Dış Köşe

Buzağı arama operasyonu – Tuncay Yılmaz

0

Her operasyona, darbe girişimine bir isim takmak artık gelenek oldu. Biz de kendi operasyonumuza bir isim takmasak boyumuz kısa kalırdı! 21 Eylül 2010 şafağında, kar maskeli, uzun namlulu silahları olan Terörle Mücadele polisleri kapımı döve kıra açıp ikiz kulelerin yıkılması emrini vermiş örgüt üyelerini yakalamış edasıyla evimi talan ederken başladı aslında operasyona isim arayışım.

Uzaktan kumanda olabilecek cep telefonlarıma, pC4 işlemcili bilgisayarıma ve de yanlışlıkla 5×1 ses sisteminin kumandasına el koyup evin en tehlikeli bölümü olan kütüphaneye giriştiklerinde saat 06.00’ydı. O ara, aramaya şahit olması için yatağından çıkartılıp getirilen komşunun gözleriyle karşı karşıya geldim ve tamam dedim kendi kendime, operasyonun ismini buldum, “Mahmur Gözler Operasyonu”.

Evden topladıkları bir dünya “el yazması” not, içerisinde tüm “enternasyonal” bağlantılarımı açığa çıkartacak yeterlikte film ve müzik CD-DVD’si (yazık oldu Baba I-II-III ve Aşk Tarifi’ne) aralarında bölücü ayraçlar olan kitap ve dergilerle dört gün kalmak üzere götürüldüğüm Terörle Mücadele Şubesi nezaretinde yeniden düşündüm operasyonun ismini.

Özellikle Ersen ve Dadaşlar’daki Ersen’in ikiz kardeşi olması kuvvetle muhtemel olan sorgucunun (pardon, sorgu değil “kameralı mülakat”) Devrimci Karargâh Örgütüyle ilişkimi (!) açığa çıkartmak için sorduğu sorular ve attığı zarflar, yeni bir isim arayışına sürükledi beni. Zira “Mahmur Gözler” ismi pek incelikli olmasa da bir gözlem yeteneğini barındırıyordu içerisinde. Hücredeki diğer arkadaşlarla (17 kişi davet edilmişti bu buluşmaya) tuvalete, hastaneye, tükürük testine, el yazısı örneği vermeye (bu arada biri sol elimle yazdıklarımı bulup yok etsin lütfen, ne zavallıymış meğer sol elim) gidip gelirken yapabildiğim küçük sohbetlerde yavaş yavaş belirmeye başlamıştı zihnimde operasyonun ismi.

Kamera şakası mı?

İlk ışık “İstanbul’u düdüklüyorum ne demek” sorusuyla yandı aslında. “X şahsıyla yaptığınız görüşmede, gemide olduğu belirlenen şahıs size ‘İstanbul’u düdüklüyorum’ derken ne mesajı vermeye çalışıyordu?” O an bir gitti geldi kafam. Kamera şakası olabilirdi bu, ama çüş yani dört gün sürmez ki bir şaka! Hem, silahlarını da gördüm, hepsi gerçekti. Şaka gibiydi ancak buz gibi gerçekti. Gemi kaptanı olan bir arkadaşımın İstanbul Boğazı’ndan her geçişinde geminin düdüğüne asılıp beni arayarak “Neredesin, İstanbul’u düdüklüyorum, duyuyor musun?” sorusunu ne demek istiyor diye soruyorlardı bana. Daha kendimi toparlayamadan sevgilimin Antalya’daki Saint Pier kilise gezisi dönüşü “Hacı oldum” lafından kıllanıp art arda sordukları “çapraz” sorular, iyice sersemletti beni. Ama son vuruşu Mahir Sayın sorusuyla yaptılar. Ankara’da 78 gün süren Tekel işçilerinin direnişini ziyarete gittiğimizde kalabalıkta kaybettiğim Mahir Sayın’ı telefonla aramışım ve “Neredesin abi, bir görüşelim” demişim. Sayın hayatının hatasını yapmış ve “Devrimcilerin karargâhındayım, gel istersen” demiş. Gülme ses efektleri ve ardından “Orası neresi abi, bilmiyorum” cevabına “Çadırların yanında Maydanoz Kafe diye bir yer var, ordayız, tüm devrimciler, sendikacılar burada” diye bir açıklama yapmış Mahir Sayın ama nafile: “Türk polisi yakalar.” Hele bir de Terörle Mücadele timindense, üstüne üstlük Hoca Efendi’nin nefesini de arkasına almışsa “yakalamakla” bırakmaz bir de “yakar” adamı…

