Yeşeriyorum

İzmir Yine İlk Kurşunu Mu Attı?

0

Izmirliler, şehirlerinin güzelliği, mutfaklarının sağlığı ve kızlarının güzelliğinin yanında, Kurtuluş Savaşı’nda ilk kurşunun atıldığı mekan olmakla da övünürler. Gazeteci Hasan Tahsin, işgale başlayan Yunan ordusunun sancaktarını vurup, Kurtuluş Savaşı’nı başlatmıştır. Bu, önemli bir semboldür gerçekten. Bir kurtuluş hikayesinin ilk adımı bu şehirde atılmıştır. Bugünlerde İzmir’de yaşananlarsa, acaba yeni bir ilk kurşun mu atıldı sorusunu akıllara getiriyor. Ancak bu kurşun kurtuluşun değil, çöküşün ilk kurşunu.

İzmir bugünlerde yine gündemde. Demokratik Toplum Partisi (DTP) konvoyunun taşlanması tüm yurtta gündemi bir anda değiştirdi. Açılım sürecine tepkilerin yoğunlaşarak arttığı bugünlerde, gelin, bu önemli olaya biraz daha derinlemesine bakalım.

Bize anlatılan hikaye şu: DTP’liler bir konvoy oluşturarak eşbaşkanları Ahmet Türk’ün şehre gelişini kutluyorlardı. Araçlarını Abdullah Öcalan’ın ve PKK’nin posterleri ve flamalarıyla donatmışlardı. Bu çok provokatif bir hareketti. Buna tepki gösteren İzmirli yurttaşlar konvoya taş ve sopalarla saldırdı. Neyse ki İzmir polisinin ve İzmirlilerin sağduyulu çabası sonucu ölen olmadı. DTP’yse, Anayasa Mahkemesi önündeki davasında kendi ölüm fermanını imzalamış oldu. (Son iki ifade, farklı kelimelerle bugün Adalet Bakanı Cemil Çiçek tarafından dile getirildi.) DTP’den yapılan “siz bizim oraya gelirseniz görürsünüz” tarzı açıklama da her şeye tuz biber ekti. Bu sırada DTP konvoyundaki araçlardan birinin bir kişiye çarpması/çarptırılması nedeniyle DTP’li bir kişi de tutuklandı.

Olaylar bu şekilde kabul edildikten sonra, Deniz Baykal, hükümete yüklendi; Erdoğan ve Adalet Bakanı Cemil Çiçek de DTP’ye. Ortalık toz-duman. Bu noktada biraz nefeslenelim ve sakin kafayla düşünelim. Ben, televizyon seyretmesem de düzenli olarak gazeteleri ve internet sayfalarını takip eden biriyim. Bütün bu haberleri görmüş ve okumuş olmama rağmen hiçbirinde DTP konvoyuna asılmış bir Öcalan veya PKK posteri/flaması görmedim (DTP’lilerin Öcalan’ı ve PKK’yi terörist olarak kabul etmemesi ve bu nedenle araçlarına bunların posterlerini/flamalarını asmaktan geri durmalarını gerektirecek bir durum olmamasını bir kenara koyuyorum.). Gören var mı? Belki ben kaçırmışımdır. Gören varsa bana bir haber verirse sevinirim.

Demek ki olayların başlangıcıyla ilgili bir şüphemiz var şimdiden. Sonrasındaysa, yine düşünmek lazım. Olayların olduğu caddeye baktığımızda gayet temiz, dükkanların olduğu, altyapısı tamamlanmış bir cadde olduğunu görüyoruz. Nasıl oluyorsa, DTP’lilerin araçlarla geçişi sırasında bir anda Öcalan ve PKK posterlerini gören vatandaş, nereden buluyorsa hemen eline bir taş ve sopa alıyor ve anında tepkisi şiddetle dile getiriyor. Bu sırada da bu “duyarlı ve eli çabuk” vatandaşların sayısı bir anda 100’ü aşıyor. Posterleri ne ara gördün, o taşı-sopayı ne ara buldun, o insanlar bir anda nereden çıktı diye soran yok. Çünkü “İzmirli duyarlı yurttaş, tepkisini gösteriyor.”! Ve bu örgütlü bir iş değil!… Ne yalan söyleyeyim, içime bu konuda da bir şüphe düştü.

DTP konvoyundaki araçlardan bir tanesi vatandaşlardan birine çarptı. Görüntüleri görmüşsünüzdür. Şoför tutuklandı. Herhalde adam yaralamaktan yargılanır. Çarpmanın kasten mi yanlışlıkla mı olduğunu ortaya çıkarmak hakimin görevi. Bu önemli bir ayrım, çünkü buna göre şoför kasten veya taksirle adam yaralamaktan yargılanacak ve bu ikisi arasında alınabilen ceza açısından önemli bir fark var. Ha Milliyet’in internet sayfası şimdiden “O Dehşet Şoförü Tutuklandı” başlığının altında “İzmir’de protestocuları ezen şoför cezaevine gönderildi” diyerek hükmünü vermiş bile, o ayrı (Tutuklular cezaevine değil, tutukevine gönderilir. Ancak cezanız kesinleştikten sonra cezaevine girersiniz). Kabul ettim, burada bir yaralama var ve hukuksal sürecin işlemesi doğal. Peki, DTP konvoyunun önünü kesip, içinde çocukların da bulunduğu araçları taşlayan, camlarını indiren, envai çeşit küfürle onları tehdit edenler hakkında herhangi bir işlem yapıldı mı? Yapılacak mı? Çünkü benim bildiğim kadarıyla Anayasanın 1. maddesinde Türkiye’nin bir Hukuk Devleti olduğu yazıyor. Burada da bir suç işlendi (en basitinden mala zarar verildi). Bir Hukuk Devleti’nde suç, cezasız kalmaz. Duyarlı vatandaş eğer DTP’den DTP’lilerden hoşlanmıyorsa mahkemeye gitsin değil mi? Hangi davayı açmak istiyorsa açsın. Tabii, dava açmak dışında, herkes şiddetsiz protesto gösterisinde bulunabilir. Kanun buna izin veriyor. Ancak taş ve sopayla araç taşlamak nedense bana pek “şiddetsiz”miş gibi gelmiyor. “Vatandaş hakkını arıyor” desek, o da olmaz. Bir Hukuk Devleti’nde hakkımızı ancak ve ancak mahkemelerde aramamız gerektiği için ihkak-ı hak (kişinin kendi hakkını yine kendisinin araması) kanunlarca yasaklanmış durumda. Adres yine mahkeme yani. Bu “Hukuk Devleti olma” işi de ne zormuş yahu!

