Köşe Yazıları

Can sıkıntısı

0

Can sıkıntısı modern olanın hayata dahil olmasıyla başlar. Konfor seviyesi yükselir, daha az çalışmaya başlanır, hayatın genel işleyişinde kendi çözümlerini yaratmak gerekliliği ortadan kalkar; ne de olsa her derdin bir reçetesi, her ambalajın bir etiketi ve her davranışın bir yeri/zamanı vardır artık. Modern olanın hayat sofrasında baş köşeye yerleşmesiyle herkes oturduğu yerden pek de kalkmadan doymaya başlar; ama yemek aynıdır, ardından tatlı gelecektir, çay-kahve içilecektir. Ve herkes, her gün, aynı sofrada, aynı yemekleri aynı sırayla yiyecektir.

Bir sıkıntı gelip çöreklenir neden sonra. Karınlar tok, sırtlar pektir; ama canlar da sıkılmaktadır. Milyon yıldır devam eden ve hayatta kalmak gibi en meşru bir güdünün kovalanmasından ibaret olan yaşam öylesine abartılı ve işlevsel bir basitliğe indirgenmiş, ertesi sabah sağ ve esen olarak uyanmak için yapılması gerekenler o derece tektipleşmiştir ki, insanın canı sıkılmadan edemez. Neyin ne zaman nasıl gerçekleşeceği bilgisine fazlasıyla vakıftır artık, ya da öyle olduğunu sanmaktadır. Yaratıcılık ve öznellik ölmüş, işlevsellik ve nesnellik kendini yedi cihanın mutlak hakimiyeti ilan etmiştir.

Modern olanın bu indirgemeci sıkıcılığından daralan bazı bünyeler, biraz şans ve biraz da iradeyle post-modern olanın gölgesine koşarlar. Ama çoğunluk için, hele bir de modern olanın miskinleştiren sıcaklığı ve kör edici aydınlığıyla yeni tanışmış toprakların insanlarıysa, normal olmanın verdiği güvenlik duygusu ağır basar. Ama can da fena halde sıkılmaktadır hala; milyon yıllık çözüm yaratma, zorluklarla başa çıkma, seçim yapma, doğrudan sosyalleşme gibi güdüler tasmalara boğulmuştur. Zira güdüler özneldir, milyon tane insanın öznel olup özgür davranma ihtimali, aynı “şey”den milyon tane üretmenin akıl almaz maliyetsizliğine dayalı olan moderne aykırıdır. İnsan olan, kendine bir alan açmaya çalışır, zira uğraşacak birşeyler lazımdır : Hobiler, spor, sanat… Modern olan buraya da el atar; hobileri bile tektipleştirmeye çalışır. Spor olur maç izlemek, sanat olur mümkün olan en pahalı fotoğraf makinesini satın alıp arada bir düğmesine basmak. Can sıkıntısı geçmez, geçmek bilmez.

Can sıkıntısı fenadır, çok fenadır. Sıkıcı bir ciddiyete, takım elbiseli asık suratlılığa, yaşlı ve eril politika anlayışına prim veren bir toplum olmanın önkoşuludur aynı zamanda. Bunlar birbirini besler de besler; can sıkıntısı yiyen ciddiyet sıçar, o ciddiyet de gider can sıkıntısına gübre olur. Modern tarımın biyolojik çeşitliliği öldürmesi gibi, can sıkıntısı da kendisine tektip bir toplumsal döngüyü kurmuştur böylece.

Ama bütün bunlar can sıkıntısına deva değildir hala, sebep ve sonuçlarıdır anca. İnsan olan can sıkıntısını aşmaya kararlıdır. Modern olan kara kara düşünür : Tuzlu gelenekleri koysa masaya, tatlı yenilikçilikle gitmez beraber, yemek sonrası çay-kahve niyetine koydukları da yavan kalacak. Öyle birşey lazımdır ki onu yiyenler hem birbirinin aynısı olsun, hem de vahşi görünüşlü. Tasması olsun boynunda, ama kendini çok özgür, çok özel sansın. Güvenli ve konforlu sandalyesinden kalkmasın, ama kendini engin dağlara koşarak çıkabilecek kadar cesur, güçlü, gözüpek sansın.

