Köşe Yazıları

Kongreye Doğru – 2: Üyelik ve Aktivizm

0

Yeşiller Partisi’nin en önemli eksiklerinden biri yeni üye ve aktivist kazanma konusunda çok yavaş olması. Toplumun belli bir kesimine yaslanma iddiası olmayan ve yaygın bir taban hedefleyen bir parti için çok sınırlı bir şekilde örgütlenebiliyoruz. Bunun nedenlerini araştırmadan bu eksikliği aşmamız mümkün değil. Yaklaşan kongrenin bu konuda da çözüm üretmesi gerekiyor.

Üye kazanma ve örgütlenme konusunda yapısal, politik ve işleyişe dair eksiklerimiz olabilir. Partinin yeterince tanınmaması, toplumda yeşil politikayla ilgilenen kişilerin önemli bir kısmının bile Türkiye’de bir Yeşiller Partisi’nin var olduğundan haberdar olmaması temel sorunlar. Bu da yeterli bir tanıtım stratejisi izlememekle ilgili olduğu kadar, maddi imkanların ve kadronun yetersiz olmasıyla da ilgili. Açıkça söylemek gerekirse diğer şeylerin yanısıra en basit şekliyle parasızlık ve kadro eksikliği de yeterince tanınmamamıza ve politika sahnesinde etkin olamamamıza neden oluyor. Bu da üye kazanmamızı ve örgütlenmemizi sınırlıyor. Sonuç bir kısır döngü. Bu kısır döngüyü kırmak için yeni yollar bulmak gerektiği kadar sabırlı ve istikrarlı bir şekilde yola devam etmek de gerekiyor. Çünkü tek sorun bu somut yetersizlikler olmasa gerek.

Peki yapısal ve politik eksiklerimiz neler olabilir?

Ahmet İnsel geçenlerde yaptığı bir değerlendirmede yeşil politikanın temelinin hiyerarşiye karşı çıkmak olduğunun altını çizmiş, Türkiye’de ise hiyerarşik toplum yapısının bir gerçek olduğunu söylemişti. Türkiye toplumunun yeşil partilerin şansını azaltan özelliklerinden biriydi bu. Bence Türkiye’nin toplumsal ve kültürel özellikleri arasında toplumun yeşil politikaya kolay yakınlaşamamasına neden olan başka şeyler de var. Liderlik ve önderlik kültlerinin çok yerleşik olması, bireyselliği önemseyen liberal geleneklerin zayıflığı, maddi büyüme ve kalkınma ideolojisinin tartışılmaz ağırlığı bunlar arasında sayılabilir. Ama yine de yeşillerin toplumun derinleşen sorunlarına dair gerçekleri kararlı bir şekilde söylemeye devam etmeleri eleştirel düşünceye sahip insanların aradan sıyrılmasına giderek daha fazla neden olacaktır.

Büyümeyi engelleyen etmenler arasında belki parti politikalarının fazla radikal görünmesi de sayılabilir. Ama bu tamamen başka bir tartışma konusudur. Parti somut politika alanlarında mevcut görüşleri değil de başkalarını benimsese, ya da öncelik alanlarını değiştirse yapısal ve işleyişe dair meseleler aşılmadan kitlelerin yeşil politikaya koşacağının bir garantisi yoktur. Nitekim Türkiye’de sol ve muhalif partilerin hiçbiri görüşleri ne kadar daha geniş kitlelere hitap eder gözükse de, hatta ne kadar popülist de olsalar müthiş bir büyüme potansiyeli taşıyamıyor. Yine de elbette bu konu tartışılabilir ve partinin temel politik mücadele alanlarından biri olabilir. Radikal olmak olmamak, ilkesel olmak – pragmatik olmak, popülist olup olmamak vb. tartışılabilir..

Bu tür bir politik ve yapısal sorgulama önemli olsa da, bunlar da meseleyi tek başına çözmeyecektir. Bütün bunların yanısıra Türkiye’yi siyasi bakımdan iyice kısırlaştıran 30 yıllık ağır bir depolitizasyonun ardından siyasi partinin ve parti üyesi olmanın ne olduğunu, aktivizmi ve hatta politikanın ne anlam taşıdığını tekrar tekrar tartışmak zorundayız. Üyeler olarak kendimizi de eleştirebilmeliyiz. Ayrıca insanların neden üye olmak ve örgütlenmek konusunda bu kadar çekingen davrandığını sorgulayabilmeliyiz. Bazen çok basit yüzleşmeler çok şeyi değiştirebilir.

Büyük kongre öncesi düşünme denemesi olarak yazdığım bu kısa yazıların ikincisinde politikaya dair daha derin tartışmalara girmeden (ama bu politik sorunların belirleyiciliğini teslim ederek) bazı somut gözlemlere değinmek istiyorum:

– İnternet çağında yaşıyoruz. Özellikle internetle iç içe yaşayan genç kuşakta parti üyesi olmakla email grubu üyesi olmak birbirine karıştırılıyor mu diye bazen şüpheleniyorum. Parti üyesi olmak belli bir politik programın altına imza atmak, aidat ödeme taahhüdünde bulunmak ve partinin politikalarını belirleme hakkını elde etmek demektir. Bu hakkı kullanmak için de toplantılara ve politik çalışmalara katılmak, görüş belirtmek ve bazı yetkiler elde etmek için parti içi görevlere seçilmek gerekir.

