Dış Köşe

(Öğretilmiş) unutkanlıktan katılımcılığa – Gündüz Vassaf

0

Noam Chomsky (21. yüzyıl), “Totalitarizm için şiddet neyse, demokrasi için de propaganda aynı şey.” Thomas Jefferson (19. yüzyıl-A.B.D. Başkanı), “Gazetelere bakmayan birisi, olup biteni gazete okurundan iyi bilir. Kafası yalan ve yanlışlarla doldurulanlar gerçeğe, bilmeyenlerden daha uzaktır.”
Sovyetler Birliği döneminin ünlü gazetesinin adı ‘Pravda’. Pravda, Rusça gerçek demek. Gazetede gerçekten başka her şey yazılır, rejimin başarısızlığına addedilir diye uçak kazaları haber olmazdı.
New York Times gazetesinin her sayısında şöyle bir ibare var. “All the news that’s fit to print.” (Basılmaya değer olan bütün haberler) Kim, nasıl karar veriyor hangi haberlerin “değerli” olduğuna?
Gazetelerden, medyadan, dünyada olup bitene pencere olmalarını beklemek gerçekdışı, safça beklenti. Medya tekellerinin tersini iddia etmesi inandırıcı gelmiyor. Bu kuruluşların kendilerine göre değer verdiği, önemli bulduğunu sayfalarında, ekranlarında yansıtması kaçınılmaz. Biz okurlar da tercihimizi, kendi gerçeğimize yakın gördüğümüzü seçerek yapıyoruz. Ancak sermaye ve iktidarla eklemlenip monopolleşen medyada farklı değerleri (aynı değerin farklı şekilde ifadeleri değil) yansıtan tercihlerimizin azalması sonucu McMedya imparatorluğunun tutsak tüketicileri konumundayız. Daha da ürkütücü olan, enformasyon sanayiinin kitle imha silahları kadar tehlikeli hale gelmesi, A.B.D. egemenliğinde yeni dünya düzeninin kurulmasında Nazi Almanya’sında “bilimselleştirilen” en ince propaganda yöntemlerinin seferber edilmesi.
Türümüz, ilk bilinen kitabımız ‘Gılgamış’ destanını yazana, tabletlere dökene dek, efsanelerini kuşaktan kuşağa aktardığı, binlerce yıllık sözlü tarih belleğiyle yaşadı. Peki, nasıl oluyor da bugün kamuoyunun belleğinin kıt olduğu, her şeyi hemen unuttuğu söylenince, bunu türümüze özgü evrensel gerçekmiş gibi, tasdik edercesine başımızı sallıyoruz?
Günümüzde kullanılan haber teknolojisi izleyiciyi bollukta boğmak üzerine kurulu. Özellikle ekrandan aynı anda gelen simge ve mesajlarla izleyici boğulurken, karşılaştığı bolluk önünde, bilgilendirildim diye kandırılıyor. Kıt olan belleğimiz değil. Belleğimizi duyarsızlaştıran, bilincimizi edilgenleştiren taarruzla karşı karşıyayız.
Anketler ne düşündüğümüzün değil, nasıl yönlendirildiğimizin ölçütü (“O parti mi?”, “Şu parti mi?” diye seçim yapmamız istenen anketlerde, “Hiçbir partiden memnun değilim” ya da “Bu düzen değişmeli” diye seçenek gördünüz mü? İstedikleri kalıplarına girmeyenlerimizi “Kararsızlar” kategorisine atıp, oyuna devam ediliyor).
Bu girdaba düşmeyen yeni kuşakların internet üzerinden haberleşme ağlarını oluşturmasıyla düzen daha da denetimsiz kalıyor.
Ancak bir şeyler değişebilir. Yeni teknolojiler edilgenliğimizi giderme arayışlarını mümkün kılıyor. Basında sessizliğe şartlanan okurun artık karşılıklı etkileşimle sesini duyma, duyurma olanağı var. Yeter ki çağrılsın, yeter ki çağrıya kulak versin, sorunlarımızla yüzleşebilmemizde medyayla buluşabilsin.
Yoksa gerçekleştiremediğimiz katılımcı demokrasi arayışlarından diktatörlerimizi seçtiğimiz bir düzene gitme tehlikesiyle karşı karşıyayız.
Dünyayı beterinden koruyan, sırrı çözülemediğinden kimsenin sirayet edemediği, vicdanımız.

Radikal – 17 Ekim 2010

More in Dış Köşe

You may also like

Comments

Comments are closed.