Yeşeriyorum

Genç Yeşiller Bisiklet Turundan Notlar

0

Trakya’yı Yeşillendiren Genç Yeşiller bisiklet turundan  Serkan’ın seyir defterine bağlanıyoruz.

tekirdag

Tekirdağ Tuğlalı Park'ta basın açıklamamız

Serkan Köybaşı

Genç Yeşiller olarak Ergene Nehri ve Havzası’ndaki endüstriyel kirliliği protesto etmek amacıyla gerçekleştirdiğimiz bisiklet turu, sizin de basından takip ettiğiniz gibi ( :))) ) şahane geçti. 3 Ağustos Pazartesi sabahı 07.30 civarı Küçükçekmece’deydik. Metin Abi, Dudu, Meriç ve benden oluşan bisiklet ekibi olarak turun başında İstanbul’un keşmekeşinden çıkmak dışında herhangi bir zorluk yaşamadık.

Metin Abi, bisikletle Hopa’ya kadar gitmiş, tüm Ege ve güney sahillerini bisikletiyle geçmiş birisiydi. Bizden çok daha deneyimliydi ve ne yaptığını biliyordu. Dudu, birlikte katıldığımız macera yarışlarından biliyorum, bisiklet üzerinde çok rahattır ve enerjisi bitmek bilmez. Adeta anasının karnından bisikletiyle doğmuş. İstanbul gibi bir yerde günlük hayatında bisikletten başka ulaşım aracı kullanmaması da bunu gösteriyor zaten. Meriç son zamanlarda bisiklete yoğun şekilde biniyordu. Özellikle Bakırköy-Cihangir arasında gidip-gelerek deneyim kazanmıştı. Bense, dizimdeki sakatlığımın henüz tam olarak geçmediği bir dönemde, ekibin en idmansızıydım ve hatta bu yüzden turu bitirip bitiremeyeceğime dair şüphelerim vardı. Ama Ergene için biraz risk almaya değerdi.

Küçükçekmece’den yola çıktık ve Avcıları büyük bir hızla geçtik. Her tarafın canavar arabalarla kaplanmış olması ve oksijen yerine egzoz solumamız dışında sorun yoktu. Beylikdüzü yokuşunun bu kadar sert olduğunu bilmiyordum. Turun hemen başındaki bu yokuşta ruhumu teslim ediyorum sandım. Ama sonrasında çok fazla bir zorluk yoktu. Her şey planladığımız şekilde ilerledi. Saat başına ilerlediğimiz kilometre konusunda bile çok fazla sapma yaşamadan ilerledik. Öğle saatlerinde sıcaklık arttıkça, buna paralel olarak su molalarının sayısı da (özellikle benim yüzümden) oldukça arttı. Neredeyse gördüğümüz bütün benzin istasyonlarına girmek istiyordum. Nitekim hepsine olmasa da yarısına girmişizdir herhalde. Bazen su, bazen de yiyecek bir şeyler alıyorduk. Özellikle Marmara Ereğlisi’nden hemen önceki Opet istasyonunun sunduğu limonata sebilini sömürmemiz görülmeye değerdi. Bu muhteşem gösteriyi izleyen istasyon çalışanlarınınsa bisikletleriyle gelen, benzin almamasının yanında marketten de alışveriş yapmayan bu ekibi pek sevdikleri söylenemez J Serinleten şahane limonatanın ardından yakıcı sıcağa rağmen tempomuzu artırdık ve 1 saat kadar sonra ilk gün hedefimiz olan Yeniçiftlik’e vardık. Öğleden sonra 4-5 gibi Tekirdağ’a 25 km mesafedeki ailemin yazlığına ulaşmıştık. Katettigimiz mesafe yaklaşık 150 km idi.

