Yeşeriyorum

Kefensiz Ölüler Gökteki Yıldızlar Gibidir

0

Bu yazımı yüzyılın başından bu yana dünyada şiddete uğramış bütün kadınlara ve özellikle Anadolu coğrafyasında yaşamış SÜRYANİ kadınlarına ve Barış analarına atfediyorum.

25 Kasım tüm dünyada “Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü”dür. Bu nedenle çeşitli paneller, gösteriler, etkinlikler düzenlenerek  insanların dikkatleri bu konuya çekilecek. Bu yazıyı yazarken şu anda bile  dünyada kadınlar fiziksel, ekonomik ve psikolojik şiddet kurbanı olmaya devam edecek.

Bu günün tarihçesine bir yolculuk edelim.

Bundan tam 47 yıl önce, Dominik Cumhuriyeti’nde, Trujillo diktatörlüğüne karşı özgürlük mücadelesini yükselten Mirabel kız kardeşlerin, diktatörlüğün askerleri tarafından, tecavüz edildikten sonra vahşi bir şekilde katledildikleri, utanç gününün ve insanlık ayıbının yıl dönümüdür. Trafik kazası süsü vermeye çalışan Trujilo diktatörlüğü sonunda katliam ve tecavüzü kabul etmek zorunda kalmıştır. Mirabel kız kardeşlerden birinin kod adının Kelebek olmasından da esinlenerek; o günden sonra bu üç kız kardeş, gerek Dominik’te gerek dünya da “Kelebekler” adıyla efsaneleştirilerek anılmaya başlarlar. Yüzyılın başlarını baz alırsak o günden bu yana o kadar çok kelebeğe kıydılar ki, militarist, şovenist, faşist anlayışlar. Dünden bu yana acımasızca kanatları kırılan kelebekler 1981’de Dominik’te toplanan Latin Amerika Kadın Kurultayı’nda; 25 Kasım kadına yönelik şiddete karşı uluslararası mücadele ve dayanışma günü kabul edildi. Daha sonra 1985 yılında, BM tarafından ”25 Kasım, kadına yönelik şiddetin yok edilmesi için uluslararası mücadele” günü ilan edilir. 1981 den bu yana dünyanın dört bir köşesinden kadınlar, efsaneleşen bu üç kelebeğin tutuşturduğu ateşi harlıyor. Kadın hareketi de bu yıllardan sonra kelebeklerden aldığı bu ateşle dünya genelinde daha da gelişti. Bu yeterli midir? Elbette hayır.

Biz kadınlar dünyanın her yerinde olduğu gibi Türkiye’de de fiziksel, cinsel, ekonomik ve psikolojik şiddetin her türlüsüne maruz kalıyoruz. Bizim gibi geri kalmış, çağdaşlıktan uzak ırkçı ve militarist yönetimlerle idare edilen ülkelerde eğitim hakkımız elimizden alınıyor, kamuya ait yerlerde anadilimizle konuşamıyor, evlere mahkum ediliyoruz. Ev işi işçiliğindeki emeğimiz görünmüyen ya da yoksayılan bir üretim şekline dönüşüyor. Ne istihdam ne de yönetim alanında erkekler kadar yer bulamıyoruz. Bu alanlara girerken de, içlerinde yer alırken de ayrımcılığa uğruyoruz. Düşük ücretle, sosyal güvencesiz çalıştırılıyor ve tüm bunların üstüne iş yerlerinde psikolojik-cinsel şiddetle karşı karşıya bırakılıyoruz. Yaşadığımız dönemde ise neo-liberal politikaların yaşamın her alanında egemen kılınmasıyla kapitalizm küresel krizinde etkisiyle kadınların daha çok işsiz kaldığı, ilk işten çıkartılanların  hep kadınlar olduğunu görüyoruz . Krizin en büyük bedelini psikojik ve ekonomik olarak biz kadınlar ödüyoruz. Erkeğin işden çıkartılmasında ise bunun sorumlusu bizmişiz gibi fiziksel, psikolojik ve ekonomik şiddete maruz bırakılan yine biz kadınlarız.

