Yeşeriyorum

Polemik Köşeler

0

Köşe Yazarlarımızdan Dilaver Demirağ’ ın Tevhid’ in ve Hikmet’ in Anlamı yazısına karşılık yine yazarlarımızdan Muhsin K. Şimşek Tevhid Parçalı Değil Bütün Anlaşılmalıdır yazısıyla kendi köşsesinden seslenmişti.

Aşağıda ise yazarımızın bu tartışmalara yönelik  Çoklukta Boğulmak ya da Paganlık Ekolojik Midir? yazısını okuyacaksınız. / Gazete Grubu

“Tahir Efendi bana kelp demiş

İltifatı bu sözde zâhirdir.

Malikî mezhebim benim, zira

İtikadımca kelp tâhirdir”

Nefî

ÇOKLUKTA BOĞULMAK YA DA PAGANLIK EKOLOJİK MİDİR?

Sevgili Yoldaşım Muhsin’e

Sevgili Yoldaşım Muhsin her zaman ki çevikliği ile yazım çıkar çıkmaz sağlam bir eleştiri döşenip, benim kendi meşrebime göre temennilerde bulunup hakikati gölgelediğimi belirtmiş ardından da tek tanrılı dinlerin değil pagan dinlerin ekolojik olduğunu sayarak bir tür galatı meşhura atıfta bulunmuş. Yani şöhret olmuş yalanı hakikat sayarak aslında o yalanın kendini hakikat diye yutturmasına neden olmuş.

Sevgili Muhsin batıda yaygın bir yanlışı destekleyerek paganlıkla panteizmi aynı çuvala koyarak dinler tarihi alanında birer doruk sayılan Rudolf Otto, Mircae Eliade’ye mezarında ters taklalar attırarak iyi bilmediği bir alanda yanlışlar sergilemiş.

Öncelikle paganizm doğayı tanrılaştırır, aşkınlığı doğaya atfeder ama aslında ritüelleri ile doğanın sömürüsüne destek olur. Şamanizm ise bir dinden çok bir tekniktir ve kült olarak kabul edilebilir, ilk bereket ayinleri daha derinlerdeyse büyü teknikleri ile modern teknolojinin zihinsel arkaplanını oluşturmuşlardır. (1)Panteizm ise doğada bir birlik görerek, çokluğun içindeki tekliğe atıfta bulunur. Budizmden Şintoizm’e dek mevcut dinlerin tümünün doğayı yücelttikleri bir gerçekliktir. Ama doğayı tanrılaştırırlar mı bu sorguya açıktır. Yani uzak doğu dinleri bir panteizmidir yoksa pananteiz mi tartışmaya açıktır. (2)

Ama biz yaygın kanı  üzerinden gidelim. Doğu Dinleri doğayı yüceltmiştir ama ahlaki anlamda dünyaya bir müdahalede bulunmuş mudur diye sorarsak hem pagan dinler hem de panteistik dinler sınıfta kalmaya mahkûmdurlar. Tek Tanrılı dinler köleliği kökten reddetmese de en azından meşrulaştırmaya çalışmamış, hatta kölelerin özgürlüğünü teşvik eden bir anlayışı öne çıkarmışlardır. Buna karşın pagan dinler köleliği resmen savunmakla kalmamış, onların yazgılarının değişmesine tam da inanç sistemlerindeki seçkinci ve egemenlikçi anlayış nedeni ile karşı çıkmışlardır. Panteistik dinler ise Taoculuğu ve kısmen Budacılığı dışarıda bırakırsak açıkça kast sistemin savunmuş, insan kurbanlarını verimlilik ayinleri gereği tıpkı pagan dinler gibi meşrulaştırmışlardır. (paganlık ve totaliterlik ekseninde batı demokrasileri ile ilgili ayrıca yazacağım)

Budizm’e gelirsek Budacılığa göre tıpkı tasavvuf gibi doğa da bir mayadır ve doğa tapınılası birşey değildir bundan dolayı. Tersine tıpkı İslam tasavvufu gibi doğa insanı zincirleyen ve bağlayan bir şeydir. (3 )Sadece Taoculuk ve ilk başlarda Zen göğün yolunu izlemeyi önererek doğaya uygun bir yaşamı ve mutlak sadelik gereği devlet de dâhil tüm yapaylıklara sırt dönmeyi önermişse de, sonradan uzun yaşam sırları ile ilgilenen ve konfüçyüsçülük gibi Çin Hanedanlığını kutsayan yani tahakkümü meşrulaştıran bir pozisyon takınmıştır. Doğaya en büyük müdahaleler de bu dönemlerde hayata geçmiştir (örn Büyük Kanal gibi) hâsılı batılı derin ekolojistlerin yücelttiği doğu dinleri pratik yaşamda ne toplumsal yaşama devrimci bir müdahale de bulundular, ne de doğanın devlet tarafından sömürüsüne bir şey yapabildiler.

Derrida’nın çok önemli bir ayrımı vardır. Basit Ayin dinleri ile Ahlâki dinler arasında farklar koyar ortaya. Basit Ayin dinleri insanı yazgısı  ile ilgilenmez, ayinler yolu ile kozmosun sorumluluğunu üstlenir o kadar, dahası ilk dönem uygarlıklarda gördüğümüz gibi ritüel ve tapınak düzeni korkunç bir ekolojik ve toplumsal sömürünün unsuru olmuş ayin basbayağı statükoyu ayakta tutmuştur.(4)

Demek ki Paganizm matah bir şey değildir ve doğayı tanrılaştırmak doğanın korkunç sömürüsüne de mani değildir. Aynı şekilde Jainler ellerindeki süpürge ile küçük yaratıkları süpürge ile süpürüp üzerlerine basmasın diye çabalar ve ağzındaki maske ile de minik canlılar ağzına girerek hayat solmasın diye uğraşırken, diğer yandan doğanın devletlerce sömürüsüne, racaların kaplan avlarına tam siper olmuştur.