Yorgunlukla birlikte ilk günü kazasız belasız geçirmenin mutluluğu vardı. Yollar bisiklete binmek için son derece müsait. Yolun %95’inde geniş ve düzgün emniyet şeridi var. Trafik sıkışıklığı olmayınca normal olarak kimse kullanmıyor emniyet şeridini. O yüzden arabalar ve kamyonlar tarafından rahatsız edilmedik. Eski mıcırlı yolları Tayyip amca yine asfalt sektörüne parayı bastırıp yeniden asfaltlattığı için kaymak haline getirmişler. O yüzden lastik patlaması gibi aksilikler de yaşamadık.

erdem istanbuldan tekirdağa yürüdü

Erdem İstanbuldan Tekirdağa yürüdü

Annem bize yiyecek bir şeyler hazırlamıştı. Onları yerken Tekirdağ Yeşilleri’nden Zafer aradı ve Yeşiller’in Tekirdağ’da bizi beklediğini, şerefimize mükellef bir sofra hazırladıklarını söyledi ve karbonları sala sala arabasıyla geldi. Annemin hatırı kalmasın diye onun şahane yemeklerini mideye indirdikten hemen sonra Tekirdağ’a yollandık ve yeniden yemek masasındaydık! Ve gerçekten enfes bir ortamda uzun ve mükellef bir sofra hazırlanmıştı. Genç Yeşiller’den Ayşe ve Ergene için İstanbul’dan Tekirdağ’a kadar yürüyerek gelen Erdem’in de sofrada olmasına çok sevindik, hasretle kucaklaştık. Masanın tamamen anti-vejetaryen bir menusu olması biraz rahatsız etse de sunulanlara hayır demedik ve yine bir şeyler yedik. Tabii ki Tekirdağ rakısı masanın en önemli unsurlarından biriydi. Ama asıl bomba yemekten sonra geldi. Hemen yanı başımızdaki havuzun ışıkları açıldı ve isteyen herkese mayo bulundu. Sonra cumba havuza. Çoluk çocuk hepimiz havuzdaydık ve neredeyse 1 saat suda kaldık. Rakıların da etkisiyle ne şaklabanlıklar yapıldı tahmin edebilirsiniz :) Yazlığa dönüşe geçtiğimizde hepimiz uyuklar konumdaydık.

Ertesi gün yola, 12.00’de Tekirdağ Tuğlalı Park’ta basın açıklamasına yetişecek şekilde yola çıktık ve nitekim yine tam istediğimiz saatte oradaydık. Tekirdağ ekibi bizi parkın girişinde karşıladı. Yeşiller basın konusunda çok iyi çalışmıştı. Yerel basından kim çağrıldıysa gelmişti. Bunun yanında AA, IHA ve DHA da oradaydı. Mutluluğumuzu tahmin edebilirsiniz. Dudu, şahane sesiyle şiir okur gibi okudu basın açıklamamızı. Hafif eli titriyor gibi geldi bana ama titremenin nedeni heyecan mıydı yoksa yaşlılık mı bilemiyorum :P Sadece o değil, hepimiz heyecanlıydık, iki tane pankartı nasıl tutacağımızı bile bilemedik bir ara. Elimiz ayağımıza dolaştı. Yine imdadımıza Tekirdağ Yeşilleri yetişti.

Basın açıklaması sırasında etrafımızı bir anda Tekirdağlılar sardı. Meraklı gözlerle bizi izliyorlardı. Bizi en çok sevindiren ise, basın açıklamasının ardından bir teyzenin “ne varsa gençlerde var, yaşayın” diye ortama dalmasıydı. Ve çok açık bir soru sordu: “Peki biz ne yapabiliriz, nereye gidebiliriz?” Zafer Yeşillerin Tekirdağ’daki adresini verdi ve kendisini her zaman Yeşil Ev’e beklediklerini söyledi. Umuyorum bir şekilde yeşil harekete katılmıştır o teyze. Yine yaptığımızı takdir eden bir amca da bizi çay içmeye çay bahçesine davet etti. Yine çok sevindik ve kabul ettik ama bu durum, planımızın biraz aksamasına neden olacaktı. 12.30’da Tekirdağ merkezden yola koyulmayı düşünürken, çıkışımız 13.30’u buldu.

Tekirdağ’dan çıktığımızda benim altımda artık Dudu’nun Porsche olarak tabir ettiği, bir gün önce Meriç tarafından kullanılan yol bisikleti vardı. Meriç bir iş görüşmesi için İstanbul’a geri dönmek zorunda kalmıştı. Dudu’nun haklı olduğunu her bastığım pedalda anlıyordum. Tekirdağ’ın çıkışındaki 2.800 metrelik ve %7’lik yokuşu ilk bitiren bendim ve kendime inanamıyordum! Ben ki ilk gün düz yolda bile en geride olandım, şimdi ekibe tavşanlık yapıyordum. Bütün gün bu önde gitme durumunu korudum, hatta özellikle Dudu’dan, Metin Abi’yle kendisinin canı çıktığı ve biraz yavaşlamam gerektiği konusunda azar bile işittim! :)

