Yeşeriyorum

Komünist Manifesto ve Yeşil

0

Başınız Kiminle Dertte?

İlhan Selçuk’un Ergenekon davası kapsamında evinin aranmasının ertesiydi sanırım. Recep Tayyip Erdoğan’a yönelik; “Şimdi herkes biraz sakinleşsin”  benzeri bir söz söyledi. Erdoğan’dan çok geçmeden karşılık geldi; “Sakinleşelim de bugüne kadar haksızca yazdıklarınız ne olacak?”

Şimdi tam kestiremiyorum (ki pek de önemli değil) ama sanıyorum Selçuk, ya ilk ya da ikinci arama dalgasında bu muameleyi görmüştü. Yani artık Ergenekon davası geri dönüşsüz bir yola girmişti. Selçuk’un birçok anti-demokratik kişilik özelliği olabileceğini düşünüyorum. Aksi mümkün olabilecek bir ülkede değiliz. Fakat henüz “genç” bir gazeteci olarak Balbay’ın, Selçuk’la hangi nedenle darbecilik oyununda kol kaldırdığını henüz anlayamadım.

Aslında sözü “anlama” meselesine getirmek için yazacağım yazı ile uzaktan yakından ilgisi olmayan bir konuyu hatırlatmış oldum. Şifreli romanlara ve gizli saklı işlere pek meraklı bir toplum olduğumuz için görünen herşeyin ardında birbaşka niyet olduğunu doğuştan biliriz. Bu nedenle anlama meselesi de bizim için epeyce meşakkatli bir konu olmuştur hep. Kutsalları, dogmaları, kuralları bol olan toplumlarda -doğal olarak- gelişen gizli saklı işlerin doğurduğu bir model bu.

Birçok kez daha önce okuduğu bir romanı aradan epey bir zaman geçtikten sonra tekrar okuyan kimselerden duydum; daha farklı anlamışlardı. Böyle bakınca en zor tekrar okumanın, uzunca bir süre “kutsallığından” şüphe duyulmayan bir metni, tekrar okumaya kalkışmak olduğu şüphe götürmüyor. Çünkü o metinden yeniden anladığınız şey, kutsallığına halel getiriyorsa muhtemelen başınız başkalarıyla dertte demektir. Kutsallığını yeniden üretiyorsa bu defa kendinizle başınız dertte demektir.

Öte yandan herhangi bir romandan kutsal bir metne dek aynı “yeniden anlama denkleminin” birçok kez gerçekleşebilmesi, sıradan bir tesadüf veya önemli bir teorik bilgi olarak algılanamaz. Önemsiz de görülemez. Bu söyleyiş, insanın en temel özcü niteliğinin “anlama-yeniden anlama” olduğuna vurgu yapmak anlamına gelmelidir. Yeniden anlama yoksa, aslında anlama da yoktur. Böylece değişim de yoktur ve bu zeminde sadece “insan cisminden” sözedilebilir.

Cismi insanla birçok şey yapabilirsiniz ama onun sizinle en beceriklice yapacağı şeyin çatışmak olduğuna kuşku duymamalısınız. Çünkü bu çağlar boyunca tekrar edilegelmiş yeterince ezbere bir eylemdir. Çatışma özel bir anlama çabası içermeden gerçekleştirilebilecek yegane “insani eylemdir.” Fakat bu böyle olmasına rağmen yine de değiştirici etkisi küçük görülemez. Hele “çatışma geliştirici değildir” hiç denemez. Hatta çatışmanın kapıya dayandığı an aslında “çatışmaktan kaçınmak” değişmeyi engelleyebilir.

İyi ama bütün bu değişim ve çatışma anlarının geldiğini -içinde yaşadığımız halde- nasıl idrak edebiliriz? Çünkü içinde olmak belirli bir subjektif pozisyonumuz da olduğu anlamına gelir ve bu pozisyonumuzdan asli nedenlerle değil, birçok sıradan sebeple de şikayetçi olabiliriz. Gerçekten… şikayetçi olduğumuz subjektif pozisyonun değişmesinin veya bu pozisyonda edindiğimiz gözlemlerle ifade ettiğimiz değişim talebinin/hedefinin aslında toplumcu bir amaca hizmet edecek olduğunu önceden nasıl anlayacağız? Büsbütün kendimizle ilgili olanın herkesle (nispi olarak) ilgili olabileceğini nasıl söyleyebiliriz?

Sanıyorum son kez yeşil ve sol ile toplantıya katıldığımda uzun zamandır ilk kez bir heyecan duydum. Masanın çevresindeki insanların samimi soru ve yanıtları toplantının sonuna doğru beni “Komünist Manifesto ve Yeşil” başlığı ile bir çalışma için heveslendirdi. Yazıyı bu konuya bir giriş olması umuduyla kaleme aldım. Umarım “anlaşılır” cümlelerle devam etmek kısmet olur. Çünkü başımın derde gireceğini daha şimdiden hissediyorum.

Levent Arslan        [email protected]

More in Yeşeriyorum

You may also like

Comments

Comments are closed.