Bu durumda Adalet Bakanı’nı dinleyelim, “belki suç işleyen vatandaşlarla ilgili bir açıklama yapar” dediğimizde korkumuzun başladığı noktaya gelmiş oluyoruz. Adalet Bakanı, olaylarla ilgili yaptığı açıklamada DTP’yi suçladı ve Anayasa Mahkemesi’nde kapatma davasıyla karşı karşıya bulunan DTP’nin daha dikkatli davranması gerektiğini söyledi. Yani, DTP konvoyuna bir taşı da kendisi attı. Açıklamasında konvoya yapılan saldırıdan bahsetmemesi, o güruhun hükümet tarafından desteklenmesi anlamını taşır. Mesaj açık: Hükümet, İzmirli saldırganların yanındadır.

Cemil Çiçek’in açıklamasına bir başka açıdan bakalım: “DTP sanki kapatılmak istiyor” cümlesi masum bir cümle değil. Cümlenin muhatabı doğrudan Anayasa Mahkemesi. Söyleyenin Adalet Bakanı olması durumu daha da vahim hale getiriyor. Sürmekte olan bir davayla ilgili açıklama yapmaktan kaçındığını sanıyorduk hükümet üyelerinin ama bunun “sadece bazı davalarla” ilgili bir hassasiyet olduğu anlaşılıyor. Çiçek, bu davada Anayasa Mahkemesi üyelerine doğrudan seslenmekten geri kalmıyor. Bu açıklamadan sonra üyelerin DTP’yi kapatmama kararı alması daha da zor. Demek ki, İzmir’deki saldırıyla ilgili olarak İçişleri Bakanı’nın değil de, kendisini ilgilendirmeyen bir olayda Adalet Bakanı’nın açıklama yapmasının altında başka bir neden var.

Bu noktada, kişisel teorim şu şekilde: AKP, gerçekten çok başarılı bir plan çerçevesinde ilerliyor. Plan şu: 1) Açılım söylemiyle Kürt vatandaşların gönlünü çelmek (Radikal Gazetesi’nde Murat Yetkin’in izlenimleri AKP’nin bunu az-çok başardığını gösteriyor; özellikle “sizin hiç köyünüz yakıldı mı” söylemiyle.) 2) Açılıma tepki duyan vatandaşları DTP’ye yöneltip ve onları destekleyip DTP’yi tahrik etmek 3) DTP’nin tahrik edilmesinin ardından yaptığı açıklamalar ve eylemler aracılığıyla marjinalize edilip kapatılmasını sağlamak (“siz bizim oraya gelirseniz görürsünüz” söylemi) ve son olarak 4) Hem DTP’yi kapattırdığı için İzmir’de, hem de DTP’siz kalmış Diyarbakır’da kazanmak.  Böylece Türkiye’nin dört bir yanında AKP’nin egemenliği sağlanmış, muhalefetin iki büyük kalesi düşmüş olacak.

Kısacası, “tek bayrak, tek devlet, tek millet” sloganına yakında “tek parti” de eklenecek gibi…

İzmir’deki olaylarla ilgili beni en çok korkutansa, vatandaşa çarpan DTP aracının videosunu çeken kadının çığlıkları oldu. Kendinden geçercesine saldırganlara “helal olsun”, DTP’lilereyse “Allah belanızı versin” diye bağıran kadın, büyük olasılıkla halis muhlis bir ev kadını. Hatırlatmak gibi olmasın ama Yugoslavya İçin Uluslar arası Ceza Mahkemesi’nin dehşete düşüren kayıtlarına baktığınızda, iç savaştaki en acımasız katiller arasında hiçbir siyasi yanı olmayan ev kadınlarının, berberlerin, bakkalların olduğunu görürsünüz. Unutmayalım ki Milosevic, savaş öncesinde hiçbir sabıkası olmayan basit bir avukattı. Toplumsal gerilimlerde en başta normal vatandaş dönüşüme uğruyor. Yugoslavya gibi olmakla olmamak arasında yalnızca ince bir çizgi var.

Görülüyor ki AKP’nin planı büyük bir risk taşıyor. Eğer süreç iyi idare edilemezse, bu sadece AKP’nin kaybetmesi anlamına gelmez. İzmir’de yaşanan bu olaylar, yeni bir savaşın ilk kurşunu haline gelir. Ancak bu savaşın bir Kurtuluş Savaşı olmayacağı çok açık.

-Serkan Köybaşı-

Yeşiller Partisi – Beyoğlu İlçe Örgütü

Eş-koordinatörü

More in Yeşeriyorum

You may also like

Comments

Comments are closed.