Yeşeriyorum

Çanlar kimin için çalıyor? – Yelda Çubukçu İliç

0

2003’ten bu yana Kuzey Kıbrıs’ta yaşıyorum. Gelmeden önce Türkiye’de yaşayan Kıbrıslı bir arkadaşım, “tam yerine gidiyorsun, orası o kadar sessiz o kadar sakin ki, tam senin özlediğin ve yoga yapabileceğin bir yer, zira yaşamın kendisi durudur orada” demişti. Fakat heyhat, meğerse o sessizlik fırtınadan önceki sessizlik imiş. Gelir gelmez 2004 Annan Planı heyecanını yaşadım ve sonrasında Güney Kıbrıs’ın Avrupa Birliğine girişindeki Kuzeyli arkadaşlarımın burukluğunu ve öfkesini… Hayat hiç de duru değildi artık…. Uluslararası arenada Kıbrıs için pazarlıklar süregelirken adanın Kuzey’inde insanların nasıl çaresiz nasıl tükenmiş nasıl aciz hale getirilmiş olduğunu gözlemleyebiliyorum.

28 Ocak 2011’de gerçekleştirilen Toplumsal Varoluş Mitingi zaten sendikal bir platformda gerçekleştirildi ve partilerüstü bir varoluş mücadelesine dönüştü. Ancak bu mitingin belki de Mısır’daki ayaklanma ile aynı döneme gelmiş olması bazı çevrelerde rahatsızlık yaratmış, gözdağı verilerek bu çevrelerce Kuzey Kıbrıs halkı sindirilmeye çalışılmıştır.

Kuzey Kıbrıs halkı AB üyesi Kıbrıs Cumhuriyeti’nin pasaportunu taşıyor. Gerek işçi sınıfı gerek akademik kesim Güney’de rahatça çalışabiliyor. Bölünmüşlük sadece adaya Türkiye’den bakınca görülebiliyor, zira uluslararası uçuşlar bile Güney’de bulunan Larnaka’dan gerçekleşiyor. Pratikte çözüme yaklaşılmış ve hatta bu çözüme AKP hükümetinin katkıları büyük olmuştur. Ancak ne oldu da birden bire Kuzey Kıbrıslıların özlediği birlikte yaşama arzusuna set çekildi? Yoksa Haziran 2011’de Türkiye’de yapılacak seçimler yüzünden mi?

Dönelim Kuzey Kıbrıs’ta yaşayan ama Kıbrıs Cumhuriyeti vatandaşı olan Kıbrıslılara…. Onlar alışverişini Güney’den yapıyor; etini, yoğurdunu sütünü bile güneydeki marketlerden alıyorlar. Çocukları güneydeki İngiliz Okulu’nda Rumarla birlikte eğitim alıyor, birlikte büyüyor. Kuzey ve güneydeki öğretmenler sendikaları aracılığı ile birlikte dayanışma örneği sergiliyorlar. Sivil toplum kuruluşları birlikte etkinlikler düzenllyorlar. İki toplumlu, çokkültürlü hayatın kaldığı yerden devam ettiğini rahatça görebiliyoruz. Türkiye medyasında çok renkli, çok heyecanlı, çok medeni bir Toplumsal Varoluş Mitingi’nden sadece küfürlü pankartın görülmüş olması gibi, bir arada ve gayet medeni şekilde yaşayan iki toplumlu Kıbrıslıların bu hayatının örneklerinin değil de, bir lokalde gerçekleşmiş bıçaklı bir saldırının yer alması manidardır.

Esnaf Kuzey’de ağlıyor. Ağlıyor çünkü kumarbaz taifesi gece kumarhanede sabah uyuyor. Asker eşleri sadece ordu marketlerden alışveriş yapıyor. Öğrenci ise Türk resmi politikasından etkilenmiş olsa gerek Kıbrıslı sınıf arkadaşlarına aşağılayıcı bakıyor ve biz sizi kurtardık dercesine tafralı geziniyor. Öğrencilerin büyük bir kısmı bırakın bir Kıbrıs köyüne gitmeyi, turistik harabeleri bile ziyaret etmeden adadan ayrılıyor. Ama hakkını yemeyeyim; İnkılap Tarihi hocaları dönem ödevi olarak onları Şehitliğe gönderiyor ve gerçekten gittiler mi diye şehitlikte çekilmiş bir de fotoğraf istiyor.

İşte böyle bir ortamda Kıbrıslılar “kurtarılmış olmanın sevinciyle” her gün ve her an resmi ideolojinin soğukluğu ile yaşıyorlar. Oysa ki o kadar sıcak, o kadar nüktedar, o kadar canayakın ve o kadar yardımseverler ki…

Böyle olmaları onların sosyal taleplerini ertelemelerine engel değil tabii ki… Örgütlüler, bilinçliler ve özgürler… Tıpkı Kıbrıslı Rumların kapılar açıldığında karşılaştıkları entelektüel ve özgüvenli Kıbrıslı Türkleri görüp şaşırmaları gibi 28 Ocak 2011 Toplumsal Varoluş Mitingi de Türkiyelilerin gözlerini açıp şaşırmalarına sebep olmuştur. Özgür ruh taşıyan birine ne kadar baskı yapabilirsiniz ki? O ruh aklına yatan ilk fırsatta kafesin kapısını açık görünce kaçacaktır. Avrupa Birliği ve Türkiye işte o kafesin kapısını açmıştır. Artık kuşu yakalayıp tekrar kafese koymak hemen hemen imkansızdır.

Kıbrıslı Türkler 2 Mart 2011’de yine meydanlarda olacak. Bu sefer tüm sivil toplum örgütleri, sendikalar, halk ve siyasi partiler, yeter artık diyecekler. Kartların yeniden dağıtıldığı Ortadoğu’da biz de varız, diyecekler. Korku eşiğini çoktan aşmış, yok olmanın eşiğine gelmiş bir halk isyan etmekten başka ne yapabilir ki?…

More in Yeşeriyorum

You may also like

Comments

Comments are closed.