Köşe Yazıları

Katilleri Tanıyoruz, Adalet İstiyoruz!

0

Türkiye Cumhuriyeti Devleti kurulduğu günden beri “iç ve dış mihraklar” Türkiye’de siyasal yaşamın vazgeçilmez özneleri oldu ve bu mihrakların görünmezliğindeki koruyucu maddeler anayasanın ve bilimum diğer yasaların başköşesinde yerlerini her daim korundular. Bu, bugüne kadar hep böyle olageldi. 301. Maddeyi bilmeyenimiz var mı bu ülkede? 19 Ocak 2007’de ne olmuştu sorusunun cevabını bilen herkes bilir 301 ne demek, diyeti nasıl ödendi… Esasında insan düşünmeden edemiyor aşağılanası bir şey mi korunur acaba maddelerle?

Mevsimsel iklimlerin dışında bir de siyasi iklimler var. Bir iklim meselesi değil mi Hrant Dink’i bizden alan. 301. Maddeyle beraber bir iklim yaratıldı bu topraklarda ve Hrant 6 ay hapse mahkum edildi “Türklüğü aşağılamaktan!”. Bir Türklük vardı, bir de onu aşağılamak! Bir hedef vardı bir de hedefe nişan alanlar! Hrant bir Ermeni’ydi, bu topraklardan koparılmış bir halkın yetim çocuğu olarak bir arada yaşamanın yolunun ifade etmekten, acıları paylaşarak sağaltmaktan bahsediyordu. Vicdan denilen şeyin adını koymaya çalışırken suçlu oluvermişti işte. Nasıl mı? Bizler her dava günü onun ardından tutarken adalet nöbetimizi birileri gözümüzün önünde, göz göre göre mahkumiyet nöbetleri tutuyorlardı o daha çalınmamışken bedeninden, sevdiklerinden. İtiraz etmişti, “hakaret ettiğimi söyledikleri insanlarla ben nasıl bir arada yaşayabilirim ki?” diye sorup olanca hakikiliğiyle gözyaşı döküp isyan etmişti. Bilirkişi de biliyordu hakikatin ne olduğunu ve deyivermişti işte bu cümlelerde hakaret yoktur diye. Ama öyle olmadı, bağımsız(!) yüce Türk Yargısı hükmü vermişti bir kere mahkumiyet nöbetlerinin ev sahiplerinin namlularıyla beraber. Artık, Türkiyeli bir Ermeni’yken Türklüğü aşağılayan Ermeni oluvermişti elbirliğiyle. Medyası, yargısı, Ergenekon’u el ele vermiş ve onu ölüme gönderen o soğuk, tüyler ürperten iklimi yaratmışlardı. Öyle ki Trabzon’da yaşayan, önce O.S. olarak tanıdığımız sonrasında Ogün Samast olan şahsın kanına dokunmuştu yazdıkları! Bütün Trabzon biliyordu eski BBP Trabzon İl Başkanı’nın ifadesine göre onun Hrant’ı öldüreceğini.

Bizim dışımızda herkes biliyormuş da bir biz körmüşüz şu memleket denilen yerde…

19 Ocak 2007, Cuma gününe denk gelen bir tarih… Saat 15:00! Yer, Agos Gazetesi önü, Şişli Halaskargazi Caddesi… Hrant’ı vurdular tam da bu bahsi geçen koordinatlar içerisinde. Hem de daha o gün yazmıştı ben bir güvercinim, tedirginliğim bundandır diye Agos’un Şapparik meskeninde. Bir ateş düştü Agos’un önüne, sıçradı yüreklerimize, gözlerimizden aktı da söndüremedi yangınımızı. İnanmazken bizler bir yüreğin daha çalınabileceğine, o gözler önünde alınıvermişti işte hayatımızdan. Onun deyişiyle Veli Küçük’ü görmüştü duruşmasında ve verilmişti fermanı. Bu kadar kolaydı yani. Binler olduk aktık Agos’a, yüz binler olduk Kabrine… Bir milat oldu bize 19 Ocak. Onunla tanışıklığımızın arttığı her dem daha bir dost, daha bir yoldaş olduk ona. Hepimiz birer Hrant’tık ve  vicdanın adı o’ydu artık.

Yukarıda da adı geçtiği üzere önce katil-çocuk yakalandı, sonra ağabey Yasin, sonra Büyük Ağabey Erhan… Bir hiyerarşide gerçekleşen örgütün görünen yüzüydü onlar. Önce dediler ki, örgütlü değil, milli hassasiyetlerden, dokunmuş bir yerlerine yapmışlar. Sonra bayraklı fotoğraf geldi. Sonra muhbirlik makamıyla tanıştık. Devlet, kurumlarıyla bir bukalemun gibi yerini almaya başladı hayatımızda. Hrant’ın ardından hayatın hakikat söylemini bizlerle paylaşan Rakel’in başbakana yazdığı mektupla değişmeye başladı bir şeyler hayatımızda. Sözler verilmişti yine devlet tarafından? Söz vermişti başbakan ve mektupla gelen müfettişler başladılar Trabzon-İstanbul arası mekik dokumaya. Bu süreçte çok gizli ibareleri çıktı karşılarına, biz bilmiyoruz kelimesinin taca atılmış top olduğunu yaşadılar onlar da… Ama hani vardır ya görünen köyün kılavuz istemediği haller, Hrant böyle bir halle öldürülmüştü. Jandarma biliyordu, polis jandarma bölgesinde gizli hareket etmek durumunda kalıyordu, Hrant İstanbul’dan koruma talep etmemişti, vs…

Bir şey söylüyordu bize Başbakanlık Teftiş Kurulu’ndan üç müfettişin hazırladığı rapor; katilin adından hangi marka silahla öldürüleceğine kadar bu cinayet herkes tarafından biliniyordu. Bilip de bilmezden gelenler, göz yumanlar da katil değiller midir şu cihanda? İstihbarat görevlileri, onların amirleri hakkında verilmeyen soruşturulma emirleri görevi ihmalden verildi. Albay Ali Öz biliyordu ve bile bile yok sayıyordu gelen ihbarı. Trabzon biliyordu İstanbul’a haber salıyordu. İstanbul öğreniyor önlem almıyordu. Organize bir devlet vardı ve karar görevi ihmaldi…

Hrant Dink, 19 Ocak 2007 Cuma günü devlet organlarında çalışanların gözetiminde öldürüldü.

Bizler İsa’nın doğumundan Hrant’ın ölümüne aldık yeni bir yılın başlangıcını, yıllar 19 Ocak’la yenileniyor. O günden beri hepimiz Hrant’ız.

Hrant’ı anmak bir vicdan tazelemektir. Hrant’ın davasının takibi bir adalet savaşıdır. Velhasıl Hrant Dink hakikattir, bir toplumun kendisiyle yüzleşme portresidir. O nedenle “Hepimiz hala Hrant’ız, Hepimiz hala Ermeniyiz!”

.

NOT: Bugün (19 Ocak) aynı saat, aynı yerde buluşuyoruz “Hrant için, Adalet için!”.

You may also like

Comments

Comments are closed.