Buna karşılık ırmak tanrıçaları, gök tanrıları, toprak ana vb doğa tanrısal ögelere itiraz eden ve doğayı içkinlikle değil aşkınlıkla kutsayan, doğayı kendi başına kutsal saymayan ama doğayı aşkınlığın yansıması sayarak insanın yücelip, kendini aşma mekânı kabul eden tek Tanrılı dinler, hem hayata müdahale ettiler, hem de doğaya minimum zararı verdiler.

Özellikle İslam, özellikle Osmanlı doğayı tanrılaştırmadı ama bugünkü ekolojistlerden bile çok daha iyi korudular doğayı. Sana Asisili Françeskodan sana Hıristiyan ezoteriklerin doğa tasavvurlarından, Kaballadan örnekler verebilirim ama şimdilik bu yazı fazla uzamasın diye sadece değinmekle yetiniyorum. Bu bağlamda gerek Hıristiyan, gerek Yahudi gerekse İslam bahçe kültüründen örnekler ortaya koymam da olanaklı, ya da suyla, toprakla canlı hayatla ilgili bir yığın örnek koyabilirim.

Hâsılı sevgili Muhsin sana naçizane bir tavsiyem iyi bilmediğin konularda ahkâm kesme olacak. Hem yetersiz bilgiye sahipsin hem de büyük iddialar dile getiriyorsun. Önce otur dinler tarihi konusunda bilgi düzeyini çoğalt, sonra da Levinas diye biri (sıkı bir Yahudi dindardır aynı zamanda) nasıl oldu da Anarşist bir etik tasavvuru, Martin Buber diye bir Anarşist nasıl oldu Talmuddan feyiz aldı, Tolstoy diye biri, Thoreu diye biri nasıl oldu da İncil’den feyiz aldı diye düşün ve Ali Şeriati, Hasan Hanefi, Mustafa Sıbai kimdir biraz araştır, İçtihat nedir biraz kafa yor. İnternette El Beyyinatt sitesine gir, Henry Jossot üzerine biraz araştırma yap, Sherif Gemie’nin yazdıklarını birilerine rica et çevirt (anarşistler İslam ve anarşi üzerine epeyi bir tartıştılar, hâlihazırda İslam ile anarşi arasında bağlar kuranlar kendilerini progrersif Müslümanlar olarak lanse ediyorlar.) Dahası kast ekseninde yapılanan Hinduizm içinden konuşan Anarşist Gandi’yi normal görürken bir Muhemmedinin Anarşist olamayacağını iddia etmen bir çelişki değil mi? Olaya yaklaşım düzeyin üzgünüm ama Turan Dursun sığlığının ötesine geçemiyor. Selefi Taliban ile Laikçi Pozitivistlerin ve senin gibi ekolojizme geçerken Marksist materyalizmi geride bırakamamışların nasıl Taliban ile benzer özcü bir din anlayışı oluşturduğunu fark et.

Ha bu arada sana naçizane bir okuma önerisi Birikimin bu sayısında Dilek Zabctıoğlu diye sıkı bir solcu entelektüel Kurtuluş İlahiyatının İslami karşılığının ne olduğu üzerine Sol İlahiyat diye sıkı bir yazı yazmış oku sonra bana hala amca lafızları et.

Son olarak, karşıma Paganizm, Şamanizm ve Uzak Doğu Panteizmi ile gelmek yerine Animizden yol çıksaydın beni fena madara etmiş olurdun. Çünkü yegane gerçek ekolojik “din” anlayışı Animizdir ve katılımcılık üzerine bina edilmiştir. Yoksa diğerleri son tahlilde rahipsel hiyerarşinin tasdikidir.

Tevhid ve Muhammed meselesini armağan ekseninde değerlendirmeyi ve bu eksenden hareketle İslami bir sol ilahiyatın nasıl üretilebileceğini bilahare yazarım. Sen bu arada oku oku entel ol

Dostum Sağol, görüşlerine katılmasam da değerlendirmelerini dayanaksız, derinlikli olamayan değerlendirmeler olarak bulsam da polemik yazın için Sağol. Çünkü sonuçta Karşıt bir görüşle konuyu geniş bir eksende tartışma olanağı yarattın. Ama ne yazık ki bu ülkedeki pek çok sol aydın gibi din konusunda özcü bir tavra sahipsin. Seninlen tamamen farklı düşündüğümüz nokta bu.

Not: Kişisel göndermeler nedeni ile yazdıklarım şahsi bulunabilir, ama kişisel göndermeler dışında bu cevap yazısı Muhsin Kemal Şimşek arkadaşımız nezdinde tüm laikçi pozitivizmler ve bu pozitivizmi bir tür atomculuk haline dönüştüren maddecileredir de ve bu yazı da sol ekolojist bir ilahiyat üzerine söyleyeceklerimin sadece üçte birini söyledim. Bu meseleyi çok önemsiyorum çünkü naçizane kanım bu topraklarda Yeşil Düşünce ve Politika kök salacaksa bu toprakların kültürel birikimini önemsemek, onu dönüştürmek durumundadırlar. Bu yazılar bu amaca hizmet etti ise o zaman işe yaramış demektir.

More in Yeşeriyorum

You may also like

Comments

Comments are closed.