Tekirdağ’dan sonra yol 3 eşit parçaya bölünmüştü: Malkara-Keşan-Erikli. “Bal dök yala” yollarda ilerliyorduk. İlk güne göre yolumuz biraz daha kısaydı ancak çok daha engebeli bir arazideydik ve bu sefer sabah değil, öğlen çıkmıştık yola. Dolayısıyla ilk dakikadan itibaren güneş tepemizdeydi. Evet, güneşi seviyorduk ve yüzümüzü güneşe dönenlerdik, ama en azından bisiklete binerken biraz bulut da fena olmazdı hani. Üstelik asfaltın güneşi emmesi nedeniyle üstümü kadar altımız da yanıyordu. Bu yüzden, her bir il ve ilçe tabelasını hasretle kucaklıyor ve yanında durup fotoğraf çektiriyorduk. İlk güne göre çok daha fazla mola vermek durumunda kaldık. Ama bu molalarda Metin Abi’nin önerisiyle yaptığımız “yol kenarı kavun-karpuz sefaları” hiç unutamayacağım anılar olarak kalacak. Artık bisikletle yolculuğun hastasıysam, bir nedeni de bu molalardır.

Keşan - öpülesi tabela!

Keşan - öpülesi tabela!

Önce Malkara geçildi, ardından Keşan. Keşan’da yine yerel bir gazetenin muhabiriyle görüşme yaptık (Önder Gazetesi) ve yemek yiyip Erikli’ye yollandık. Ancak Tekirdağ’dan geç çıkmamız bize beklenen bedele maloldu: Hava kararıyordu. Yorgunduk ve önümüzde hala gidilmesi gereken 30 km yol vardı . Ve maalesef güneş ufukta kayboluyordu. Konaklamak için alternatifimiz olmadığı için (çadırlar, arabayla giden ekip tarafından taşınmıştı) “durmak yok, yola devam” şiarıyla ( :P ) pedallara basmaya devam ettik. Yolun yarısına geldiğimizde artık tamamen karanlıkta ilerliyorduk. Geç saate kalacağımızı planlamadığımız için çok fazla donanımlı değildik. Sadece Metin Abi’nin farı vardı. Ben kafa lambamı taktım ancak yeterli olmuyordu. İşte orada, kendisi için mücadele ettiğimiz doğa yardıma koştu: Bulutsuz gökyüzünde dolunay bize yolu gösteriyordu. 15 km kadar dolunay eşliğinde ilerledikten sonra Erikli’ye vardık.

Erikli’de akşam yürüyüşüne çıkmış olan kalabalık karşısında dehşete düştük. Bisikletlerimizden inmemize rağmen yürümekte zorlanıyorduk. O kadar yorgunluğun üzerine bir de bu kalabalığı yarmak zorundaydık şimdi. Ama kalabalık içinden gelen bir ses o yorgunluğumuzu alıverdi. İki arkadaş kendi aralarında konuşurken kulak misafiri olmuştum: “A-a, bunlar Tekirdağ’da bugün basın açıklaması yapan gençler değil mi?” Ben hemen dönüp “evet onlar biziz, nereden duydunuz?” diye söze daldım. Meğer arkadaşlardan biri bizim basın açıklaması sırasında yanımızdan geçmiş, işi olduğu için duramamış. Tekirdağlılar olarak Ergene’deki kirlilikten son derece kötü etkilendiklerini ve bize bundan sonraki eylemlerimizde ellerinden gelen tüm yardımı yapacaklarını söylediler. Büyük bir sırıtışla yanlarından ayrıldım. Eylemimiz amacına ulaşmıştı. Tekirdağlıların dikkatini Ergene’deki endüstriyel kirliliğe çekmeyi başarmıştık. Daha ne isterdik?

Erikli’den çıkıp toprak yolda 2 km ilerledikten sonra 22.00 civarlarında Danişment Orman Kampı’na vardığımızda üzerimizde tatlı bir yorgunluk ve içimizde Ergene’ye kirli fabrikalara karşı verdiği savaşta yardım edebilmenin verdiği büyük bir mutluluk vardı. Ve henüz ertesi gün yerel gazetelerde ve ntvmsnbc’de çıkacak haberlerin farkında bile değildik…

More in Yeşeriyorum

You may also like

Comments

Comments are closed.