Yeşeriyorum

Çanakkale İçinde Bir Kedili Sokak..

0

Çanakkale efsanesini, Çanakkale’nin geçilmezliğini bilmeyeniniz yoktur sanırım. Üzerine romanlar, destanlar yazılmıştır, yazılmaya da devam edecektir ve ne kadar çok şey anlatılsa da, yazılsa da, çizilse de, filmlere konu edilse de hepsi az , hepsi kifayetsizdir bence yaşananları betimlemeye. Orada yaşananlar sadece o destanı yaratanlarca bilindi. Hepsi ışıklar içinde yatsın, aziz hatıraları önünde bir kere daha saygıyla eğiliyorum.

O yıllar, savaşların ülkeyi yokluk ve zaruret içinde bıraktığı yıllar, Çanakkale’de bir sokak. Ülkemizde hep sokak kedileri oldu, hala da var. İşte fotoğraf karesinde görüldüğü gibi siz deyin otuz, ben diyeyim elli kedi, aralarına arka fonda açıkça görüldü gibi bir de köpek karışmış, verilecek paydan sırasını beklemekte. Beş güzel insan. Asker üniformalı olduğunu tahmin ettiğim kişi pay atıyor canlara, diğerleri de mutlu mesut, gururla yüzlerinde tebessüm objektife poz veriyor.

Yapılan iş kutsal, gerekli ve manevi tatmin açıkça görülüyor. Sokak, evler, insanların giysileri yoksulluğu buram buram yansıtıyor. Ama o yoksul insanlar sevgi zengini. Bu da çok belli.

Şöyle bir düşünüyorum günümüze dönüp, aynı manzara ülkemizin herhangi bir kentinde, sokağında yaşanabilir mi acaba? Kendi yaşadıklarımı, can dostu arkadaşlarımın yaşadıklarını anımsıyorum. Gizli gizli, gecenin bir yarısı sahipsizlerimizi besleme savaşımızı gözümün önüne getiriyorum; feryat figan apartmanın beşinci katındaki kadının ve yardımına koşan eşinin bana oradan “mama verme, bütün kediler buraya alışıyor” diye seslenmesini anımsıyorum. Apartmanımızın bahçesinde,  bir küçük köşesinde korunaklı alanda kediciklere verdiğim mamaların nasıl kaç kere belediye zabıtasına şikayet edildiğini ve daha buna benzer yüzlerce iç sıkan ipe sapa gelmez  yaşananları.

Ne değişti ki o günden bugüne? Ne oldu insanlara? Daha mı yoksullaştı? Daha mı tahammülsüzleşti, daha mı vicdansızlaştı, daha mı benmerkezci oldu, daha mı Allah’tan, dinden, imandan korkmaz oldu? Ne, neden? 

Bakıyorum gazetelerin şikayet köşelerine; köpeklerin çoğaldıklarını, bunların çarelerine bakılmasını, gerekirse uyutulmasını(!) isteyen anne vasfına sahip bayanlar. Nasıl düşünemiyorlar kendileri yavrularını korumaya çalışırken, diğer köpek kedi diye aşağıladıkları canların da anne ve çocuk olabileceklerini. Dünyaya gelmelerinde asla katkıları olmayan canların yok edilmeleri konusunda buyruklarda, taleplerde nasıl bulunabiliyorlar?

O günden bugüne değişen ne? Evet, modern kentleşme dediğimiz olgu nedeniyle bahçeler, bahçeli evler kalmadı gibi bir şey. Kedilerin, köpeklerin barındıkları alanlar ortadan kalktı, şimdi onlar sokaklarda caddelerde yaşamak zorunda. İyi de bunun suçlusu o canlar mı? Hem yaşam alanlarını ellerinden al, hem de “biz bunları burada istemiyoruz” de.

Baylar, bayanlar köpekler çoğalmadı, ama azalan bir şey var ki bu kesin. O da sizlerin içinizdeki “SEVGİ”. Sevgilerinizi yok ettiniz, varsa bir gıdımlık bir şey onu da nekeslikle asla çıkar görmediğiniz yerlerde kullanmadınız. Sevgisiz insanlar, sevgisiz toplumlar yarattık. İşte sonuç; altı yıldır “Hayvan Sevgisi” köşesini işgal ettiğim gazetemin Eskişehir Günlüğü’nde, Emek mahallesindeki bayanın çığlık çığlığa şikayeti yayınlanıyor, köpeklerin çaresine bakılmalıymış, olmazsa uyutulmalıymış.

Resim karesindeki o yokluk yıllarındaki koca yürekli güler yüzlü Çanakkale’nin iyi insanlarına söyleyebilseydim bugün yaşadıklarımı, mümkün değil inanmazlardı sanırım, ya da içleri çok ama çok acırdı.

Savaş yılları açlıkla sınanan insanlar, insanlık dersinden on üzerinden on alanlar! Şimdi her yıl sizleri törenlerle anıyorlar, vatan toprakları için verdiğiniz savaşa destanlar yazıyorlar. Ama işte bu torunlarınız,  sokaklarındaki canları sizin gibi kutsal bir görevi yerine getirir gibi sevgiyle, özveriyle beslemiyorlar. Çünkü sevgilerini yitirmişler.

More in Yeşeriyorum

You may also like

Comments

Comments are closed.