Şiddet yalnızca bedenimizi değil ruhumuzu da parçalıyor. Evde, işyerinde, sokakta şiddet o kadar alışılagelmiş ki bedenimiz, emeğimiz, kimliğimiz yok ediliyor. Ama yasalar hala değişmiyor. Şiddet kol geziyor etrafımızda ölümün gölgesiyle yaşıyoruz.

Savaş; anaları gözyaşlarına boğan, onları sevdiklerinden, yavrularından mahrum bırakan, gelinleri eşsiz, çocukları babasız, anneleri evlatsız bırakan bir şiddettir. Bu günün Türkiye’sindeki kelebekler ise faili meçhul cinayetlerde ve gözaltında kaybolan evlatlarını arayan cumartesi anneleri  ile  barış analarıdır. Barış anaları evlatlarının yasını bile tutamadıkları bu çağda her türlü militarist baskıya rağmen alanlardaki ve yüreklerdeki yerini hep almıştır. Militarist güçler tarafından dönem dönem fiziksel şiddete maruz kalan barış analarının psikolojik travmasını hangi kalem anlatabilir ki… Bir barış anasının dağa giden oğlunun ardından ailece işkence tezgahından geçirilerek işkencede gözü önünde çırılçıplak soyulmuş 14 yaşındaki kızına yapılan tecavüz seyrettirilerek psikolojik işkenceye maruz bırakılmasını hangi bilim açıklayabilir. Başka bir barış anasının da kendi anadili dışında konuşamamasından ötürü dil’den ötürü yaşadığı psikolojik baskıyı sanırım haber ajanslarından defalarca duymuşuzdur.Özellikle ülkemizde kadın olmak zor  zanaat .1915’lerde gayrı müslüm kadın olmak zordu(şimdi bu kadınlar  gökyüzünde kefensiz yıldızlardır).Bu gün ise Kürt kadını olmak çok daha zor. Bir kadının en büyük karşılaştığı şiddet savaştır. Kadınlar savaşı iki kez yaşar. Bedenine yapılan tecavüz ve onurunu yok eden bu insanlık dışı uygulamalarla kadın iki kez yok edilir. Yaşanan kirli savaşda savaşa paralel artan fuhuş, köy boşaltmalar ve zorunlu göçlerle kadınları daha da yoksullaştırarak, savaşa ayrılan bütçe kadınların ceplerinden kesilerek ekonomik ve psikolojik şiddet hayatlarının bir parçası oldu 30 yıldır ülkemizde. Yüzyılımızın başında 1915 lerde Süryani, Ermeni, Rum, Ezidi, Türk  kadınları emperyallerin Anadolu coğrafyasında pay sahibi olmak için 12-13 yaşındaki kız çocuklarından tutunda, yaşlı kadınlara  kadar en çok da gayri müslümlere  hunharca tecavüz edilmiş, gelecekleri iğdiş edilmiştir. Panislamizm adına binlerce kız çocuğuna ve kadına tecavüz edilip, zorla islamlaştırıp kırımın ve şiddetin dikalasını yaşamıştır kadınlar. Özellikle savaşlarda erkek egemen kültür, dünyaya bacak arasından bakan anlayışlar ile  kadını cinsel bir obje olarak tecavüz etmeden öldürmemiştir. Savaş sırasında en çok korunması gereken yaşlılar, çocuklar ve kadınlar faşist ve ırkçı yaklaşımlar nedeniyle en büyük bedel ödeyenler olmuştur tarih boyunca. Savaşdan sağ kurtulan kadınların yaşadığı psikolojik travmayı ise anlatmak mümkün değildir. Yaşanan o büyük kırımda ölülerini bile gömemeyenler…kefensiz ölüler gökteki yıldız gibidir. Tıpkı Süryani tarihinde önemli bir yeri olan Sürma Hanım gibi… Sürma Hanım gibi daha nice kelebekler acımasızca yok edildi bu topraklarda. Bir kadının ömrüne kaç ölüm sığar bilmiyorum. Yaşayarak direnmeyi öğrenmek daha çok da kadına özgü bir şey sanırım.

