Köşe Yazıları

Yeni dönemin ilk yazısı: En çıplak gerçek

0

Kongremizin üzerinden tam 2 ay geçti. Bu süre boyunca bir yandan aşırı sıcaklarla mücadele ederken bir yandan da yeni dönemin hazırlıklarıyla uğraşıyoruz. Geçen iki ayda iki Parti Meclisi, üç MYK toplantısı yaptık. Ayrıca her Pazartesi sekreterya toplantıları yapıyoruz. Birikmiş bürokrasiyi, kurumsallaşmaya dönük atılması gereken bazı önemli adımları halletmeye çalışıyoruz. Öte yandan iki milyon İstanbullu kampanyamız ve yeni kampanyaların hazırlıkları sürüyor.

Bir yandan da referandum gibi tartışmalı gündem konuları enerjimizi çalmaya devam ediyor. Ama biz Yeşiller Partisi olarak daha çok ülkenin “gerçek” gündemine, yani yaşam politikalarına ilişkin yeni dönem çalışmalarıyla ilgili hazırlıklara öncelik veriyoruz. Yeni, dinamik ve üretken bir Parti Meclisi oluştu. Yerel örgütlerde ve çalışma gruplarında da kıpırdanmalar var. Bu olanaktan yararlanmak zorundayız.

Bu arada hepimiz az da olsa tatil de yapmaya çalışıyoruz elbette. Tüm bunlar bir araya gelince kongreden bu yana tek bir yazı bile yazamadım. Dün posta kutularımıza Yeşil Gazete editörümüzün köşe yazarlarına yönelik nazik bir uyarısı düştü. Bu uyarıyı alınca daha fazla tembellik etmemeye ve kendime serin bir yer bulup yeni dönemin ilk yazısını yazmaya karar verdim. Bundan böyle haftada iki gün yazmaya ve editörümüzü daha fazla kızdırmamaya çalışacağım.

***

Sizce bugünün ana gündem maddesi nedir?

Türkiye’de yaşayan ve gazete okuyup televizyon seyrederek gündemi takip eden bir kişinin vereceği cevap elbette “referandum” olacaktır. Arada ordudaki komutan atamaları gibi, Kürtlere özerklik verilip verilmemesi gibi gündem maddelerimiz de oluyor. Neticede Türkiye’nin ana gündemi büyük harfle yazılan Siyaset. Yanlış anlamayın, bunların önemsiz şeyler olduğunu söylemiyorum. Ama insaf edelim. Gerçekten dünyanın en önemli sorunları bunlar olabilir mi?

Son bir aydır olup biten ve hala devam eden birkaç şeyi saymama izin verin:

Pakistan’da süren muson ve sel felaketinde şu ana kadar en az 1600 kişi öldü. Sellerden 14 milyon insan etkilenmiş durumda. Pakistan nüfusunun neredeyse onda biri yani! Evsiz kalan milyonlar yolara düşmüş, oradan oraya sürükleniyor. BM İnsani İşler Koordinasyon Dairesi’nden Maurizio Giuliano bugün yaptığı açıklamada, “Buradaki felaket tsunamiden, 2005 Pakistan depreminden ve Haiti depreminden daha büyük” diyor.

Çin’de seller ve toprak kaymaları devam ediyor. Ölü ve kayıp sayısı binlerle ifade ediliyor. Pakistan ve Çin’de felaketlere neden olan yağışlar önümüzdeki günlerde şiddetlenebilir.

Rusya’da sıcak dalgaları ve durdurulamayan orman yangınları nedeniyle ölü sayısı en az 50. Ama bu rakam sadece yangınlarda ölenler. Bugünkü bir habere göre Moskova’da her gün 700 kişi ölüyor. Sıcak dalgası ve yangınlara bağlı dumansisi/smoglar (ki St. Petersburg’a kadar yayılmış durumda) başlamadan önce, yani normal şartlarda her gün 360-380 kişi ölüyormuş! Yani Rusya’da da binlerle ifade edilebilecek can kayıpları yaşanıyor. Rusya’da bu yaz 557 orman yangını çıkmış ve yangınlar giderek yayılıyor. Hatta Çernobil’den yayılan radyasyonun yangınlar nedeniyle topraktan serbestleşerek tekrar atmosfere karışmasından endişe ediliyor.

Nijer’de ve Afrika’nın batısında Mali’den Çad’a kadar uzanan Sahel bölgesinde kuraklığa bağlı açlık nedeniyle yaklaşık 10 milyon kişi gıda kriziyle karşı karşıya. Sadece Nijer’de 2 yaşın altındaki 900 bin çocuk beslenme yetersizliği nedeniyle ölüm tehlikesi altında yaşama tutunmaya çalışıyor.

Bu tablo artık iklim felaketlerinin Katrina gibi anlık büyük olaylarla sınırlı olmadığını, sürekli hale geldiğini ve bu sürekli felaket durumunun artarak süreceğini gösteriyor. Üstelik Rusya’nın sıcaklar nedeniyle %30 düşen tahıl üretimi nedeniyle buğday ihracatını durdurduğunu da düşünürseniz (ki Rusya dünyanın en büyük altıncı buğday ihracatçısıdır), iklim değişikliğinin doğrudan ekonomik sonuçlarının da, tıpkı birkaç yıl önce pirinç fiyatlarındaki artış gibi, geleceğe yönelik tahminler olmaktan çıktığını görebiliriz.

***

Son zamanlarda küresel ısınmadan her bahsettiğimizde karşımızda bir kaçınma ve susma tavrı ve konunun bir an önce kapanmasını talep eden mutsuz bakışlar görüyoruz. Benim gibi sürekli küresel ısınmadan bahseden ve konunun en önemli sorunumuz olduğunda ısrar edenler takıntılı felaket tellaları, hatta belli bazı bilim insanlarının ağına düşmüş ve meselenin politik bağlantılarını göremeyen eski model ekolojistler olarak görülüyoruz.

Ama ne yazık ki gerçekler can acıtıcı. Yaşam biçimimizden vazgeçmek istemesek, günlük siyasetin favori konularıyla ve rejim meseleleriyle uğraşmaktan hoşlansak da, bütün bu sorunları ezip geçecek küresel bir sorunun tam göbeğinde yaşıyoruz. Bu sorun klişe politikalarla veya saf ideolojiyle çözülemez. Sorunu güncele taşımak, güncel politikayla birleştirmek zorundayız. Yeşiller olarak bizim öncelikli görevimiz budur: Çıplak gerçekleri tekrarlamaktan hiç bıkmamak.

Bugünün en çıplak gerçeği, küresel ısınmanın geleceğini yok etmekte olduğu bir dünyada, hem bu gerçeğe gözlerini kapayan, hem de onu ağırlaştırmak için elinden gelen her şeyi yapan insanların, toplulukların ve siyasetçilerin varlığıdır. Yeni dönemin ilk yazısında bu notu bir kez daha düşeyim dedim. Güncelin tozu dumanı içinde bu konuya sık sık dönme sözü vererek…

You may also like

Comments

Comments are closed.