Birden gözleri aydınlanır modern olanın, can sıkıntısına deva sihirli tarifi bulmuştur. Masaya gümüş tepsiler içinde getirilir, herkes merakla beklemektedir ne olduğunu. Modern olan konuşur :

“Biz bu masada oturanlar olarak aynı kandan, aynı soydanız. Dilimiz, töremiz ve tarihimiz birdir. Bizden olan bizim gibidir, bizim gibi olmayan bizden değildir. En güçlü biziz, en şerefli biziz. Bu masaya gelip çöreklenmek isteyen çok düşman var, gözünüzü dört açın. Hadi aslanlarım”

Modern olan amacına ulaşmıştır; insan olanlara kolpa bir güvenlik tehdidi gösterilmiş, macera ve heyecan düşüncesi can sıkıntısını ortadan kaldırmıştır. Masadakiler yağ bağlamış göbeklerini, kaybettikleri güdülerini, iki dakika zora geldiklerinde çöken sinir sistemlerini falan unutup eski zamanlardaki efsanevi kahramanlar gibi olduklarını düşünmeye başlamışlardır. Modern olan çok memnundur sonuçtan, can sıkıntısına karşı bulunabilecek en etkili ve yan-etkisiz ilacı bulmuştur.

Gel zaman git zaman sonra, masadaki birileri yemeği kendi istedikleri gibi yemek isteklerini daha fazla bastırmazlar, örgütlenirler. Modern olan kaşlarını çatar, ellerine vurur, “öyle değil, böyle ye” der, masanın o tarafına yemek vermemekle tehdit eder. Diğerleri iyice sinirlenir, ısrar ederler “böyle yiyeceğiz” diye. Bir süre tartışırlar, kavga ederler, birbirlerinin suratlarına kap-kacak fırlatırlar. Neden sonra modern olan durur düşünür : “Yahu bu böyle gitmez, masaya gelen yemeğin yarısı heba oluyor. Hem bunların farklı bir yemek istedikleri yok, bırakayım da istedikleri gibi yesinler madem.” Susturur herkesi, yeni kararını açıklar : “Yemek aynı, masa aynı. Madem öyle bu kardeşlerimiz kendi istedikleri gibi yesinler.” Bulduğu çözümden yine çok memnundur, kendisiyle gurur duymaktadır modern olan. Ama bir de farkeder ki, masadaki diğerleri bir olmuş “farklı yiyeni asarız-keseriz” diyorlar. Dozu kaçırdığını farkeder modern olan. Can sıkıntısını doyurmak için getirdiği yemekle dolan midelerin, masayı tamamen mahvedecek boyutlara ulaşan bir şiddet ve yobazlık sıçtığını görür, bunlar da gübre olup geri dönmektedir döngüye.

“Eyvah!” der, “Masa elden gidiyor.” İki ihtimal vardır önünde : Ya masaya yumruğu vurup “Yanındakine el kaldıranı fena pataklarım” diyecektir, ya da tırsacak, sözünü geri alacak ve masadakilerin daha da fazla heba olmasına izin verecektir.

Bütün bu saçmalıklar o son yemek yüzünden olmuştur yaşanmıştır. Ama o yemek de can sıkıntısına deva niyetine getirilmiştir aslında. Ve can sıkıntısı da modern olanın çatkapı gelmesiyle doğmuştur.

Bir de iyi yanından bakalım : Artık biliyoruz ki modern olanın oturduğu masada can sıkıntısından kurtulmanın imkan yok.

Ve belki de bu yeni bir başlangıç olabilir.

You may also like

Comments

Comments are closed.