Bu güne kadar coğrafyamızda yaşanan başkaldırılar, isyanlar, direnişler ve şiddet için resmi ideoloji her zaman farklı bir argüman, terminoloji veya literatür kullanmıştır. Kadına yönelik şiddet ise tüm dünyada hep aynı replikle yapılmıştır.Şiddetin önüne geçilememesinin en önemli nedenlerinden biri de, bu şiddeti uygulayanların kontrolsüz ve cezasız kalıyor olmasıdır.

Bazı ülkelerde bununla ilgili hiçbir yasa yokken, başka ülkelerde ise yasalar bazı şiddet biçimlerini cezalandırabilirken, bazılarını yasa dışı bırakıyor. Gerekli yasaların bulunduğu durumlarda bile birçok ülkede yasalar tam olarak uygulanmıyor. Yine aile içi tecavüz sadece 51 ülkede cezai bir suç olarak tanımlanıyor. (UNIFEM, 2003).

Dünyada her 6 dakikada bir kadına tecavüz ediliyor.

· ABD‘de her yıl 4 milyon kadın erkeklerin şiddetine maruz kalıyor.

· Hindistan‘da her gün 5 kadın çeyiz kavgaları nedeniyle yakılarak öldürülüyor.

· Güney Afrika‘da her 90 saniyede bir kadına tecavüz ediliyor.

· Irak’taki savaşın ilk aylarında tam 20 bin kadına tecavüz edildi.

· İngiltere ve Galler‘de her 20 kadından birinin şimdiye kadar tecavüze uğradığı tespit edildi.

· Batman‘da bir yıl içerisinde 303 kadın intihara sürüklendi.

Fransa’da her yıl 25,000 kadın tecavüze uğruyor (Avrupa Kadınlar Lobisi, 2001). Türkiye’de kadınların %35.6’sı bazen, %16.3’ü sık sık aile içi tecavüze uğruyor (2000 yılında yayınlanan taramalar, Müslüman toplumlarda kadın ve cinsellik, WWHR Yayınları: İstanbul, 2000). Bu rakamlara hergün yenileri ekleniyor.

Yıllık kadın ölümlerindeki bilançolara baktığımızda I. ve II. Dünya savaşlarında ki insan kaybından çok daha fazla kadın katlediliyor günümüzde. Son günlerde artan bir hızla, tecavüz ve ölüm haberleri magazinleştirilerek ve medyatik hale getirilerek kadın bedeni üzerinden reyting uğruna kadın onuru yeniden yeniden çiğneniyor, feodal yapıları, mafyayı, çeteleri, fuhuş ticaretini, dizi adına, program adına evlerimize taşıyanlar, erkek egemen zihniyeti sarsılmaz bir kalesi gibi sunuyorlar. Daha dün koyun otlatmaya giden küçücük  bir kız olan Ceylan’a havan topuyla kıyan, 12 yaşındaki Uğur Kaymaz’ı öldüren anlayışlar hala işbaşında.Hala analar evlatlarının katilleri yargılansın diye  mahkeme koridorlarında saçlarını ağartmaya devam ediyorlar.Ancak biz kadınlar biliyoruz ki biz sustukça, biz sessiz kaldıkça nice hemcinslerimiz, bu ataerkil vahşet elinde, namus adına, töre adına, din adına, kurşunun adres sormadığı savaş iklimlerinde can vermeye devam edecek… Biz kadınlar artık susmayacağız. Ya hep beraber, ya hiç birimiz. Artık kendi yazgımızı kendimiz çizmek üzere, sözümüzü birleştirerek, örgütlülüğümüzü, dayanışmamızı örüyoruz. Sesimize daha çok Sesler katarak artık yeter diyoruz! Toplumsal cinsiyetçiliği tarihin karanlık sayfalarına gömüp  kadını imha eden savaşlara ve kıyımlara hayır diyoruz. Ataları kırıma uğramış, tecavüz edilerek hunharca katledilmiş, gelecekleri yok edilmiş, evladları öldürülmüş kelebekler adına; kadınlar geçmişde yaşadıklarının hesabını sormak için yönetenlere, tarihinle yüzleşmesi ve gelinen açılım tartışmalarına müdahil olmak için bir dizi eylemlilik ve kampanyalarla baskı kurmalıdır. Çünkü şimdi kelebekler zamanıdır.

ZEYNEP TOZDUMAN

More in Yeşeriyorum

You may also like

Comments

Comments are closed.