Köşe Yazıları

Barış İhtimali ve Yeşiller’in Duruşu

0

Türkiye’nin belki de temelleri 100 yıldan da öteye dayanan demokrasi, çok seslilik  ve farklı olana tahammülsüzlük problemleri son 25 yılda da kendisini sıcak çatışma olarak gösteriyor. Bu ve bunun benzeri gibi kavramların yarattığı sorunlar bu ülkenin milletlerinden, bir millet yaratmaya çalışıp, bir halk yaratmaya çalışılmamasının bize kalan tarihi mirası. Farklı milletlerden bir millet yaratılma isteği, elbette ki o millete mensup olmayan insanlar tarafından kabul edilmeyecekti ve edilmedi de. Son 25 yılda yaşadığımız olguya iki tarafından da sebep olanların aslında çevresinde dönüp durduğu sorun budur. Bu “kabul etmeme”dir. Tabii burada eklenmeli ki, bu ülkenin milletlerinden yine bir halk yaratmaya çalışmayıp da, (ve hatta sınırların ötesinde bir Dünya Vatandaşlığı hedefi güdülmeyip) iki millet yaratmaya çalışmak da kabul edilmemesi gereken bir durumdur. Ulus-devletten, iki uluslu devlete geçme isteği en az ulus devlet kadar baskıcı bir yapı oluşturacaktır. Kapsayıcılık sınırlandırıldığı anda, dışarıda kalanlara baskı devam edecektir.

İçinde bulunduğumuz günler ise, Türkiye’nin bu yapısının değişmesi adına tartışabileceğimiz, önyargıların kırılabileceği, insanların yıllardır öteki gördükleri ile karşılaşıp, ötekilerini değerlendirebileceği bir dönem. Ayrıntıları çok bilinmemekle ve yürütme tarafından gizli bırakılmakla birlikte, Türkiye bir konuşma, anlama ve en azından bir görme yoluna girmiş durumda. Sonunda herkesin eşit yurttaş olacağı, aynı haklara sahip olacağı bir Türkiye istiyorsak eğer, bu savaşın sonlanması bu istekte çok kilit bir noktada duruyor. Hükümetin çok güvenilmeyecek konumu da bu noktada ısrar etmenin önemini arttırıyor aslında.  Bu noktaya sahip çıkılmalı ve pragmatik hesaplar yerine, idealler yolunda ilerlemeli. Bu zaten bizi hükümet ile farklı yollara götürecektir.

Bu kilit noktada ise en büyük sorumluluk Demokratik Toplum Partisi’ne düşüyor. Yıllardan beri verilen IRA-Sein Finn ya da ETA-Batasuna ilişkisinin kurulması ve bu ilişkinin meşru kabul edilmesi fırsatı şu anda DTP’nin eline geçmiştir. (IRA demişken, IRA’nın barış görüşmelerine başlamasından sonra IRA’dan ayrılan ve eylemlere devam eden Real IRA  (Gerçek IRA) gibi bir olumsuz sapma, Türkiye’de de beklenebilir ve bu durumda DTP’nin ve temsil ettiği siyasi yapının önemi ve sorumluluğu kat be kat artar.) Savaşı sürdüren bir tarafın doğrudan bir legal partiyle bağlantı kurması asla bir olumsuzluk olarak görülmemeli aksine bir şans olarak görülmelidir. O partinin mecliste olması ise daha da güzel bir zemin hazırlar. Pkk’nın silahlı birliklerinin silahlarını bırakmış bir şekilde DTP’lilerle birlikte olması, kafalardaki DTP fikrine de olumlu yansıyacaktır. DTP, başarılması halinde belki de -DTP’yi-  kendisini gerçekleştirip, sonlandıracak olan bu barışa destek vererek önemli bir yerde durmaktadır. Fakat bu desteğin gerçekten bir destek olması gerekir.

Bu noktada Cumhuriyet Halk Partisi ve Milliyetçi Hareket Partisi kendilerine biçilen rolü oynayan ve hemen hemen de tek bir görüş etrafında toplanıp, esneme şansı olmayan yapılar. MHP’nin ne istediği daha belirli olmakla birlikte, CHP, hem sırtındaki “Kürt Raporu” yüzünden hem de hala bu savaşın bitmesini, şu anda tepki gösteren şehit ailelerinin yanına başka şehit aileleri katılmamasını isteyen insanların da kendisine oy verenler arasında olduğunu bildiğinden dolayı bu kadar net “hayır” diyemiyor. Amalı, fakatlı cümlelerle anlam karmaşası içerisinde pratiği boğup, teorik olarak karşı çıkıyor.

