden filmin sonunda iş New York’un su havzalarına zarar verme olasılığına dayanınca kentlilerin kampanyası sonucu kuyuların ilerleyişi Kongre tarafından durduruluyor. Ancak film Fox’un mağdurlarla olan dava kardeşliği hissiyatı ve ‘Not in my backyard/Benim arka bahçemde olmasın!’ anlayışından ‘Bütün ülke, hatta Dünya hepimizin arka bahçesidir’ görüşüne evrilmesi dışında bu engelin de kalıcı bir zafer anlamına gelmediği ve mücadelenin süreceği vurgusuyla sona eriyor.

Fox filmde mülakatlar, anlatımlar, yol görüntüleri, sloganvari ara yazılar ile karışık bir teknik kullanmış ve bilinçli bir şekilde kasvet atmosferi yaratmak için Michael Moore tipi ajitasyonlara ve kara mizaha girişmemiş, ancak bu filmin izlenebilirliğini azaltmıyor, aksine durumdan yola çıkarak yaratılan gerilim nedeniyle sinirden köpürerek ve kasılarak salondan çıkıyorsunuz. Film boyunca solcu müzisyen Pete Seeger’ın ‘This Land is Your Land’ şarkısına bolca referans var ve Fox’un banjosu da (gaz maskesiyle birlikte) önemli yan rollerde. 2010 Sundance Festivalinde Belgesel dalında jüri özel ödülü alan filmin web sitesinde de ayrıca ayrıntılı bilgi, interaktif harita ve eylem çağrı ve önerileri bulunuyor. Film İstanbul’da bir kez daha bugün (18 Şubat Cuma) 13.00’te, Ankara’da ise 3 Mart’ta gösterilecek.

Gelecek program: 4 Bölümde Utopya : Sam Green ve Dave Cerf ile Canlı Bir Belgesel

Programdan önümüzdeki günler için öneriler:

Filmler: “2012: Değişim Zamanı”, “Bir Avuç Cesur İnsan”, “Kadınlar Kahramandır”, “Gintama”, “Aşırıcılar”

Etkinlikler:

– Canlandıranlar Yetenek Kampı Gösterimi ve Yönetmenlerle Söyleşi, 20 Şubat 2011 15:00 – 16:30,
The Hall Festival Merkezi Ana Salon

– Yurttaş !f , 17 – 27 Şubat 2011 15:00 – 19:00, The Hall Festival Merkezi – Ana Salon

– “Geçiş Sürecinde 1.0” Ücretsiz Film Gösterimi ve Söyleşi, 22 Şubat 2011 15:00 – 17:00, The Hall Festival Merkezi-Arka Salon (Söyleşi: Gizem Altın Nance, Buğday Ekolojik Yaşam Derneği İletişim Direktörü ve Pedal Sesi Bisiklet Topluluğu Sözcüsü)

Alper Akyüz

You may also like

Comments

Comments are closed.