Kemal amca

Tekrar hücreye nasıl geldiğimi hatırlamıyorum. Hayatımın bir bölümünü cezaevinde geçirmeme neden olacak bu sorgulamanın Pentagon-NASA işbirliğiyle geliştirilmiş yeni bir teknik olabileceğini düşünürken, Kemal amcanın sesiyle kendime geldim. Aynı koridorda çapraz hücrede kalıyordu Kemal amca. 69 yaşında, eski sendikacı. Kalp var, şeker var, komünist de bir yüreği var ama o ayrı! Ağız dolusu homurdanırken kapandı demir kapı üzerine. Hayırdır Kemal amca ne oldu der demez bastı küfrü. Eski arkadaşlarıyla telefonda konuşmuş. Sormuş neredesiniz, Kadıköy’e gelin de görüşelim diye. Onlar da Maltepedeyiz, gelemeyiz bu saatte demiş. Hay sizin Maltepe’nizi diye basmış inceden Kemal amca, “Ulan karargah yaptınız oraları” demiş ardından başına gelecekleri bilmeyerek. Süper teknolojik, cevval TEM polisi klas bir Ctrl+F hareketiyle bulduğu “karargah” kelimesini bold ve italik yapıp en ciddi yüz ifadesiyle sormuş Kemal amcaya “Devrimci Karargâhla ilişkiniz nedir, örgüte ne zaman katıldınız, kim aracı oldu?” diye. Operasyonda bizimle birlikte alınan ancak Silivri’ye kadar bizimle sürüklenmeyip savcılıktan serbest bırakılan bilgisayar mühendisi Önder kardeş ise her hafta yaptıkları halı saha maçını kast ederek “Ekşın (aksion) var mı bu akşam, kaçta olacak” sorusuyla bonus kazanmış sorgu ekibinden. “Ekşın derken neyi kast ettin, soru sorduğun kişi kim ve o saatte neler yaptınız?”

Bu arada anladım ki Tekel işçilerinin 4C eylemleri polisler tarafından C4 diye algılanmış ve potansiyel takip kelimeleri içerisine alınmış. Sosyalist Demokrasi Partisi genel başkanı Rıdvan Turan’ın genel başkan yardımcısıyla yaptığı telefon görüşmesinde “Şu an çadırdayım, az sonra çıkarım buradan. Bir saat sonra görüşelim” sözleri tabii ki terör uzmanı polislerimizin teknik takibine takılmış ve hak ettiği soruyu kazanmış. “Bulunduğunuz çadır ne çadırıdır, nerededir ve siz orada ne yapmaktasınız?” Buyur buradan yak.

“Anneni mi daha çok seviyorsun, babanı mı?” masumluğu katılarak hemen hepimize sorulan “Senin için Marx mı önde gelir Şeyh Bedrettin mi?” sorusu ise polisin edindiği siyasal gelişmenin en parlak örneklerinden. Ellerinde bir resim ve isim listesi, SDP parti meclisi üyesi arkadaşa aralarında parti genel başkanı, genel başkan yardımcıları, MYK üyelerinin de olduğu insanları tanıyıp tanımadığı, tanıyorsa nereden tanıdığı gibi soruları da ihmal etmemişler tabii.

1-1,5 yıl yoğun emek harcanarak toplanmış bilgiler, dinlenmiş telefonlar, yapılmış teknik takipler sonucunda sentezlenerek her birimiz için hazırlanmış 70-80 sayfalık ifade dosyasındaki soruları dinlerken (dinlerken diyorum çünkü hiçbirimiz emniyette ifade vermedik) insan ister istemez alan araştırması yapan şirketlerin anket çalışmasında gibi hissediyor kendini. Şimdi diyorsun kendi kendine, beş tane kart çıkartacak, siyah-beyaz-sarı-mavi ve kırmızı kartlar ve soracak “Bu kartlardan hangisi size daha çekici geliyor?” Kırmızı dersen hapı yuttun! İşte somut bağ…

Metris cezaevinden özel güvenlikli Silivri 4 Nolu cezaevine sevk edilirken küçücük bir ring arabasının içerisinde 13 kişi birlikte koyduk operasyonun ismini. Bu operasyonun ismi olsa olsa ÖABAO, “Öküz Altında Buzağı Arama Operasyonu” olabilirdi… Et fiyatları da bu kadar artmışken bu operasyondan kurtulabilene aşkolsun.

TUNCAY YILMAZ:Silivri Özel Güvenlikli 4 Nolu L Tipi Cezaevi

More in Dış Köşe

You may also like

Comments

Comments are closed.