Ben sanılanın aksine DTP’nin de tek görüşlüler safında olduğunu düşünmüyorum. DTP içinde de net bir fikrin hakim olduğunu söylemek zor. Bugün, Kürt Hareketi’nin bir ayağının içinde olduğu yoğun milliyetçilik DTP’de de görülüyor ve barış için yapılan bazı hareketler aslında “savaşın başka şekilde sürdürüleceği” mesajının verilmesine hizmet ediyor ne yazık ki. Grupların Türkiye’ye doğru yola çıktığı ve geldiği anlarda barışa dair çok büyük bir umut vardı. Bütün grubun serbest kalması haberi uçlardaki insanlar dışında bulunan büyük kesimlerde sevinç yarattı, “savaş bitiyor” mesajı yayıldı. Fakat daha sonra gösteriler başladı ve kamuoyu çok hazır olduğu gibi bir anda ters yönden esmeye başladı ve ” Biz yanlış yapıyoruz galiba!” düşüncesi bu sefer yayılmaya başladı. Savaştan beslenen, anlaşmazlıklar üzerinden giderek yaşayan insanların ekmeğine yağ sürülmeye başladı. Demagojik köşe yazıları, haberler arka arkaya gelmeye başladı. “Bize ne?” denilebilir tabii ki bu durumda. Fakat bu barış idealine gidecek yolda yine ayrışmaların olacağını gösterir. Barış kamuoyu onu içine sindirdiğinde barış olacaktır.

Yeşiller’e gelirsek… Yeşiller, her zaman DTP’den farklı bir konumda Kürt Hareketine ve aslında da Türkiye’nin ve Dünya’nın özgürleşmesine bakmalı. DTP, neticesinde bir savaş sürecinde bir milletin kenetlenmesiyle oluşmuş (İbn-i Haldun’un kavramıyla asabiye oluşturmasıyla meydana gelen) bir koalisyon. Senelerce söylendi: “Türkiye’de savaşın bitmesini istemeyenler var, bu savaş biterse kimse onların fikirlerini sormayacak, istedikleri gibi at koşturamayacaklar bu ülkenin bugününde ve geleceğinde” diye. Kabul edilmeli ki, Pkk ve Kürt Hareketi içerisinde de bulundukları yeri ve saygınlığı savaşa borçlu olan insanlar var. Dtp ve bu barış girişimi ,bu insanların kontrolüne geçtiği anda, olabildiğince herkesin vicdanını düşünerek atılması gereken adımlar, birilerinin varlıklarını sürdürmek için muhtaç oldukları gösteriler haline gelecek ve bu durum fanatik cumhuriyetçi ve milliyetçiler dışındaki makul çoğunluğun da var olan desteğinin yitirilmesine yol açacak. Yine “Bize ne?” denilebilir ama makul çoğunluk bu ülkenin geleceğinde söz sahibi oluyor ve onların barışı istemesi ve süreci samimi bulması çok önemli.

Bu noktada Yeşiller Partisi, fikriyle ve eylemiyle, olan gücüyle kim ne demiş diye bakmadan, dosdoğru barışı savunmalı. İsimler ve hatta kurumlar geçicidir ama kavramlar idealler gerçekleşmedikleri sürece kalıcıdır. Barış ideali de varlığıyla Yeşiller’in kimseye “ama”, “fakat” demeden yürümesi gereken bir hedeftir. Dağdan dönen insanları kahraman gibi dolaştırmanın, barış için gelenleri savaş simgeleriyle karşılamanın Türkiye tarafından da karşılıkları olacaktır ve artık Türk milliyetçiliği kötü-Kürt milliyetçiliği iyi denklemimiz (kabul edelim ki böyle bir ezberimiz var) de işe yaramayacaktır. (Bugün Barış Grubu’nun savaş giysilerini çıkartması ve o şekilde barışı kutlayan insanları selamlaması önemli bir gelişmedir, eklemeden geçmemeli.) Bu yüzden, biz tarafımızı günlük olaylar sonunda seçersek ne yazık ki figüran olmakla karşı karşıya kalırız. Pragmatik hesaplar yerine idealler Yeşiller’in ilkesi olmalıdır. Bazen adımların sessiz atılması ve vakur duruş daha anlamlı ve başarılı olabilir.

Yeşil Gazete ve diğer yazılar için: http://www.urbarli.net

You may also like

Comments

Comments are closed.