Yeşeriyorum

Saadet Zinciri / Immanuel Wallerstein

0

“Sanayi kârı daha fazla işçi çıkarmada buluyor.” Bu, sanayinin daha fazla ürün satması anlamına gelmiyor. Tam tersine satışlar daha düşük. Yeterince işçi çıkarırlarsa ve kalanları daha yoğun çalıştırırlarsa, daha az satış yapsalar da kârlarının daha yüksek olacağını düşünüyorlar

Gazeteleri okumak bazen ürkütücü olabiliyor. 26 Temmuz’da ABD gazeteleri oldukça çelişkili iki hikâyeden bahsediyordu. İlk haberi USA Today, ekonomistlerin 3 aylık tahminlerinin bulunduğu bölümde yayınladı. Başlık şöyleydi: “Ekonomistlerin iyimserliği azalıyor”. “Avrupa’daki çalkantının, işsizliğin, konut piyasasının zayıflığının ve fabrika üretkenliğinin yavaşlamasının” birleşimi ABD’nin kaybolan 8.5 milyon işi kolay kolay geriye getiremeyeceğini gösteriyor. Dahası “küresel bir finansal istikrarsızlık”tan da korkuluyor.

Yani, kötümser olmaları anlaşılmayacak bir şey değil. Ekonomistlerin doğuştan getirdikleri iyimserliğin bu kez gerçekliğin sert duvarına çarptığı söylenebilir. Pek çoğumuz bu sonuca çok daha erken varmıştık. Öyleyse tam da aynı gün, New York Times’ın ilk sayfada verdiği, ABD sanayisinin “yükselen kârlarından” bahseden haberine ne demeli?

Cevap yine aynı başlıkta gizli: “Sanayi kârı daha fazla işçi çıkarmada buluyor.” Bu, sanayinin daha fazla ürün satması anlamına gelmiyor. Tam tersine satışlar daha düşük. Kestikleri şey, maliyetler. Yani, işçi çıkarıyorlar.

Yeterince işçi çıkarırlarsa ve kalanları daha yoğun çalıştırırlarsa, daha az satış yapsalar da kârlarının daha yüksek olacağını düşünüyorlar. Buna “verimliğin zaferi” deniliyor. Amerikan Meryill Lynch Bankasının baş ekonomisti Ethan Harris bu konuda gayet açık sözlü: “Şirketler emek maliyetlerini kar elde etmek için sıkıştırıyor.”

Ne var ki Times’ın belirttiği gibi, “kârlar, ekonomiyi genişletmek yerine, hissedarlarda toplanıyor”. Sanayi, bunu geçici bir çözüm olarak tasarlamış da değil. Kârlarda yükselme olsa bile, istihdamı artırmayı planlamıyorlar. Tam tersi, büyük bir şirketin yönetim kurulu başkanının dediğine bakılırsa; “kaygılanacakları en son şey, ne zaman kapasite artırımına gidecekleri”. Aksine, “tüm işletme sistemini, daha fazla esnekliğe uygun olacak şekilde yeniden yapılandırıyorlar”.

Öyleyse, ABD sanayisi (ve dünyanın başka yerlerindeki sanayiler) için gelecekte kârlarını sonsuz genişletecek sihirli formülü buldular diyebilir miyiz? Bu ancak şaka olabilir. 1920’lerde Henry Ford’un işçilerine, aynı zamanda müşterileri olmaları için normalden fazla ücret ödediğini söylediği bilinir. Halefleri ise son beş yılda Ford’un Kuzey Amerika’daki iş gücünü yüzde 50’nin üzerinde azalttılar. Daha fazla kâr fakat daha az müşteri…

Keynes ve Kalecki’nin efektif talep hakkında bahsettikleri ufak sorundan söz ediyorum. Herhangi bir orta vadeli hesapta, yeterince müşterinin olmadığından bahsediyorsak, yeterince satış olmayacak ve kârlar kısa sürede azalacaktır. İşgücünü azaltarak ve kalan emekçilerin maliyetlerini sıkıştırarak kârlarını yükselten şirketler, çok kısa bir süre kâr artırımı yaşayabilir. Ta ki, ciddi bir deflâsyonun sert duvarına çarpana dek. Bu da paramparça olmaları demek.

Bunu göremiyorlar mı? Kimileri elbette görebiliyor fakat ye iç, şen ol, yarın olmayabilir kuralına göre, hedonist davranmaktan kendilerini alamıyorlar. Bunu saadet zincirine benzetebiliriz. Saadet zincirinde, işletmeci iskambilden ev çökene kadar diğerlerini kandırır. Bernie Madoff’un yaptığı gibi. İskambilden ev çökene dek kendini de kandırır. Sıradan bir saadet zincirinde yatırımcıların (potansiyel düşmanlar), çöküşün kendileri kâr ettikten sonra olacağını ummaları gibi oyuncular (sanayiciler) tüm sanayi çökmeden kendi kârlarını yanlarına alarak kaçabileceklerini düşünüyorlar. Kendilerine iyi şanslar!

1 Ağustos 2010

[binghamton.edu adresindeki İngilizce orijinalinden Açalya Temel tarafından Sendika.Org için çevrilmiştir]

More in Yeşeriyorum

You may also like

Comments

Comments are closed.