Köşe Yazıları

Liberaller, Muhafazakarlar, Ulusalcılar, Kavramlar

0

Gündemin yoğunluğu arttıkça ( ki çok uzun süredir hiç azalmadı sanki. İki günde bir sürekli yeni ve büyük bir gündemin ortaya çıkması, bu gündemlerin bir bölümünün de “fos” çıkması çok önemli ama sesi az duyulan olayların da silinip gitmesine yol açıyor. Tekel İşçileri bile şu anda haber kanallarında kendisine ne kadar az yer bulabiliyor.) tartışmalar artıyor. Bu tartışmalar etrafında ise saflar biraz daha sıklaşıyor, taraflar katılaşıyor, taviz vermez bir hırsın ve öfkenin ortaya çıktığını görüyoruz; taraflar kendilerini sıktıkça. Bu haber kanallarını tüm gün boyunca “son dakika” şeritleriyle çeviren gündemden ve Türkiye’nin bu içinde olduğu ortamdan en kazançlı çıkan gruplardan bir tanesi de, tartışma programı yapımcıları, sunucuları. Gündem karşılıklaşıp, teknik kavramlar işin içine girdiğinde, bir de hukuk gibi, uygulayıcılarının sözlük tanımında bile anlaşamadıkları bir platform konuşulunca, kaçınılmaz olarak ortaya çıkıyor tartışma programları ve onların fikirlerine göre cephe şeklinde oturan konukları.

Yeni yeni yüzler çıktı bu sıralarda ekranlara. 2 yıl öncesine kadar, sakin bir akademisyenin; yıllarını bu programlarda bir öyle bir böyle konuşarak harcamış tecrübeli tartışmacılara karşı nasıl durdukları izlemeye değer. Bir kanalda yenişemediler mi? Ötekisine gidiyorlar. Farklı partnerlerle de olsa itişmeye devam ediyorlar. Nasıl birbirlerini suçluyorlar, nasıl saldırıyorlar? Kavramlar hep belli. Özgürlük, demokrasi, hukukun üstünlüğü, siyasi baskı, militarist baskı, darbeler, cuntalar… Ne dediklerinden soyutlanmış şekilde düşünürsek aslında aynı şeyi söylüyorlar. Bakın, iki taraf da özgürlükten yana ama karşılarındaki özgürlük düşmanı. İki taraf da demokrasi için uğraşıyor ama karşı taraf demokrasiyi kesintiye uğratmak istiyor. İki taraf da birbirini gericilikle suçluyor, çağdışı olmakla suçluyor.

Benim üzerinde durmak istediğim konu ise biraz farklı. Sizce de, bu kavramlar bu ağızlarda çok iğreti durmuyor mu? Bu önemli kavramlar, tarihsel bir şekilde bu iki kesimin eline düştü ve konuşmalarında başköşeyi tutuyor. Ama olmuyor. O muhafazakârlara, o milliyetçilere, o totalitarizm yandaşlarına bu kavramlar yakışmıyor. Bu yüzden de zaten olmuyor, kullanamıyorlar. Sefillikleri izlemiyor muyuz çoğu zaman? Yıllarca, ellerine güç geçirdikleri anda ezmekte hiçbir sakınca görmeyen kesimler çıkıp karşı tarafın ezdiğinden bahsediyor. Yaşadığımız günlerin saflaştırıcı atmosferinden gelen, yıllarca karşı oldukları kavramları, şimdi sanki kendileri düşünce dünyasına kazandırmış gibi yana yakıla savunan o dünün milliyetçisi, siyasal İslamcısı olan liberal muhafazakârlarla, dünün solcusu, Kemalisti, milliyetçisi olan ulusalcı 30 model çağdaşların düştükleri durum komik değil mi? 30 yıl önce, demokrasi diyeni, özgürlük diyeni sokakta vuran, üniversiteden atan bunlar değil mi? YÖK denen kurumun kurucusu öldüğünde badem gözlerine ağıtlar yakanlar bunlar değil mi? Sırf YÖK üzerinden bakınca bile anlaşılıyor bunların bir farkının olmadığı. Yıl 2000! YÖK bugünden farklı ne yapıyordu? Yıl 2010, YÖK 1995’ten farklı ne yapıyor?

Tamamen sözde kalan bir özgürlük anlayışı bu iki tarafınki de. Yazdıklarında, üzerinde düşünüp konuştuklarında, özgürlük savaşçısı bu iki taraf da. Reflekse yakın bir harekette, ani bir tepki vermeleri gerektiğinde, görüyoruz ne kadar özgürlük yanlısı olduğunu. Daha karşısındakinin sözünü sonuna kadar dinlemekten aciz insanların kanaat önderi olarak bize sunulduğu bir ülke Türkiye. Her konuda, aynı insanların, aynı insanlarla bir taraf oluşturdukları, kümelendikleri bir düşünce ikliminde de, zaten ne kadar özgürlükten bahsedilebilir ki? İşte bu kadar…

Yeşil Gazete ve diğer yazılar için: http://www.urbarli.net

You may also like

Comments

Comments are closed.