Yeşeriyorum

Komünist Manifesto ve Yeşil-4

0


STATÜKOYU DEVİRİN!

Anayasa tartışmalarının tam ortasına düştüğümüz için öyle dikkat çekici bir yazı kaleme almak güç. Ama Adorno daha o zamanlar “yine de denememiz gerekeceğini” söylüyordu. Yazmanın “iflah olmaz bir dert” olduğunu izah etmeye çalışmış olabilir.

Anayasa konusunda söyleyeceğimi kestirmeden söyleyeyim, sonra –becerebilirsem- konumuza döneriz; AKP Anayasa’yı değiştirmek istemiyor.

Seçimlerden önce bunu yapması için –seçime yatırım dışında- gerçekçi (nesnel) bir nedeni yok. İddia edildiği gibi yüce divan ve/ya kapatılma’dan kurtuluş yolu da değil bu. Sistem böyle çalışabilecek olsa SP, CHP, DenizFeneri, ÇYDD –şimdiye dek- kapatılmış bile olabilirdi.

Tarihimizin gelmiş geçmiş en ulusalcı hükümeti ile karşı karşıya olduğumuzu pre-ulusalcı ulusalcıların “farketmiyor” olmasının nedeni, belki de Ergenekon tartışmaları ile su yüzüne vuran “darbe planlamak suç mu değil mi” tartışmasında, bulunmak zorunda oldukları pozisyonun eseri.

Şimdi bu ve ek davaların derinlerinde büyük uzlaşma gerçekleşiyor ve bu, komünistlerin kahir ekseriyetle tarafsız kaldığı bir zeminde zaten kaçınılmazdı. Hoş taraf olsalar ne yazardı, hayattan elini eteğini çekmiş bir “güruhun” etkisi, olsa olsa vicdani olabilirdi. Öylesi zaten oluyor. Öte yandan epeyce teori tutkunu “anti-emperyalist komünistler” darbecilerle uzlaşma sorunu üzerine hazır vakit varken Gramsci okuyabilir ve halen bulundukları yeryüzü koordinatı için şükürcü olabilir.

Bir anayasa profesörü değil dikkatsiz biri bile AKP’nin anayasa önerisinde sadece “statükoyu genişletme isteği” olduğunu kolayca okuyabiliyor. Karşıtları da -statükoyu savunma pahasına- seçimlere anti-demokrat olarak girmeyi göze almış durumda. Bu basit denklemde halkın tarafında olmak, AKP’nin; mevcudu savunmak –“darbe tehdidi geçmiş bile olsa”– darbeci zihniyetin yanında olmak anlamına geliyor. Sorunu böyle ortaya koyunca “komünistleri içine alan bir tartışma yoktur” diyenler haklı çıkacaktır. Fakat esas sorun şu; AKP anayasayı değiştirmek istemiyor. Böyle olunca komünistlerin taraf olmaması nispi olarak –totaliter olana- taraf olması anlamına geliyor. Daha Ergenekon davasının başında su yüzüne vuran bu sorun, halen ve aynen Anayasa tartışması için de devam ediyor.

Bağlayarak konumuza da girelim, eksik kalmasın.

Taraf olmasından “medet umulan” bu komünistlerin bir kısmı burjuva kökenli büyük bir kısmı ise feodal. Öyleyse şimdi ve bu ülkede bir feodalle burjuvayı birbirine yakınlaştıran ne olabilir ki, onlardan, onların varlık göstermesinden, anlamlı bir beklentiye girilsin? Bir küçük toprak sahibi köylüye tarlasını, ineğini sattırıp lap-top aldıran ruh halini tanımlayabilecek bir eski tüfek, burjuva kökenli bir komünist mi olur, feodal kökenli mi?

Hangi komünist kapitalizmi Zeus, modernizmi Prometheus gibi görebilir?

Ya da burjuva ile feodali, -şimdi ve burada- işçi ve köylü ile giriştiği iktisadi ilişki açısından nasıl ayırt edebiliriz? Elimizde sağlam bir referans var mı, klasik olanın dışında; “Köylü, soylunun toprağında üretim yapıp, gereken çok az miktarı kendine ayırdıktan sonra geriye kalanı soyluya verir. İşçi, burjuvanın tesisinde üretim yapıp, karşılığını, az bir miktarı ifade eden ücret olarak burjuvadan alır”

Soylu değişmez, değişebilen burjuva olur. Değişmeyen soylu, soyu bitmiş olarak ölür. Burjuva değişebildiği için, içine statüko karşıtı bir nefes düşer.

Köylü değişmez, değişebilen işçi olur. Değişmeyen köylü, şehir yükseldikçe şehirle birlikte ölür. İşçi değişebilir. Değişebilirse yüreğine statüko karşıtlığı düşer ve topyekün ilerleme fırsatı bulur. Komünist manifestonun herhangi bir okumasının dönüp dolaşıp geleceği yer de bundan ibarettir; “statükoyu devirin!”

Levent Arslan   [email protected]

More in Yeşeriyorum

You may also like

Comments

Comments are closed.