Parti üyelerinin üye yapıldığı email listelerindeki yazışmaları izlemek ve mail atabilmek parti üyeliğinin bir parçası değil, sadece bir iletişim yoludur. Ne yazık ki internet çağının kuralları parti üyeliğini bile sanallaştırıyor. Tabii bunda internetin kolaycılığına teslim olan parti yönetimlerinin de hatası var. Bence yeni dönemde email gruplarının işlevi daraltılmalı, politika üretiminde yüz yüze iletişime yani toplantılara ve eylemlere ağırlık verilmeli, acil olmayan duyurular için mektup (hani o eski, pullu şekli) ve telefon yaygın bir şekilde kullanılmalıdır.

– Parti üyeliği için yaptığım tanımı bir kez daha tekrarlayayım: “Parti üyesi olmak belli bir politik programın altına imza atmak, aidat ödeme taahhüdünde bulunmak ve partinin politikalarını belirleme hakkını elde etmek demektir.” Bu tanımda partide aktif olarak çalışmanın bulunmaması özellikle önemli. Parti üyelerinin aktif çalışması, partiyle iletişimi hiç kesmemesi, toplantılara katılıp sorumluluk alması elbette önemlidir. Üyelerden beklenen ve istenen budur. Ama bu bir zorunluluk değildir. Yani sadece yeşil olduğunuz veya yeşil politikaları önemsediğiniz için bir aidiyet göstergesi olarak, ya da partiyi desteklediğinizi göstermek için bile Yeşiller Partisi’ne üye olabilir, eğer daha fazlasını istemiyorsanız hayatınızı sade/sessiz bir üye olarak sürdürebilirsiniz. Bu durumda sizden aidatınızı ödemeniz ve üyesi olduğunuz yerel örgütün normalde iki yılda bir olan kongresine katılarak delege seçiminde oy kullanmanız beklenir. Tabii şu anda bütün üyeleri büyük kongre delegesi olan küçük bir partimiz olduğu için bu aşamada büyük kongreye katılmanız da istenir ve hepsi de budur. Ötesi size kalmıştır.

Üyelerin parti yönetiminde yer alma hakkı kadar sessiz kalma hakkı da vardır. Partinin görevi ise üyeyi bilgilendirmek, şeffaf olmak ve çalışmalara katılmasını sağlayacak kanalları açık tutmaktır. Üye yönetimden memnun olmadığı zaman eleştirmeli, daha düzgün bir yönetim talep etmeli, gerektiğinde oy (ve geri çağırma) hakkını kullanmalıdır. Partinin politikalarını beğenmiyor veya yetersiz buluyorsa da eleştirebilmelidir. Partiden ayrılmak ise “bu partinin ilkelerini ve politikalarını artık benimsemiyorum” anlamına gelir. Bu nedenle üyelerin aktif çalışma kanallarını açık tutmak, ama sessiz kalmayı tercih eden üyenin bu hakkına saygı duymak gerekiyor. Yönetimlerin en sessiz üyeyi bile olan bitenden haberdar etmek ve katılmaya çağırmak gibi bir görevi olduğunu unutmaması gerekiyor. Ne yazık ki bu sıklıkla unutulabiliyor.

– Yeşiller Partisi aktivizme dayanan bir parti. Olumlu anlamıyla da, olumsuz anlamıyla da “politikacıların” partisi değil. Yani olumsuz anlamıyla kendi çıkarını ve yakın çevresini kollayan, aşırı pragmatik, yolsuzluk ve yozlaşmanın hakim olduğu siyaset anlayışını temsil eden politikacıların da, olumlu anlamıyla demokratik seçimlerle milletvekili, belediye başkanı vb. seçilmiş ve düşünceleri doğrultusunda kamu yönetiminde söz sahibi politikacıların da partisi değiliz. Yeşil düşünceyi yaygınlaştırmaya çalışan, sisteme muhalif ve bu anlamda hayatın tüm alanlarını politikleştiren bir aktivizmin partisi Yeşiller. Yeşil politika dünyanın her yerinde de böyle başlamış, meclise ve hükümetlere girdikçe içindeki politikacılar (neyse ki çoğunlukla olumlu anlamda) çoğalmıştır. Yine de hala çoğu yerde aktivist ağırlığını kaybetmemiş bir siyasi hareketiz.

Bunun için de gerçekleri söylemekten ve ilkelerimize sahip çıkmaktan vazgeçmeyeceğiz, derdimizi herkese, her yerde anlatmaya çalışacağız ve yeşillerin üyesi veya destekçisi olan aktivistlerle büyüyeceğiz. Ama aktivist olmayı tercih etmeyen sessiz üyelere de kapımızı sonuna kadar açacağız. Yeşiller Partisi’ni büyütmenin de, siyasetin kapalı kanallarına rağmen Türkiye’nin siyasi hayatında aktif kılmanın da daha kestirme bir yolu olduğunu sanmıyorum.

You may also like

Comments

Comments are closed.