Yeşeriyorum

Daha Ne Olsun? / Fırat Bilir

0

Önce demokrasi savunucusu halk kitlelerinin beklentileri, ardından geçtiğimiz hafta gerçekleştirilen Demokratik Toplum Kongresi’nde alınan kararlar, BDP’nin bu kararlara destek vermesi ve Türkiye’nin dört bir yanında biraraya gelen demokratik kitle örgütlerinin çağrıları ile gerek PKK’nin gerekse devlet güçlerinin çatışmasızlık ortamını yaratarak barış sürecini başlatacak fırsatın oluşturulması istendi. Çağrılardan sonra yediden yetmişe herkesin bir kulağı Kandil’de bir kulağı da Ankara’daydı. İlk haber de Kandil’den geldi ve KCK 20 Eylül’e kadar eylem yapmayacağını duyurdu. Üstüne de devletin aynı tavrı takınmasını ve bunun yanında barış sürecinin başlatılması için dört maddelik bir öneride bulundu.

KCK bu açıklamayı yaptı  ancak aynı saatlerde devletin en tepesindeki Cumhurbaşkanı  Gül “teröre fırsat vermeyeceğiz, ulusal birlik için ne gerekiyorsa yapacağız” dedi. Yani atılan adım şu ana kadar karşılık bulamadı demek mümkün. Peşin konuşmamak gerek belki ancak bu tavır, devletin ve onun temsilcisi olan hükümet üyelerinin de önümüzdeki günlerde yapacağı açıklamaların altyapısını oluşturdu. Muhtemelen de Cemil Çiçek, Beşir Atalay gibi kukla ve emperyalist işbirlikçi siyasetçilerin ağzından dökülecek cümleler de bu türden olacaktır.

Son bir aydır karşılıklı  eylemsizlik sürecinin gerçekleştirilmesine yönelik oluşturulan baskı karşısında, sorunun en önemli taraflarından böyle bir çağrı geleceğini ve bu çağrının cevap bulacağını sezmiş olsa gerek ki devlet, askeri ve siyasi operasyonlarını sürdürmenin yanında Kürt halkı üzerindeki baskılarını da arttırdı. Mevsimlik Kürt işçilere yönelik faşizan yönelimler ve özellikle de Hatay Dörtyol ve İnegöl’de yaşanan linç girişimleri ve son olarak da iki haftadır Öcalan’ın avukatlarıyla görüşmesi konusunda kabul edilemez gerekçelere sığınarak toplum üzerindeki stresi ve düşmanlığı büyüttü.

Tüm bunlara rağmen sağduyulu çevrelerin girişimleri olası katliamları önledi, ancak şimdilik. Bunların devamı sözkonusu olduğunda kitlelerin kontrolünü  sağlamak bu kez imkansız hale gelebilir. Bu noktada da yazının başlığını  devreye sokmak kalıyor geriye: “Daha ne olsun?”.

Bu sayfalara sığmayacak kadar insanlık dışı muamele ve ölüm haberleri izledik hergün, son iki ayda. Olan bitenin en somut göstergesi ise savaşın cesetler üzerine yığılmış olmasında görülebilir. Bir yanda hayatlarını kaybeden PKK üyelerinin vücutlarının tanınmayacak halde yakılması var. Diğer yanda ise bu konu sorulduğunda Başbakan Erdoğan’ın zikrettiği sözler: “Ne yani biz de ölen 10 bin askerin fotoğraflarını mı gösterelim!”. Bir başka deyişle Erdoğan bu ahlaksızlığa razı. Yani savaşı ölü bedenler üzerinde oynamaya hevesli gibi.

Gerçekten sormak gerek “Daha ne olsun?”. Yaşadığımız topraklarda bir avuç insan kalıncaya dek savaşıp kan dökmek mi gerek. Anadolu’nun geleneğidir; kavgalı  taraflardan biri adım attığında diğeri buna yine adım atarak gelmelidir. Kürtler, attıkları her adım karşısında devletin bir adım geri attığını görüyor. Gelgelelim bizler, Kürtlerin hep yaptığı gibi bu bir ayı da umutlarımızla yeşertmek istiyoruz. Bu sayededir ki Türkiye’de savaşın bitmesini isteyenler gittikçe çoğalıyor. Savaş çığırtkanlarının sayıları azaldıkça kana dayalı sapkınlıkların artacağını bilmek için müneccim ya da bilgin olmaya da gerek yok. O yüzden tam zamanıdır yine.

Oruç tutmanın zihne ve doğru düşünmeye iyi geldiğine inanılır. Öyle olmasa bile buna inancı tam olduğunu bildiğimiz Erdoğan’ın, olması gerekeni yapmasını beklemek çok değil. Örneğin şu askeri operasyonları durdurarak ülkede yeni ve taptaze bir hava estirebilir. Sonra herşey konuşarak hal yoluna sokulabilir. Kürtlerin bunca çağrısı ve verilen eylemsizlik kararı da ortada. Halkların acılarına acı katılmasını mı yoksa acıların dindirilmesini mi bekleyecek? Daha ne olmasını bekleyecek ki?

(Şırnak Emek Platformu – [email protected])

More in Yeşeriyorum

You may also like

Comments

Comments are closed.